المقدمة

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    06.03, 15 Mayıs 2024 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 110177 numaralı sürüm ("اعلم أن ما أريد أن أُسديه بهذا الكتاب من خدمة هو:" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    Diğer diller:

    بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

    وبه نستعين وبالله التوفيق...

    التحياتُ للحاكم الحكيم الرحمن الذي لم يزل.. الذي فضّلَنا بالإسلام، وهدانا إلى الصراط المستقيم بشريعته الغراء،

    Öyle bir şeriat ki akıl ve nakil, dest be-dest ittifak vererek ol şeriatın hakaikinin hakkaniyetini tasdik etmişlerdir.

    Öyle hakaik ki kökleri hakikat zemininde rüsuh ile beraber dal ve budakları kemalâtın göklerine yükselip intişar edip…

    Öyle füruat ki meyveleri saadet-i dâreyndir. Ve bizi Kur’an-ı Mu’ciz ile irşad eylemiş.

    Öyle kitap ki kaideleri ile hilkat-i âlemin kitabından dest-i kader ve kalem-i hikmet ile mektup ve cari olan kavanin-i amîka-i dakika-i İlahiyeyi izhar ettiğinden, ahkâm-ı âdilanesiyle nev-i beşerin nizam ve muvazenet ve terakkisine kefil-i mutlak ve üstad-ı küll olmuştur.

    Salavat-ı bînihaye, ol Server-i Kâinat ve Fahr-i Âlem’e hediye olsun ki âlem, enva ve ecnasıyla onun risaletine şehadet ve mu’cizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdiği meta-ı âlîye dellâllık ediyor. Güya âleme teşrif ettiğinden her bir nevi, kendi lisan-ı mahsusuyla alkışladığı gibi; Sultan-ı ezel, zemin ve âsumanın evtarını intak edip her bir tel başka lisan ile mu’cizatının nağamatını inşad etmekle, o sadâ-yı şirin bu kubbe-i minada ile’l-ebed tanin-endaz etmiştir.

    Güya âsuman, kendi mi’rac ve melek ve kamerin elsine-i semaviyesiyle risaletini tebrik ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mu’cizelerine senahan ve cevv-i feza, kendi cin ve bulutların işaratıyla nübüvvetine beşaret ve sâyebân ve zaman-ı mazi, enbiya ve kütüb ve kâhinlerin rumuz ve telvihatıyla o şems-i hakikatin fecr-i sadıkını göstererek müjdeci ve zaman-ı hal yani asr-ı saadet lisan-ı haliyle tabiat-ı Arap’taki inkılab-ı azîmin ve bedeviyet-i sırftan medeniyet-i mahzanın def’aten tevellüdünü şahit göstererek nübüvvetini ispat ve zaman-ı müstakbel, kendi vukuat ve fünununun etvar-ı müdakkikanesiyle onun mevkib-i ikbalini istikbal ve lisan-ı hakîmane ile irşadatına teşekkür; nev-i beşer kendi muhakkikleriyle bâhusus hatib-i beliği ki şems gibi kendi kendine bürhan olan Muhammed’in (asm) lisan-ı fasihanesiyle haktan geldiğini ilan ve Zat-ı Zülcelal kendi Kur’an’ının lisan-ı beliğanesiyle ol Nebiyy-i Ümmi’nin ferman-ı risaletini kıraat ediyorlar ve oluyorlar.

