Barla Lahikası 138. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    08.00, 29 Ekim 2023 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 7992 numaralı sürüm ("''(Kuleönü karyesinden İbişoğlu Mehmed’in bir fıkrasıdır.)'' '''Muhterem Üstadım Efendim!''' Kardeşim Mustafa, risaleleri yazmaya başlayalı beş sene oldu. Maal­esef iki senesini zayi ettik. Üç seneden beri, risaleleri sair arkadaşlarla beraber, hizmetimizin haricinde her zaman okuyup istifade ediyoruz. Bazı, köyümüzün ehl-i tarîkat olanları, bidayeten kardeşim Mustafa’nın okuduğuna ehemmiyet vermiyorlardı. Ben de bu ok..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    (fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

    (Kuleönü karyesinden İbişoğlu Mehmed’in bir fıkrasıdır.)

    Muhterem Üstadım Efendim!

    Kardeşim Mustafa, risaleleri yazmaya başlayalı beş sene oldu. Maal­esef iki senesini zayi ettik. Üç seneden beri, risaleleri sair arkadaşlarla beraber, hizmetimizin haricinde her zaman okuyup istifade ediyoruz.

    Bazı, köyümüzün ehl-i tarîkat olanları, bidayeten kardeşim Mustafa’nın okuduğuna ehemmiyet vermiyorlardı. Ben de bu okunan Sözler hem tarîkata hem hakikate pek muvafıktır. Bu zamanın yaralarına bir ilaçtır diyordum. Ve her ne zaman yeis içerisinde kalsam kardeşimin yanına gelir, işittiğim hakikatleri Risale-i Nur’dan okutur, dinler ve Risale-i Nur’un verdiği feyizle yaralarım tedavi olur, giderdim. Herhangi bir meseleden bahsedilse Risale-i Nur’da en iyisi vardır. Yalnız çok insanlar var ki Sözler’in kıymetini bilmiyorlar. Ben de bütün bu söylenen sözlere ilaç, risalelerde vardır diyorum. Olanca kuvvetimle küre-i arza bağırarak derim ki: “Hariçte görülen marazlara ilaç vardır.”

    Ey kardeşlerim, istifade edelim. Bu risalelerden istifade etmeyenler ne kadar akılsızdırlar. Çok şükürler olsun ki böyle bir zat-ı muhtereme Cenab-ı Hak bizi eriştirdi.

    لِلّٰهِ ال۟حَم۟دُ وَ ال۟مِنَّةُ

    Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle, ihsanıyla, eltafıyla, Üstad-ı muhteremin himmetiyle ehl-i tarîkat ile birleştik. Şimdi Sözler’i çok okuyoruz. Ve onlar da çok istifade ediyorlar, menfaattar oluyorlar. Sözler’in hak olduğunu tamamıyla anladılar. Hattâ okumak için kardeşimi çok zaman icbar ediyorlar.

    Bir gün kardeşim Mustafa risaleleri yazmaklığım için beni teşvik etti. Ben de yazmak için Yirminci Mektup’u aldım. İstinsah ettiğim bu mektupta üç tevafuk gördüm. Satırın yukarısında iki tane “nihayetsiz” var ve altında da üç “dünya” tevafuku var. Bu halden müteessir oldum. Dünya beni salmayacak diye yazmayı bıraktım. Şimdi tekrar niyet ettim. Bu niyetimin üzerine bir rüya gördüm. Üstad-ı muhterem siyah merkebin üzerinde râkiben yanıma geldi. Şu merkebi sağlam bir yulara bağla, emir buyurdunuz. Siz Üstadımın göstermiş olduğunuz her tarafı zincirden olan yuları merkebe taktım. Sıkı olarak bağlandı. Kımıldanmayacak bir şekilde kaldı. Ben de anladım ki o merkep dünyadır. İnşâallah duanızın himmetiyle, dünyamın bağlandığını anladım. Ve minallahi’t-tevfik deyip Üstad-ı muhteremimin himmetiyle risaleleri yazmaya muvaffak olurum ümidindeyim, inşâallah.

    Yirminci Mektup’u elimde götürürken meydanda idi. Karşımda muhtar odası olduğundan risaleyi saklamıştım. O gece rüyamda, Üstad-ı muhteremimi büyük bir denizde ve denizin içerisinde sarayda gördüm. Bizim köyün insanları da o sarayın etrafında idiler. Âciz talebeniz doru ata binerek zatınızın yanına vardım. O adamlar bana, denizden nasıl atladığımı sordular. Ben de o adamlara cevaben: “At yeni nallı olduğundan hiç zahmet çekmeden geldim.” Halbuki deniz ince bir surette incimad etmişti. O esnada Üstadım karşıma çıkarak “Ne için Sözler’i saklıyorsunuz? Bundan sonra Sözler meydanda olacak.” dediniz. O esnada benden at istediniz. Ben de güzel yürüyüşlü atı getirdim, o esnada uyandım. Allah hayretsin.

    Âciz talebeniz

    Hacı Mehmed