Emirdağ Lahikası 1. Kitap 116. Mektup
Kardeşlerim!
Şimdi tebeyyün etti ki: Beni karakola çağırmak, lüzumsuz bahanelerle beni hükûmete celbetmekte maksat; ihanet ve halkın nazarında ehemmiyetsizliğim ve bana müttehem vaziyeti vermek için idi. Şimdi tahammülüm kalmadı. Mümkün oldukça oraya beni çağırmamak lâzımdır. Ceza hâkimini görünüz. Bana bir dava vekili tarzında bir adamı bulunuz, benim bedelime lüzum olsa karakola gitsin. Yirmi beş sene münzevi bir adam, böyle ihanetkâr insanlarla görüşmek, işkenceli bir azaptır. Ben sekiz sene, Kastamonu’da bir tek defa valinin ısrarıyla yanına ve iki defa da polishaneye gittim. Burada sebepsiz on defadan geçti. Ben, daha gidemem. Hem doktordan bir rapor alınız yoksa bu şehre maddî ve manevî zarardır.
* * *
Hüsrev’in müdafaatımda yazılan dört zelzele meselesini tasdik eden bu geceki şiddetli dört defa zelzele, bana ve Nurlara ve bu memlekete kat’î bir suikast eseri olarak hükûmet içinde hizmetçime bağırarak bana tahkirkârane ihanet ve şetmedip “Git ona söyle!” diyen ve kaymakamın emr-i cebrîsiyle “Hasta da olsa buraya getiriniz!” bekçilere ve jandarmalara emir veren ve Afyon’un perde altındaki büyük memura dayanan karakol çavuşu hem Nur şakirdlerinin şevklerine hem Nurların burada yazılmasına hem bana ehemmiyetli sıkıntı vermesinin aynı vakitte, böyle burada görülmeyen bu şiddetli zelzelenin gelmesi gösteriyor ki Risale-i Nur bir vesile-i def’-i beladır; tatile uğradıkça bela fırsat bulup gelir.
Nurlara az zamanda çok hizmet eden Mustafa Osman’ın gayet tevazukârane ve mahviyetkârane mektubu, tam onun hâlisane sadakatini ve ihlasını ispat edip on beş senelik haslarla omuz omuza geldiğini gösterir. Zaten yazdığı Asâ-yı Musa mecmuası, kuvvetli bir delildir. İşte bu dakikada bunu yazarken yine hafif zelzele başladı.
* * *