    Beyt:

    جُم۟لَه شٖيرَانِ جِهَان۟ بَس۟تَۀِ اٖين۟ سِل۟سِلَه اَن۟د۟ رُوبَه اَز۟ حٖيلَه چِه سَان۟ بِگُسَلَد۟ اٖين۟ سِل۟سِلَه رَا

    Emma ba’d: Şu fakir, garib Nursî ki “Bid’atüzzaman” lakabıyla müsemma olmaya lâyık iken haberi olmadan “Bediüzzaman” ile meşhur olan bîçare; tedenni-i milletten ciğeri yanmış gibi feryad u figan ederek âh, âh, âh, vâ esefâ der ki: İslâmiyet’in mağz ve lübbünü terk ederek kışrına ve zâhirine vakf-ı nazar ettik ve aldandık. Ve sû-i fehim ve sû-i edep ile İslâmiyet’in hakkını ve müstahak olduğu hürmeti îfa edemedik. Tâ o da bizden nefret ederek evham ve hayalatın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi.

    Hem de hakkı var. Zira biz, İsrailiyatı usûlüne ve hikâyatı akaidine ve mecazatı hakaikine karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada te’dib için zillet ve sefalet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine onun merhametidir.

    Öyle ise ey ihvan-ı müslimîn! Geliniz, ona tarziye vereceğiz. El birliğiyle dest-i sadakati uzatacağız, biat edeceğiz. Onun hablü’l-metinine sarılacağız.

    Hem de bilâ-perva olarak ilan ederim: Beni geçmiş asırların efkârına karşı mübarezeye, heyecan ve şecaate getiren ve yüzer senelerden beri sevkü’l-ceyş ile kuvvet bulan hayalat ve evhamın müdafaasına beni gayrete getiren itikadım ve yakînimdir ki:

    Hak neşv ü nema bulacaktır, eğer çendan toprakta gizlense… Ve taraftar ve mültezimleri muzaffer olacaklardır, eğer çendan zaman ve zeminin merhametsizliğinden az ve zayıf olsalar…

    Hem de itikadımdır ki: İstikbale hüküm sürecek ve her kıtasında hâkim-i mutlak olacak yalnız hakikat-i İslâmiyet’tir. Evet, saadet-saray-ı istikbalde taht-nişin hakaik ve maarif yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek yalnız odur, emareler görünüyorlar...

    Zira mazi kıtasında, vahşet-âbâd sahralarında hayme-nişin taassup ve taklit veyahut cehlistan ülkesinde menzil-nişin muzahrefat ve istibdat olanlara, şeriat-ı garranın galebe-i mutlak ve istila-i tammına set ve mani olan sekiz emir, üç hakikat ile zîr ü zeber olmuşlardır ve oluyorlar.

    O maniler ise: Ecnebilerde taklit ve cehalet ve taassup ve kıssîslerin riyaseti.

    Ve bizdeki mani ise istibdad-ı mütenevvi ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahval ve ataleti intac eden yeistir ki şems-i İslâmiyet’in küsufa yüz tutmasına sebep olmuşlardır.

    Sekizinci ve en birinci mani ve bela budur: Biz ile ecnebiler, bazı zevahir-i İslâmiyet ve bazı mesail-i fünun ortasında hayal-i bâtıl ile tevehhüm eylediğimiz müsademet ve münakazattır.

    Âferin maarifin himmet-i feyyazanesine ve fünunun himmet-i merdanesine ki meyl-i taharri-i hakikat ve muhabbet-i insaniyet ve meyl-i insaf olan hakaiki teçhiz ederek o manilere gönderip zîr ü zeber etmiş ve ediyor.

    Evet, en büyük sebep ki: Bizi dünya rahatından ve ecnebileri âhiret saadetinden mahrum eden, şems-i İslâmiyet’i münkesif ettiren, sû-i tefehhüm ile tevehhüm-ü müsademet ve muhalefettir.

    Feyâ li’l-aceb! Köle efendisine ve hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Halbuki İslâmiyet, fünunun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin reis ve pederidir.

