The Fifth Letter

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    17.26, 14 Ekim 2024 tarihinde Ferhat (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 167371 numaralı sürüm ("He also said: “Sainthood is of three sorts: one is the lesser sainthood, which is the well-known sainthood. The others are the middle sainthood and the greater sainthood. Greater sainthood is to open up by way of the legacy of prophethood a direct way to reality without entering the intermediate realm of Sufism.”(*<ref>*Ibid., i, 240 (no: 260).</ref>)" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    Diğer diller:

    In His Name, be He glorified!And there is nothing but it glorifies Him with praise.(17:44)

    In his Letters (Maktubat), Imam-i Rabbani(*[1])(May God be pleased with him), a sun of the Naqshbandi Order and its hero, said: “For me, the disclosure of a single matter of the truths of faith is preferable to thousands of illuminations, ecstasies, and instances of wonder-working.”(*[2])

    He also said: “The final point of all the Sufi ways is the clarification and unfolding of the truths of faith.”(*[3])

    He also said: “Sainthood is of three sorts: one is the lesser sainthood, which is the well-known sainthood. The others are the middle sainthood and the greater sainthood. Greater sainthood is to open up by way of the legacy of prophethood a direct way to reality without entering the intermediate realm of Sufism.”(*[4])

    Hem demiş ki: “Tarîk-i Nakşî’de iki kanat ile sülûk edilir.” Yani hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa o yolda gidilmez.

    Öyle ise tarîk-i Nakşî’nin üç perdesi var:

    Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye hizmettir ki İmam-ı Rabbanî de (ra) âhir zamanında ona sülûk etmiştir.

    İkincisi: Feraiz-i diniyeye ve sünnet-i seniyeye tarîkat perdesi altında hizmettir.

    Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalp ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vâcib, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.

    Madem hakikat böyledir, ben tahmin ediyorum ki eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (ra) ve Şah-ı Nakşibend (ra) ve İmam-ı Rabbanî (ra) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse şakavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız cennete gidemez fakat tasavvufsuz cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır.

    Eskiden kırk günden tut tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa o yola karşı lâkayt kalmak, elbette kâr-ı akıl değil.

    İşte otuz üç adet Sözler, böyle Kur’anî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar. Madem hakikat budur; esrar-ı Kur’aniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilaç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi’ bir nur ve dalalet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.

    Bilirsiniz ki: Eğer dalalet cehaletten gelse izalesi kolaydır. Fakat dalalet, fenden ve ilimden gelse izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım, binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşad ile yola gelebilirdi. Çünkü öyleler kendilerini beğeniyorlar hem bilmiyorlar hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenab-ı Hak şu zamanda, i’caz-ı Kur’an’ın manevî lemaatından olan malûm Sözler’i, şu dalalet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım.

    اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى

    Said Nursî

    1. *Shaykh Ahmad Sirhindi was also known by the titles of Imam-i Rabbani, Ahmad Faruqi, and Regenerator of the Second Millennium. He lived in India 971/1563-1034/1624, where he purified the religion of Islam of polytheistic accretions and efforts to degenerate it. He is also famous for his efforts to reform Sufism. (Tr.)
    2. *Imam Rabbani, al-Maktubat, i, 182 (no: 210).
    3. *Ibid.
    4. *Ibid., i, 240 (no: 260).