Barla Lahikası 117. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    11.13, 20 Kasım 2023 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 31599 numaralı sürüm (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
    (fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)
    Diğer diller:
    • Türkçe

    (Hulusi Bey’in bir fıkrasıdır.)

    Aziz Üstad, Müşfik Kardeş, Muhterem Mücahid!

    Son iki hafta içinde, iki defada vürûd eden Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Altıncı Kısmı ile Kenzü’l-Arş duasının feyzinden gelen bir nükte-i Kur’aniye ve Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Sekizinci Kısmı’nın Sekizinci Remzi ve Altıncı Remzi isimlerini taşıyan mu’ciz-nüma eserleri aldım.

    Birinci Mektup, hasbe’l-beşeriye çok sıkıldığım bugünün hemen saatinde elime geçti. Evet, gözlerim böyle bir nura, aklım böyle bir derse, hasta vücudum böyle bir ilaca, muzdarip ruhum böyle bir teselliye, nihayet zalim nefsim böyle bir manevî terbiyeye çok muhtaç olduğu bir zamanda bu eserin yetişmesi hem hakikatte üç gün sonra postaya verilen ikinci eserden dokuz gün evvel gelmesi, kat’iyetle gösteriyor ki bu iş kendi kendine veya tesadüfî olmuş değil. Belki gelmiş değil, gönderilmiş. Yetişmiş değil, yetiştirilmiş. Maksadsız değil, bu hizmete koşturulmuş. Hattâ bir dest-i gaybî tarafından en lüzumlu bir anda, en muhtaç ve Kur’an hâdimlerinin en zayıfı, en âcizi, en liyakatsizi, en zebunu bulunan bu bîçare kardeşinize mahz-ı eser-i rahmet ve inayet olarak sunulmuştur.

    اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى

    Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Altıncı Kısmı’nı pederim, Fethi Bey, Hoca Abdurrahman ve diğer bir zat hazır iken geçen cuma okudum. Ben birkaç defa sırf kendi hesabıma mütalaa ettim. Okuyacak ve okunması icab edecek mahdud zevatın da inşâallah istifadesine çalışacağım.

    Bu nurlu eserler hem okşamak hem korkutmak gibi iki zıt tesiri haizdir. İnsanlara bu iki vasıtadan birinin müessir olacağı da şüphesizdir. İşte bu hakikati göz önünde bulunduran şerait-i imandaki esaslara müşabih bir tarzda, Kur’an-ı Hakîm’in tilmizlerini ve hâdimlerini hakikaten ikaz ediyor ve aldanmamaları için altı esası kendilerine bihakkın ders veriyorsunuz:

    1- Hubb-u câh yerine, Allah’a imanın bir manası olan rıza-i İlahîyi…

    2- Havf ve vehim yerine kadere imanı…

    3- Hırs ve tama’ yerine اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو ال۟قُوَّةِ ال۟مَتٖينُ âyet-i celilesi delâletiyle Kur’an’a, kütüb-ü İlahiyeye imanı…

    4- Menfî milliyetçilik hissi yerine bütün cin ve inse mürsel, Nebiyy-i Efham sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin mesleğini; وَاع۟تَصِمُوا بِحَب۟لِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا ve اِنَّمَا ال۟مُؤ۟مِنُونَ اِخ۟وَةٌ gibi âyât-ı mübarekeyi derhatır ettirmek suretiyle Peygamberlere imanı…

    5- Enaniyet yerine acze, noksanımızı itiraf ve Kur’an’ın tereşşuhatının neşir ve muhafazası babında hissemize düşen hizmeti yapmak ve hizmetle mükellef olduğumuzu bilerek neticeyi hesaplamamak yani bir nevi beşeriyetten çıkmak. Kütüb ve suhuf-u enbiyayı inzale vasıta olan melâikeye benzemek suretiyle meleklere imanı…

    6- Tembellik ve ten-perverlik yerine vazifedarlık… Kudsî ve her saati bir gün ibadet hükmüne geçecek kıymette olduğuna şüphe edilmemek lâzım gelen Kur’anî hizmete vakit bırakmayacak hallere karşı, bu hizmetin ulviyetini düşünerek elden çıkmazdan evvel gözü dört açmayı, yani ölmezden evvel hayatın kadrini bilmek gibi kat’î bir lisanla âhirete imanı delâleten, remzen, işareten, sarahaten ders veriyorsunuz ve ikaz lütfunda bulunuyorsunuz.

    Allahu Zülcelal Hazretleri sizden ebeden razı olsun ve ümmet-i merhume-i Muhammediyeyi dalaletten kurtarmak ve şahrah-ı Kur’an’a delâlet eylemek hususundaki ihlaslı mücahede ve hizmetinizde daim ve muvaffak buyursun, âmin bihürmet-i Seyyidi’l-mürselîn ve bihürmet-i Kur’ani’l-Mübin!

