Emirdağ Lahikası 2. Kitap 104. Mektup
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ
Samsun Mahkemesinden sorgu ve savcının Büyük Cihad’da intişar eden bir şekvama dair beni Samsun Ağır Ceza Mahkemesine vermelerine dair bir davetiye geldi. Bana okudular. İçinde yalnız dört nokta nazar-ı ehemmiyete alınabilir gördüm:
Birincisi: Büyük Cihad’ın müdür-ü mes’ulü mahkemede müddeiumumîye demiş ki: “Said Nursî o makaleyi bana göndermiş. Ben de neşrettim.”
Bu meselenin hakikati şudur: Ben hasta iken Emirdağı’ndaki kardeşlerim yanıma geldiler. Emirdağı’nda başıma gelen zalimane hâdiseye dair konuştuk. Hem hastalıklı hem hiddetli hem Ankara’ya şekva suretinde bir şeyler söylemiştim. Yanımdaki hizmetçim kaleme aldı. Nur talebelerinin tensibiyle Ankara’daki bir iki Nur talebesine gönderip tâ bazı dindar mebuslara göstersinler. Bu hastalığımda bana sıkıntı verilmesin. Hem gönderilmiş. Bazı mebuslar da görmüş. Ve bilmediğimiz bir zatın hoşuna giderek Büyük Cihad müdürüne göndermiş. Ben kasem ederim ki o zamandan şimdiye kadar bilmiyorum ki kim göndermiş. Fakat neşrolduktan sonra bir nüsha buraya gelmiş. Yeni harfleri bilmediğim için bana birisi okudu. Ben memnun oldum. Allah razı olsun neşredenlere dedim. Gerçi otuz beş seneden beri siyaseti terk etmişim. Fakat Büyük Cihad gibi hâlisane dine hizmet eden o cerideye ve onun sahip ve muharrirlerine din namına minnettar oldum ve Allah razı olsun dedim. Haberim olmadan ve para da vermeden daima bana o mübarek gazete gönderiliyordu.
İkinci Nokta: Benim Samsun’daki Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmekliğime dairdir. Bu noktada bunu kat’iyen beyan ediyorum ki Samsun havalisinde hususan Büyük Cihad dairesine mensup, mübarek âhiret kardeşlerim ve Nur talebelerini ziyaretle görmek için oraya gitmek isterdim. Fakat doktorların raporlarıyla kat’î iktidarsızlığım o dereceye gelmiş ki beş dakikalık karşımdaki, bu meselenin başlangıcı ve esası olan mahkemeye, bir buçuk senedir bana haber verdikleri halde gidemiyorum. Mecburiyetle müddeiumumî ve hâkim vazifesini gören sorgu hâkimi yanıma geldiler. Medar-ı sual ve cevap Büyük Cihad gazetesini de getirdiler. Gazetenin bazı sözleri benim sözlerim içine karıştırılmış. Ben de onlara cevaplarını vermiştim. Eğer faraza Ağır Ceza bu ehemmiyetsiz meseleye ehemmiyet verse benim mahkememi Eskişehir’e nakline müsaade etsin ki orada sıhhiye heyetinden iki aylık raporlu zehir hastalığı ile şiddetli hasta bulunduğumdan bizzat bulunabilirim. Yoksa imkânı yoktur.
Üçüncü Nokta: Savcı ve sorgu hâkimi 163’üncü maddeye dayanıp Said Nursî’yi dini siyasete âlet ve asayişe zararlı propaganda diye itham ediyorlar. Bu noktanın hakikatini yirmi dokuz senedir beş altı mahkeme ve beş altı vilayetin zabıtaları ve 133 parça kitaplarımı ve binlerce umum mektuplarımı elde ettikleri halde ve dinsiz komitelerin tahriki ile safdil bazı memurları aldatmalarıyla kat’iyen iki meseleden başka medar-ı mes’uliyet bulmadıklarına delil:
İki sene bütün mektuplarım ve kitaplarım Denizli Ağır Ceza Mahkemesiyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve Mahkeme-i Temyiz de müttefikan hem benim beraetime hem bütün kitapların iadesine karar vermeleri ve beş altı vilayette yalnız tesettüre dair bir âyetin tefsiri bahanesiyle bir tek mahkeme hafifçe ceza vermek istedi. Kat’î ve kuvvetli cevabıma karşı mecburiyetle meseleyi kanaat-i vicdaniyeye çevirdiler. Demek onlar da medar-ı mes’uliyet bulamadılar. Bu noktayı izah için Afyon Mahkeme Reisine gönderdiğim istidayı size de beray-ı malûmat gönderiyorum.
Elhasıl: Aynı nakarat beş altı mahkemede tekrar edilmiş ve medar-ı mes’uliyet bulamamışlar. Şimdi Samsun Savcısı ve Sorgusu yirmi sekiz seneki nakaratı aynen tekrar ediyorlar: “Şahsî nüfuz temin için propaganda yapıp dini siyasete âlet ediyor.” Beş mahkemede dört yüz sahife kadar olan cerh edilmemiş müdafaatıma, benim bedelime havale ediyorum. Beni konuşturmaktan ise ona baksınlar.
Said Nursî