    Fakat vâ esefâ bu sû-i tefehhüm ve şu tevehhüm-ü bâtıl, şimdiye kadar hükmünü icra ederek vesvesesiyle yeisi ilka edip bab-ı medeniyet ve maarifi Ekrad ve emsallerine kapattırdı. Zira bazı zevahir-i diniyeyi, fünunun bazı mesailine muarız tahayyül ederek ürktüler. Ezcümle: Küreviyet-i arz ki fünunun en birinci derecesi olan coğrafyanın en birinci basamağıdır. İleride gelecek altı meseleye münafî zannettiklerinden bu bedihî meselede mükâbere etmekten çekinmediler.

    اعلم أن ما أريد أن أُسديه بهذا الكتاب من خدمة هو:

    ردُّ شبهات أعداء الدين الذين يبخسون الإسلامَ حقَّه، بإظهار الطريق المستقيم الذي عليه الإسلام.. ودفعُ أوهام أهل الإفراط والغلو المغرَمين بظاهر الإسلام دون حقيقته والذين يستحقون لقب «الصَّديق الأحمق»، ببيان الجانب الآخر من ذلك الطريق السوي.. وإمدادُ علماء الإسلام الأوفياء الصادقين العقلاء وهم المرشدون الحقيقيون الأُصَلاء الذين يسعون في إظهار هذا الصراط القويم، يحدوهم الأمل الكامل في النصر، ويمهّدون السبيل إلى مستقبل عالم الإسلام الزاهر.

    زبدة الكلام:

    إن ما أقصده بهذا الكتاب: صقلُ ذلك السيف الألماسي وشحذُه.

    فإن سألت: لِمَ هذا الاضطراب والقلق، وما جدوى سرد البراهين على ما صار كالعلوم المتعارَفة؟ إذ المسائل التي تمخضت عن تلاحق الأفكار ([1]) وكشفيات التجارب صارت واضحة وضوح البديهة. فإيراد البراهين عليها من قبيل الإعلام بالمعلوم؟!

    أقول جواباً: إن معاصريَّ -مع الأسف- وإن كانوا أبناء القرن الثالث عشر الهجري إلّا أنهم تذكارُ القرون الوسطى من حيث الفكر والرقي. وكأنهم فهرسٌ ونموذج وأخلاط ممتزجة لعصور خلت -من القرن الثالث إلى الثالث عشر الهجري- حتى غدا كثيرٌ من بديهيات هذا الزمان مبهَمة لديهم.

    المقدمة

    هذا الكتاب مبنيٌّ على ثلاث مقالات وثلاثة كتب:

    المقالة الأولى: تبحث في عنصر الحقيقة أو في صقل الإسلام بمقدمات ومسائل.

    المقالة الثانية: تكشف عن عنصر البلاغة.

    المقالة الثالثة: تبيّن عنصر العقيدة والأجوبة اليابانية. ([2])

    أما الكتب: فهي تحقيق علمي ونوع تفسير لما أشار إليه القرآن من علم السماء وعلم الأرض وعلم البشر. ([3])

    1. تلاحق الأفكار: أي تعاقبها وترتب بعضها على بعض.
    2. حضر القائد العام الياباني الجنرال (Nogi Maresuke) إسطنبول سنة ١٩٠٧م. أي أواخر حكم السلطان عبد الحميد الثاني، ووجّه جملة من الأسئلة حول العقيدة وعلامات الساعة إلى المشيخة الإسلامية، فوجّه العلماء بدورهم تلك الأسئلة مع أسئلة أخرى إلى الأستاذ النورسي، أَورد قسماً من أجوبته التي تخص العقيدة في المقالة الثالثة في مؤلفه «المحاكمات»، وفصله في رسالة «نقطة من معرفة الله جل جلاله»، وخصّ «الشعاع الخامس» للأجوبة التي تخص أشراط الساعة والدجال.
    3. لم يتيسر للمؤلف تأليف هذه الكتب الثلاثة، إذ باشر بتأليف تفسيره «إشارات الإعجاز» في خضم معارك الحرب العالمية الأولى، ولم يتمه أيضاً حيث صرفه المولى القدير إلى تأليف رسائل النور إنقاذاً للإيمان.