    “Kenzü’l-Arş duasının feyzinden gelen bir nükte-i Kur’aniye” serlevhalı eserle, Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Sekizinci Kısmı’nın Sekizinci Remzi’ndeki füyuzat, tarif ve tavsif edilemeyecek âlî ve müstesna bir vaziyettedirler.

    Birincide: Bütün hurufat-ı Kur’aniyenin adet itibarıyla işaret ve izah buyrulan tevafukları, garîk-ı beht ve hayret etti.

    Dört küçük suredeki hurufatın tevafukat vechine kısmen işaret eden ikinci eser, hakkan ki mu’ciz-nümadır. Nebiyy-i âhir zaman, medar-ı fahr-i cihan, sebeb-i hilkat-i ekvan ve nüzul-ü Kur’an, Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahu teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve ashabihi ve ezvacihi Efendimiz Hazretlerinin eser-i hikmet ve rahmet olarak, şimdiye kadar mahfî kalmış mu’cizelerinden i’caz-ı Kur’an’a taalluk eden ve gaybî tevafuk namıyla sevgili Üstadımız tarafından mevki-i intişara vaz’olunan bu emsalsiz eserlere karşı duyduğum manevî zevk ve feyzin binden birini bile arz edemeyeceğim. Ve mazhar olduğumuz bu kadar azîm niam-ı İlahiyeye ve kerem-i Sübhaniyeye karşı şükürden âcizim.

    اَللّٰهُمَّ حَصِّل۟ مُرَادَنَا وَ مَق۟صُودَ اُس۟تَاذِنَا سَعٖيدِ النُّور۟سٖى بِحُر۟مَةِ حَبٖيبِكَ ال۟مَكِّىِّ ال۟مَدَنِىِّ ال۟هَاشِمِىِّ ال۟قُرَي۟شِىِّ

    Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Yedinci Kısmı’ndan bir suret Abdülmecid Efendi kardeşimize göndermiştim. Cevabında ezcümle diyor ki:

    “Seyda’nın bintü’l-fikri o güzel kıza, Hulusi ile Abdülmecid’den maada her kim bakarsa caiz değildir. Mahrem olanlar da bu hususta nâmahremdir. Bu gibi kızların dışarıya çıkmaları, hiçbir menfaati temin etmediğini ve bilakis büyük bir mazarratı intac edeceği ihtimal-i kavîsini Seyda’ya yazsan iyi olur. Eski Said’in hiddeti, yenisinde de vardır. Halbuki Yeni Said, insanoğullarıyla izaa-i vakt etmemeli. Meslek ve meşrebi öyle iktiza ediyor. Her ne ise… Cenab-ı Hak hâfız-ı hakikidir.”

    Bendeniz de kısaca şu mealde cevap vermiştim:

    Bu mütalaa bizler için doğrudur. Fakat dünyaya arkasını çeviren ve manevî vazife-i memuresini îfa ederken insanlarla –Nurlarla alâkadar olanları vasıtasıyla– meşgul olan Üstad Hazretleri için bu fikri muvafık bulmuyorum. Çünkü o zatı bu emr-i azîmde istihdam eden, elbette muhafaza buyurur. Bana öyle kat’î kanaat gelmiş ki eğer bizler Nurlarla alâkamızı kesersek Üstad Hazretleri bize arkasını çevirir.

    Aziz kardeşimizin endişesi, zâhire bakılırsa haklı ve çok samimidir. Fakat zaten cemaati çok mahdud olan Nurlarla alâkadar zevatın, bu hakaikten mahrum edilmelerini ve bu kudsî eserin tamamen hapsedilmelerini lâyık görmüyor ve esasa mugayir buluyorum. Nâsırımız, hâmimiz, muînimiz, hâfızımız Allah’tır. Bütün desaisi bertaraf ederek muhterem Üstadın vazife-i kudsiyesine safi niyet, samimi his ve ciddi şevk ile yardım etmekte olan kardeşlerime selâm ve muvaffakiyetlerine dua eder, dualarını rica ederim. Pederim, Fethi Bey, Hoca Abdurrahman Efendi, sâbık Müftü Kemaleddin Efendi, İmam Hâfız Ömer Efendi ve diğer Sözler’le alâkadar olanlar selâm ve dua ediyor, hayır duanızı istiyorlar.

    Devam-ı âfiyet ve muvaffakiyetinizi tekrar eltaf-ı İlahiyeden tazarru ve niyaz eyler, mübarek ellerinizi kemal-i hürmet ve tazimle takbil eyler, kusurumun affını ve hayır duanızdan bu bîçare sıddıkınızı çıkarmamanızı hâssaten arz ve istirham eylerim.

    اَل۟بَاقٖى اَل۟حُبُّ فِى اللّٰهِ

    Hulusi



    Barla Lahikası 116. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 118. Mektup