Emirdağ Lahikası 1. Kitap 31. Mektup
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Denizli’nin bir Hüsrev’i Hasan Feyzi’nin uzunca, tafsilatlı bir mektubunu vasıtanızla aldım. Ve bildim ki nasıl bir dane, toprak altına konulur tâ çok daneleri sümbül versin, aynen öyle de şehit merhum Hâfız Ali o tarlada, toprak altına girdi, otuz kırk Hâfız Alileri sümbül verdi ve verecek kanaatim geldi. Siz, benim tarafımdan ona ve Risale-i Nur’un hizmetine çalışanlara yazınız ki:
Bir iki sene zarfında Denizli kahramanları, yirmi sene kadar Risale-i Nur’a hizmet ettiklerinden biz Risale-i Nur şakirdleri ebede kadar onların bu iyiliklerini unutmayız. Ve Denizli, nazarımızda ikinci bir Isparta hükmüne geçtiği gibi hapishanesini dahi bir medrese-i Nuriye manasında biliyoruz.
Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan ve bilhassa hâkim-i âdil ile beraber hakiki adalete çalışanlar (M.H.A.) ve Avukat Ziya gibi bütün o zatlar, değil yalnız bizi belki Anadolu’yu ve âlem-i İslâm’ı manen minnettar eylemişler. Onlar, bizim gibi Risale-i Nur’a sahiptirler. Eğer lüzum olsa elime teslim edilen bir kısım mecmuaları da onlara emaneten okutmak için göndereceğim. Orada kalan kitaplar, lüzumu varsa muattal kalmamak şartıyla kalabilirler. Büyük mecmua elinde bulunan (SVK), muattal bırakmamak ve okutmak ve mümkün ise hapishaneyi teşrik etmek şartıyla onun elinde kalsın. Daha isterse daha başkaları da ona ve oraya göndereyim.
Ben Denizli gibi az bir zamanda, bize ve Risale-i Nur’a metin kahraman sahipleri ve kardeşleri verdiği için elimden gelse kemal-i sürur ve sevinçle onların mübarek hapishanesinde bakiyye-i ömrümü geçirmek istiyorum. Bizimle çok alâkadar ve hapishanede görüştüğümüz veya bana hizmet eden Beylerbeyli Süleyman ve Tavaslı Mehmed Çavuş gibi ne kadar dostlar varsa hepsine çok selâm ediyorum ve her vakit manevî kazançlarımıza ve dualarımıza dâhildirler. Ve Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan zatlara bilhassa birer birer selâm ve umumunun ramazanlarını ve Leyle-i Kadirlerini ruh u canımızla tebrik ediyoruz.
Milaslı Halil İbrahim, hakikaten Risale-i Nur’un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şakirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli. Hem o zatın hem Hasan Feyzi’nin haddimden yüz derece ziyade hüsn-ü zanları neticesinde yazdıkları parlak manzum iki parçayı; Risale-i Nur’a hitap ediyorlar ve benim ehemmiyetsiz şahsımı perde ve ârızî bir unvan olarak yapmışlar diye kabul ediyorum. Yoksa benim ne haddim var ki o meziyetlere sahip olayım. Hem ona hem Risale-i Nur’un avukatı Ahmed Feyzi’ye ve arkadaşlarına ve eski kahraman kardeşlerimizden Şefik’e çok selâm ve dua ediyoruz.
Kardeşlerim! Âyetü’l-Kübra ramazanda zuhur ettiği gibi zannımca ramazanda da matbaadan çıktığını, Isparta’ya geldiğini ve ramazanda serbestiyetle okunması ve camilere okutmak için girmesi gibi; bu ramazan-ı şerifte Âyetü’l-Kübra’dan çıkan ve bir saat tefekkür bir sene ibadet manasını taşıyan Hizb-i Nuriye Âyetü’l-Kübra’dan çıktığı misillü, bizim tesbihatımızda otuz üç defa لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ Âyetü’l-Kübra’nın berekâtı ve feyziyle on dakikada aynı hakikat-i tevhidi veren iki sahife kadar ramazanın nuruyla kalbe ihtar edildi. Ben de on dakikada Âyetü’l-Kübra’nın tamamını okuyor gibi ve her bir mertebede, mukaddimesinde denildiği gibi küre-i arzın küllî dili benim hayalen lisanım olup لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der ve denizler ve dağlar ve unsurların ve göklerin ve insan tabakatlarının lisan-ı halleri benim dillerim olup لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der diye ben de her bir لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ dedikçe ya bilisan-ı arz, ya bilisan-ı semavat, ya bilisan-ı cevv, ya bilisan-ı anâsır derim, gibi… İnşâallah sonra size gönderilecek.
اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى
Kardeşiniz
Said Nursî