Sikke-i Tasdik-i Gaybi 33. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    20.26, 26 Ekim 2023 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 7618 numaralı sürüm
    (fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

    Küçük Hüsrev Feyzi’nin Bir İstihracıdır

    (Otuz Üçüncü Âyet’ten Hâfız Ali’nin istihracının bir zeyli ve lâhikasıdır.)

    بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

    Sure-i Zümer’de اَفَمَن۟ شَرَحَ اللّٰهُ صَد۟رَهُ لِل۟اِس۟لَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِن۟ رَبِّهٖ âyet-i azîmenin mana-yı sarîhinden başka bir mana-yı işarî tabakasının külliyetinde dâhil bir ferdi Risale-i Nur ve tercümanı olduğuna kuvvetli bir delil buldum.

    اَفَمَن۟ شَرَحَ اللّٰهُ صَد۟رَهُ لِل۟اِس۟لَامِ فَهُوَ cümlesi, hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî ile bin üç yüz yirmi dokuz (1329) veya sekiz (1328) eder. Demek مَن۟ külliyetinde ve فَهُوَ işaretinde dâhil ve medar-ı nazar bir ferdi, inşirah-ı sadr nuruyla başka bir halete girip eski sıkıntıdan kurtulup nurani bir mesleğe giren bir şahıs, eski ve yeni Harb-i Umumî’nin gelmeye hazırlanmaları olan o dehşetli tarihe ve o ferdin vaziyetine remzen bakar.

    فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِن۟ رَبِّهٖ deki نُورٍ مِن۟ رَبِّهٖ kelimesi, Risale-i Nur ismine ve manasına hem cifri hem sureti hem manası tevafuk ettiği gibi

    اَفَمَن۟ شَرَحَ اللّٰهُ صَد۟رَهُ لِل۟اِس۟لَامِ فَهُوَ cümlesinin de makam-ı cifrîsi gösterdiği tarihte Risale-i Nur tercümanı olan Üstadımın (Hâşiye[1]) –tahkikatımla– aynen vaziyetine tevafuk ediyor.

    Çünkü o zamanda Harb-i Umumî’nin mebdelerinde, Üstadım eski âdetini ve sair ulûm-u felsefeyi ve ulûm-u âliye ( اٰليه) ve âliyeyi (عاليه) bırakıp tam bir inşirah-ı sadırla Risale-i Nur’un fatihası ve birinci mertebesi olan İşaratü’l-İ’caz tefsirine başlıyor, bütün himmetini, efkârını Kur’an’a sarf etmeye başladığına tevafuku kavî bir emaredir ki bu asırda o küllî mana-yı işarîde medar-ı nazar bir ferdi, Risale-i Nur’un tercümanı ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden mümessilidir.

    Evet, madem Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan her asırda her ferde hitap eder ve bir ilm-i muhit ve bir irade-i şâmile ile her şeye bakabilir.

    Ve madem ulema-i İslâm’ın ittifakıyla, âyetlerin mana-yı sarîhinden başka işarî ve remzî ve zımnî müteaddid tabakalarda manaları vardır.

    Ve madem يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا gibi hitaplarda her asır gibi bu asırdaki ehl-i iman, asr-ı saadetteki mü’minler gibi dâhildir.

    Ve madem İslâmiyet noktasında bu asır, gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir. Ve Kur’an ve hadîs ihbar-ı gaybî ile ehl-i imanı onun fitnesinden sakınmak için şiddetli haber vermiş.

    Ve madem hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî, eskiden beri sağlam bir düsturdur ve kuvvetli bir emare olabilir.

    Ve madem Risale-i Nur ve tercümanı ve şakirdleri, iman ve Kur’an hizmetinde parlak ve tesirli vazifeleri gayet ehemmiyet kesbetmiştir.

    Ve madem bu büyük âyet, hesab-ı cifirle bu asırda ve iki harb-i umumîye bakar. Eski Harb’in patlamasına ve Risale-i Nur’un zuhuruna tevafuk ettiğini, manen de gösterir.

    Elbette mezkûr hakikatlere ve kuvvetli karinelere binaen bilâ-tereddüt hükmederiz ki: Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi ve tercümanı, bu âyet-i azîmenin mana-yı işarî tabakasının külliyetinde dâhil ve medar-ı nazar bir ferdidir. Ve bu âyet ona işaret eder. Ve mana-yı remziyle ondan haber verir. Ve ihbar-ı gayb nevinden bir lem’a-i i’caziyeyi gösterir, denilebilir.

