Barla Lahikası 202. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    07.49, 30 Ekim 2023 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 8096 numaralı sürüm

    (Hulusi Bey’in fıkrasıdır.)

    Aziz ve muhterem Üstadım!

    Nurların intişarında berk gibi bir sürat lâzım gelirken cüz’î bir betaetten her zaman esefle bahsettiğim, malûm-u âlîleridir. Yakın vakitte bazı müştaklar daha Söz dairesine iltihak ettiler. Kalbime gelen bir ihtarla keyfiyet-i intişarı düşündüm ve şu hakikatleri hissettim, hattâ kani oldum:

    Mübarek Sözler ve Mektuplar tamamen olmasa bile bu muhitte de hem de yazılmadan hayli intişar etmişler. Civar diğer vilayet kazalarında, bu âsârı görmek ve işitmek isteyenler çok varmış. Fesübhanallah, bu kadar cüz’î ve nâkıs hizmetten, bu derece fayda elde edilmesi de gösteriyor ki bu Sözler ve Mektuplar hakikaten Nur isminin tecellileridir ki suhuletle intişar ediyorlar.

    Bu hal karşısında hayretle tefekkürde iken “Bismillah” ismini alan Birinci Söz hatırıma getirildi. Ve şöyle düşünmeye başladım:

    Dünyaya arkasını çeviren Üstad, Hazret-i Gavs’ın teşvikiyle belki delâletiyle Kur’an’ın gayr-ı mekşuf bir hazinesinden “Bismillah” ile giriyor, Kur’anî tarlaya “Bismillah” diyerek Sözler tohumunu ekiyor, Furkanî bahçeye “Bismillah” diyerek Nurlu Mektuplar çekirdeğini dikiyor. Emr-i İlahîye imtisalen ekilen tohum ve dikilen çekirdeklerin inkişaf ve intişarları şüphesiz hârika-âsâ olur.

    Birinci Söz’deki temsilde seyahat eden mütevazi zat, tamamen Üstadımızdır. Nebat, ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök, damarları nasıl “Bismillah” tesiriyle, yer altında sert taşı toprağı delip geçiyorsa aynen onun gibi “Bismillah” ile mevki-i intişara vaz’olunan Sözler de hârika bir tarzda arza yayılıyor. Ve en münevver ve mükemmel meyve olan beşerin mü’minlerinin kalplerine nüfuz ediyorlar. Bu bid’atların kesreti ve muharriblerin bolluğu devrinde “Bismillah” ile gars olunan Nur fidanının yaprakları olan diğer Sözler ve Mektuplarla, bu kudsî fidanın dal ve budakları olan hizbü’l-Kur’an ve bu hizbin esası ve seyyidi olan muhterem Üstad da bir hıfz-ı gaybîye mazhar bulunuyorlar.

    Şems-i Risalet’ten gelen Kur’anî Nurların evvelen Üstada ve buradan da biz bîçarelere, bizlerden de diğer müştaklara ilh. intikal etmekte olduğunu tasavvur ettim, “Elhamdülillah” dedim. Mühim bir rüyamda arz ettiğim vecihle, Sözler’inizin mü’minlere intişarına küçük cemaatiniz inayet-i İlahî ile âhize, vasıta olmuşlar.

    كَم۟ مِن۟ فِئَةٍ قَلٖيلَةٍ غَلَبَت۟ فِئَةً كَثٖيرَةً بِاِذ۟نِ اللّٰهِ sırrına mazhariyetle manevî galebeyi temin, merkezdeki mürşidlerine müteveccih ve murakıb küçük bir halka-i tevhidi teşkil edenler gibi; bu küçük cemaatinizin her biri arkasında, bir nisbet-i mütezayide-i muntazama ile artan, mahrut şeklinde zümre-i muvahhidîni görür gibi oldum. “Allahu ekber” dedim.

    Bu kudsî tasavvuru kardeşlerimize aşağıdaki levha ile daha ziyade izaha çalışacağım. Bu nurlu tefekkür, bana büyük bir ümit bahşetti. Muallim Cûdi’nin kasidesindeki şu mısraı da derhatır ettirdi:

    Cem’etti kabail ve şuûbu

    Bir kıbleye bağladı kulûbü

    Mevlaya muhabbeti müsellem

    Sallallahu aleyhi ve sellem.

    İşte ittiba-ı sünnete (Hâşiye[1]) pek büyük ehemmiyet veren muhterem Üstadımız da bu asırda اَل۟عُلَمَاءُ وَرَثَةُ ال۟اَن۟بِيَاءِ sırrınca, içlerine saçılan nifak tohumu yüzünden, her gün biraz daha tevhidi bırakanları bir kıbleye bağlamak için Sözler ve Mektubat namındaki nurlu eserlerle ehl-i imanı irşada çalışıyor. Küffara, hattâ cin ve şeytanlara dahi mebde-i nüzulündeki gibi nusus-u Kur’aniyeyi ilan ediyor. Mahfî i’cazı izhar ediyor.

    Vahdetü’l-vücuda dair olan risaleyi mühim zatlara okuduktan sonra, bir sevk-i manevî ile ihtiyarsız bir yere daha gittim. Orada vahdetü’l-vücud meşrep sahibi âlim bir zatı hazır buldum. (*[2]) Vahdetü’l-vücud hakkındaki mektubu okudum. Daha doğrusu ihtiyarsız olarak okudum. Müstemi olan o mühim âlim, bidayette cüz’î itiraz parmağını uzatmak istedi. Sonuna kadar dinlemesini ihtar ettim. Tamamen okuduktan sonra o zat, hayretinden Sözler’in büyüklüğünü ve “Bu zamanda böyle büyük kelâmı, acaba kim yazabilir?” diye merakı ve suali üzerine Kur’an’ın feyzine mazhar olan Üstadımızı haber verince, o zat tamamıyla arz-ı teslimiyet eyledi.

    İşte ihtiyarım olmayarak bu acib tesadüf ve teslimiyette, kader-i İlahînin bu cilvesi, davamıza sadık bir bürhan ve tesadüf oyuncağı olmadığımıza büyük bir delildir.

    اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ

    Hulusi

    1. Hâşiye: Hulusi’nin tekerrür etmiş min haysü lâ yeş’ur bir keramet-i ihlasiyesi şudur ki: Yeni yazılan ve daha ona gönderilmeyen risalelerin mevzuunu teşkil eden bir esası mektubunda yazar. Âdeta istiyor. Çok defa olduğu gibi şimdi de ittiba-ı sünnete dair Mirkatü’s-Sünne’ye sarîh bir surette bir hiss-i kable’l-vuku ile talep ediyor.
      Said
    2. * Elazizli Hacı Şevket Hoca.