Barla Lahikası 118. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    11.14, 20 Kasım 2023 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 31630 numaralı sürüm (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
    (fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)
    Diğer diller:
    • Türkçe

    (Said’in fıkrasıdır.)

    (Hulusi gibi mühim bir talebemin bana gönderdiği hediyesinin iadesine dair yazdığım bir mektubu, arkadaşlarımın tensiblerine binaen onların fıkraları içinde dercedildi.)

    بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

    Aziz, sıddık, vefadar âhiret kardeşlerim Hacı Nuh Bey, Molla Hamid!

    Sizler benim için çok ehemmiyetlisiniz. “Sıddık-ı vefiy bu zamanda yoktur.” diyenlere karşı sizleri gösteriyorum. Yirmi sene Van’da geçirdiğim hayat-ı ilmiye… Benim için Van çok kıymettardır. Lillahi’l-hamd sizler o kıymettarlığı gösterdiniz. Ve Van’a karşı şedit hissiyatıma tam mukabele ediyorsunuz. Size medar-ı ibret bir vakıa söyleyeceğim, şöyle ki:

    Geçen sene Barlalı, İstanbul ticaretinde bulunan Bekir Efendi’nin şeriki Mehmed Efendi vasıtasıyla bir mektup aldım. Mektup hârika olarak bana göründü. Çünkü Hulusi Bey “Nuh Bey’le görüştüm.” diye o mektupta bana yazıyor. Aynı mektupta, kardeşim Abdülmecid de Molla Hamid’in selâm ve duasını bana yazıyor. Aynı mektupta Nurşin-i Süflâ’da Molla Abdülmecid’in yazısı ve imzası vardı. Fesübhanallah dedim. En ziyade sevdiğim bu insanların ayrı ayrı memlekette bulunmakla beraber, bir mektupta bunların içtimaları tevafuklu bir levha-i temaşadır.

    Bu sene yine o Mehmed Efendi Eğirdir’e gelmiş. Yine Nuh Bey’in aynı telgrafını, o zat bana getirdi. Fesübhanallah dedim. Nuh Bey’in lisan-ı hali, güya Mehmed Efendi’ye “Dostum ben seninle beraber Üstadımla görüşeceğim.” diyor, tahayyül ettim. Sonra yine o Mehmed Efendi’nin hizmetkârı Eğirdir’e gidip Mehmed Efendi’nin mektuplarını getirmiş. Yine Nuh Bey’in hediyeye ait, bana olan mektubunu getirdi. Dedim, kat’iyen bu iş tesadüfî değil. Sonra mektubun müştemilatına dikkat ettim. Tahmin ettim, Van’da Nuh Bey’in bana hazırladığı hediyeyi göndermek tarihinde, ben de aynı tarihte, aynı fiyatta (Hâşiye[1]) bir hediye-i azîmeyi Nuh Bey’in namına Van’daki ihvanıma gönderiyordum.

    İşte bu iki tevafuk, bana işarettir ki: Nuh ile Hamid, talebelik ve kardeşlik için min tarafillah intihab edilmişler. Çünkü tevafuk bizim için bir emare-i tevfik-i İlahî olduğuna kanaatim gelmiş. Risalelerde tevafukatın bazı numunelerini göreceksiniz.

    Fakat çok rica ederim ki gücenmeyiniz, hediyeyi kabul edemedim. Adem-i kabulün esbabı çoktur. En mühim bir sebep, benim kardeşlerim ve talebelerimle olan münasebetin samimiyetini ve ihlası zedelememektir. Hem iktisat, bereket ve kanaat sayesinde, şiddetli ihtiyacım olmadığı halde, dünya malına el uzatmak elimde değil, ihtiyarım haricindedir. Hem bir misal ile ince bir sebebi anlatacağım:

    Mühim bir tüccar dostum otuz kuruşluk bir çay getirdi, kabul etmedim. “İstanbul’dan senin için getirdim, beni kırma.” dedi. Kabul ettim fakat iki kat fiyatını verdim.

    Dedi: “Ne için böyle yapıyorsun, hikmeti nedir?”

    Dedim: Benden aldığın dersi, elmas derecesinden şişe derecesine indirmemektir. Senin menfaatin için menfaatimi terk ediyorum. Çünkü dünyaya tenezzül etmez, tama’ ve zillete düşmez, hakikat mukabilinde dünya malını almaz, tasannua mecbur olmaz bir üstaddan alınan ders-i hakikat elmas kıymetinde ise; sadaka almaya mecbur olmuş, ehl-i servete tasannua muztar kalmış, tama’ zilletiyle izzet-i ilmini feda etmiş, sadaka verenlere hoş görünmek için riyakârlığa temayül etmiş, âhiret meyvelerini dünyada yemeye cevaz göstermiş bir üstaddan alınan aynı ders-i hakikat, elmas derecesinden şişe derecesine iner. İşte sana manen otuz lira zarar vermekle, otuz kuruşluk menfaatimi aramak, bana ağır geliyor ve vicdansızlık telakki ediyorum. Sen madem fedakârsın; ben de o fedakârlığa mukabil, menfaatinizi menfaatime tercih ediyorum, gücenme! O da bu sırrı anladıktan sonra kabul etti, gücenmedi.

    Ey Nuh Bey ve Hamid kardeşlerim! Siz de gücenmeyiniz. Hem Nuh Bey, biliniz ki şu zamanda o havalide vefadarane, şefkatkârane beni aramaklığınız öyle bir hediyedir ki bunun gibi binler hediyeden kıymettardır.

    Hem size gönderdiğim risaleleri muhafaza etmek ve sahip çıkmak ve benim yerimde onları himaye etmek binler lira kıymetinde bana karşı büyük bir hediyedir. Çünkü netice-i hayatımı ve vazife-i vataniyemi ve o havalideki kardeşlerimin uhuvvet ve muhabbetlerine karşı borçlarımı eda eden o risalelere ciddi sahip çıkmak, tam muhafaza etmek ve ehline yetiştirmeye vasıta olmak öyle bir hediyedir ki dünyevî hediyelerin binlerine mukabildir.

    Hem emin olunuz ki manevî zararım büyük olmasa idi Nuh Bey’in hatırını kırmayacaktım. Şimdiye kadar, Cenab-ı Hakk’a şükür, hediyeleri kabul etmeye mecbur olmadım ve şu zamanda ehl-i ilmin bir sebeb-i sukutu olan tama’a girmeye ihtiyar benden selbedildi.

    Hem eğer sizin hediyenizi kabul etseydim, çok zatların ya kalbi kırılacaktı veyahut elli senelik kaidem bozulacaktı.

    Orada ve civarınızda bulunan eski talebelerim ve kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyorum ve onların dualarını istiyorum.

    اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى

    Kardeşiniz

    Said Nursî



    Barla Lahikası 117. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 119. Mektup

    1. Hâşiye: Maddeten otuz liralık, manen belki üç yüz liralıktır.