    Tahlil: Bir ش , iki ر yedi yüz. ف , م , ن , ل iki yüz. ص , د , ه , ا yüz. س , م yüz. İsm-i Celal اَللّٰهُ altmış yedi. İki ل altmış. فَهُوَ doksan bir. لِل۟اِس۟لَامِ daki iki veya üç elif, iki veya üç. ح sekiz. نُورٍ مِن۟ رَبِّهٖ “Risale-i Nur” Her ikisinde نُور var. “Risale”de رَبِّهٖ , ر deki ر ya mukabildir. Eğer نُورٍ deki tenvin sayılsa اَلنُّور da dahi şeddeli ن sayılır, yine ittihat ederler. نُورٍ den başka مِن۟ بِهٖ doksan yedi ederek Risale-i Nur’da kalan ه , ل , س iki elif dahi doksan yedi ederek tam tevafuk eder. Türkçe telaffuzda Risale-i Nur hemze ile okunması zarar vermez.

    Sure-i Maide’nin on beşinci âyeti

    قَد۟ جَٓاءَكُم۟ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبٖينٌ ۝ يَه۟دٖى بِهِ اللّٰهُ

    Sure-i Nisa’nın âhirinde

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَد۟ جَٓاءَكُم۟ بُر۟هَانٌ مِن۟ رَبِّكُم۟ وَاَن۟زَل۟نَٓا اِلَي۟كُم۟ نُورًا مُبٖينًا

    âyeti gibi Risale-i Nur’a mana ve cifir cihetiyle, mana-yı işarî efradından olduğuna kuvvetli bir karine buldum.

    İkinci âyet olan Sure-i Nisa’nın âyeti; Birinci Şuâ olan İşarat-ı Kur’aniye’de, Üstadım işaretini beyan etmiş. Birinci âyet olan Sure-i Maide’nin on beşinci âyeti hem bunun işaretini teyid ediyor hem de اَفَمَن۟ شَرَحَ اللّٰهُ âyetinin işaretini tasdik ediyor.

    Evet, bu asırda mana-yı işarî tabakasından tam şu âyetin kudsî mefhumuna bir fert, Risale-i Nur olduğuna kim insaf ile baksa tasdik edecek.

    Risale-i Nur bir ferdi olduğuna manevî münasebet kavîdir.

    Madem bu âyetin makam-ı cifrîsi bin üç yüz altmış altıdır (1366). Eğer meddeler, okunmayan hemzeler sayılmazsa altmış ikidir (1362).

    Ve madem Risale-i Nur, Kur’an-ı Mübin nurunu ve hidayetini neşreden bir kitab-ı mübindir.

    Ve madem zâhiren ondan daha ileri, o vazifeyi ağır şerait altında yapanları görmüyoruz.

    Ve madem âyetler, sair kelâmlar gibi cüz’î bir manaya münhasır olamaz.

    Ve madem delâlet-i zımnî ve işarî ile kaideten mefhum-u kelâmda dâhil oluyor.

    Ve madem Necmeddin-i Kübra ve Muhyiddin-i Arap gibi çok ehl-i velayet, mana-yı zâhirîden başka bâtınî ve işarî manalar ile ekser âyâtı tefsir etmişler; hattâ tefsirlerinde Musa (as) ve Firavun’dan murad, kalp ve nefistir dedikleri halde ümmet onlara ilişmemiş; büyük ulemadan çokları onları tasdik etmişler.

    Elbette âyetin delâlet-i zımnî ile Risale-i Nur’a kuvvetli karinelerle işareti kat’îdir, şüphe edilmemek gerektir.

    Tahlil: قَد۟ جَٓاءَكُم۟ yüz altmış dokuz. مِنَ اللّٰهِ yüz elli yedi. نُورٌ tenvin ile beraber üç yüz altı. Ve وَ كِتَابٌ مُبٖينٌ altı yüz otuz bir.يَه۟دٖى بِهِ اللّٰهُ yüz üç . Yekûnü, bin üç yüz altmış altı. Eğer meddeler, okunmayan hemzeler sayılmazsa bu seneki muharrem tarihine yani bin üç yüz altmış ikiye (1362) tamam tevafuk eder. Eğer مُبٖينٌ deki tenvinde vakfedilse bin üç yüz on altıdır (1316) ki hem Risale-i Nur’un mukaddimatına hem tenvin ile tekemmülüne ve Birinci Şuâ’da beyan edildiği gibi çok âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri aynı meşhur tarihe tevafuk eder.



    Sikke-i Tasdik-i Gaybi 32. Mektup ⇐ | Sikke-i Tasdik-i Gaybi | ⇒ Sikke-i Tasdik-i Gaybi 34. Mektup

    1. Hâşiye: Bu şerh-i sadırla münasebettar bir tevafuktur. Üstadımdan anladım, yirmi beş senedir daima ve en mühim duası اَللّٰهُمَّ اش۟رَح۟ صَد۟رٖى لِل۟اٖيمَانِ وَ ال۟اِس۟لَامِ münâcatı olmuş.