Emirdağ Lahikası 1. Kitap 167. Mektup
Risale-i Nur’un Yirmi Dokuzuncu Mektup’unda Hücumat-ı Sitte ve Zeyli ve İşarat-ı Seb’a ve Telvihat-ı Tis’a gibi risalelerin rumuzat-ı Kur’aniye ve tevafukat-ı Nuriyeye karışık bir surette bulunmasının hikmeti, mahkemeler ve ehl-i vukufun susturulmasına ve bizi onlarla mes’ul etmemesine bir vesile olmaktı. Güya o rumuzat, o derin ince meseleler, lisan-ı hal ile onlara demiş: “İnsaf ediniz, Kur’an’ın bu derece esrarına çalışanlara ilişmeyiniz!” Şimdi ise o karışık vaziyeti hiç münasip değil. Çünkü o rumuzat ve tevafukata, yirmiden ancak birisi muhtaç olur, anlar. İçindeki öteki risalelere yirmiden on dokuzu muhtaç olup anlayabilir.
…
Buradaki Nur şakirdleri diyorlar ki: “Mu’cizeli Kur’an’ımıza üç sene Denizlili kardeşlerimiz baktılar; onlar müsaade etsinler, biz de üç ay bakacağız. Hem buradan İstanbul’a muhabere edip fotoğrafla Hizb-i Nuriye, Hizb-i Kur’aniye gibi tabına çalışacağız.”
* * *
İstanbul’daki Amerika sefiri vasıtasıyla Amerika’daki Müslüman heyetine Zülfikar’ı ve bir Asâ-yı Musa’yı göndermesini isteyen o dostumuz ve kardeşimize deyiniz ki:
Sefirlerin kafası siyasetle meşgul olduğundan ve Risale-i Nur siyasetle alâkası olmadığından siyasî bir kafa çabuk takdir edemiyor. Hem Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı. Amerika, buranın en küçük bir havadisini merakla takip ettiği halde; buranın en büyük bir hâdisesi olan Risale-i Nur’u elbette arayacaktır.
Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini temsil eden has şakirdlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.
Umum kardeşlerimize binler selâm ve selâmetlerine dua eden ve dualarını isteyen kardeşiniz…
* * *