Emirdağ Lahikası 1. Kitap 77. Mektup
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki çoktan beri beklediğim bir ciddi yardım, Konya ulemasından görülmeye başladı.
Evet Risale-i Nur, medreseden çıkmış, ilim içinde hakikate yol açmış. Hakiki sahipleri ve taraftarları medreseden çıkan hocalar olduğuna binaen, umum Anadolu’nun eskiden beri parlak ve faal bir medresesi Konya şehri olduğundan o mübarek medresenin şakirdleri kendi malları olan Risale-i Nur’a sahip çıkmaya ve sarılmaya başladığını Sabri’nin mektubundan anladım. Ve buraya, Konya’ya yakın geldiğime ruh u canımla memnun olup bana gelen bütün sıkıntılara sürur ile mukabele edip tahammül ediyorum.
Başta, çok mübarek tefsirin çok muhterem ve kıymettar sahibi olan Hoca Vehbi Efendi olarak, Risale-i Nur’u takdir edip alâkadarlık gösteren bütün Konya ve civarı ulemalarını, bütün kazançlarıma ve dualarıma şerik ettim. Ve has kardeşlerim dairesi içinde isimlerini bildiğim zatları, isimleriyle dua vaktinde yâd ediyorum.
Risale-i Nur şakirdlerindeki şirket-i maneviye itibarıyla, benim çok noksan kazancımdan hisse aldıkları gibi; bütün şakirdlerin bütün kazançlarından da hisseler almaya yol açıldığını, benim tarafımdan selâmımı hürmetlerimle onlara tebliğ ediniz.
Isparta kahramanları gibi Konya’nın mübarek âlimleri Risale-i Nur’a sahip çıktıklarından daha dünyaca, vazife-i Nuriyeye bir endişem kalmadı. O mübarek ve kuvvetli ellere Risale-i Nur’u emanet edip rahat-ı kalp ile kabrime gidebilirim.
Sâniyen: Elhak, az bir zamanda Risale-i Nur’a pek çok faydası dokunan ve on seneden beri Risale-i Nur’a çalışmış gibi haslar dairesinde bulunan Mustafa Osman’ın, Emirdağı’ndaki kardeşlerine, yangın münasebetiyle geçmiş olsun makamında nev-i beşer yangınını bahsedip güzel bir mektup yazmış. Onun mektubunun bir kısmını hem Lâhika’da hem Sikke-i Gaybiye’de kaydediyoruz, sonra suretini size göndereceğiz.
Benim tarafımdan hem ona hem yanındakilere hem vasıta-i muhabere olduğu Kastamonu ve İnebolu’daki kardeşlerimize pek çok selâmlarla beraber; hattı güzel, vakti müsait olanlar, Isparta ve civarı gibi Asâ-yı Musa mecmuasını yazsalar çok münasip olur. Bu vazife-i Nuriye inşâallah matbaanın çok fevkinde iş görecek.
Sâlisen: Hâfız Emin’in Risale-i Nur’a çok hizmeti var. Onun kasabası olan Küre, geçen hâdiseden evvel Nuri, Hakkı, İhsan ve merhum Muallim Osman gibi zatların himmetiyle bir medrese-i Nuriye hükmüne geçip parlak bir surette Nur’a çalışıyordu. İnşâallah o kıymettar hizmeti, mümkün oldukça yine yapacak. Gerçi geçen musibette en ziyade onlar üzüldüler fakat ona mukabil Risale-i Nur’un geniş muzafferiyetinde o kasabanın ve o fedakâr kardeşlerimizin hisseleri çok ehemmiyetlidir.
Hâfız Emin mektubunda diyor ki: “Ben mahkemeden kitaplarımı alamadım. Size gelmiş mi, gelmemiş mi?” diye benden soruyor. Siz ona selâmımla beraber yazınız ki: Seninki bana gelmediği gibi sana İstanbul’a gönderdiğim kitaplarımdan da hiçbirisi elime geçmedi. Ve bilhassa İstanbul’a gönderdiğim “büyük kitap” namında içinde yirmi risaleden ziyade bulunan mecmuayı çok araştırdımsa da bulamadım. Fakat madem Risale-i Nur kendi kendine intişar ediyor ve muhtaç olanlara kendini okutturuyor, Hâfız Emin’e ve bizlere sevap kazandırıyor. Hâfız Emin de benim gibi kitaplarının başka ellerde gezmesinden memnun olmalı.
Hem Küre’de erkek ve hanım ne kadar Risale-i Nur’la alâkadar varsa onlara selâm ediyorum. Eskisi gibi şimdi de Küre’ye bir medrese-i Nuriye nazarıyla bakıyorum. Hususan İhsan Abdurrahman’a selâm ediyorum, ne haldedir? İnşâallah eski parlak hizmeti devam ediyor. Tam bir Abdurrahman olduğunu ispat ettiği gibi devam edecek.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.