Emirdağ Lahikası 1. Kitap 20. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    10.23, 3 Kasım 2023 tarihinde Ferhat (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 8623 numaralı sürüm ("'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' İşarat-ı Gaybiye-i Gavsiye ve Aleviye’de, altmış dörtte Risale-i Nur telifçe tamam olur. Demek o tarihten sonra, yalnız izahat ve hâşiyeler ve tetimmeler olacak. Bu münasebetle '''iki nokta''' ihtar etmek kalbime geldi: '''BİRİNCİSİ''' '''Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır.''' Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    (fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    İşarat-ı Gaybiye-i Gavsiye ve Aleviye’de, altmış dörtte Risale-i Nur telifçe tamam olur. Demek o tarihten sonra, yalnız izahat ve hâşiyeler ve tetimmeler olacak. Bu münasebetle iki nokta ihtar etmek kalbime geldi:

    BİRİNCİSİ

    Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır. Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyet’i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi bela olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil belki davacı olur: “Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?”

    İşte bu hakikate binaen en bahtiyar çocuklar onlardır ki Risale-i Nur dairesine girip dünyada peder ve validesine hürmet ve hizmet ve hasenatı ile onların defter-i a’maline vefatlarından sonra hasenatı yazdırmakla ve âhirette onlara derecesine göre şefaat etmekle bahtiyar evlat olurlar.

    Risale-i Nur’un ikinci kısım talebeleri: Fıtraten Risale-i Nur’a muhtaç, bir derece de dünyadan ürkmüş veyahut küsmüş kadınlardır. Hususan bir derece yaşlı da olsa Risale-i Nur ona hakiki bir gıda-yı manevîdir. Çünkü Risale-i Nur’un dört esasından birisi şefkattir ki ism-i Rahîm’in mazhariyetinden gelmiş. Kadınların da en esaslı hâssaları ve fıtrî vazifelerinin mayası şefkattir.

    Üçüncü kısım: Fıtrî olmasa da vaziyeti itibarıyla Risale-i Nur’a ekmek ve ilaç gibi muhtaç olan hastalar ve ihtiyarlardır. Çünkü Risale-i Nur, hayat-ı bâkiyeyi güneş gibi gösterdiğinden ve dünyevî hayatın fânilik cihetinde mahiyetini tam gösterdiğinden; dünyevî hayatlarına ya hastalık veya ihtiyarlıkla darbe gelen ve gaflet veya dalalet cihetiyle ölümü idam tevehhüm eden hastalar ve ihtiyarlar Risale-i Nur’a o derece muhtaçtırlar ve öyle bir teselli, bir nur alırlar ki onların hastalık ve ihtiyarlığını sıhhat ve gençliğe tercih ettiriyor.

    İHTAR EDİLEN İKİNCİ NOKTA

    Madem Arabîce altmış dörde girdik, işaret-i gaybiye gelmesiyle Risale-i Nur tekemmül etmiş olur. Eğer Rumî tarihi olsa daha iki senemiz var. Halbuki çok mühim yerde yazılmayan ve tehir edilen risaleler kalmış. Mesela, Otuzuncu Mektup ve Otuz İkinci Mektup ve Otuz İkinci Lem’alar gibi ehemmiyetli mertebeler boş kalmış. Kalbime ihtar edilmiş ki:

    Eski Said’in en mühim eseri ve Risale-i Nur’un fatihası, Arabî ve matbu olan İşaratü’l-İ’caz tefsiri, Otuzuncu Mektup olacak ve olmuş. Eski Said’in en son telifi ve yirmi gün ramazanda telif edilen, kendi kendine manzum gelen Lemaat Risalesi, Otuz İkinci Lem’a olması ve Yeni Said’in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zâhir olan ve Arabî ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şule ve onların zeyllerinden ibaret büyükçe bir mecmua Otuz Üçüncü Lem’a olması ihtar edildi. Hem Meyve, On Birinci Şuâ olduğu gibi Denizli Müdafaanamesi de On İkinci Şuâ ve hapiste ve sonra Küçük Mektuplar mecmuası On Üçüncü Şuâ olması ihtar edildi. Ben de aziz kardeşlerimin tensiblerine havale ediyorum. Demek, birkaç mertebede kapı açıktır, bizlere daha iyi tetimmeler yazdırılabilir.

    Aziz kardeşlerime birer birer selâm ediyorum. Kastamonu ve civarındaki kardeşlerimi de –eski zamanda olduğu gibi– daima beraber görüyorum. Hiç merak etmesinler; Risale-i Nur tevakkuf etmiyor, perde altında büyük fütuhatı var. Sıkıntılarımızın neticeleri, Risale-i Nur’un derslerine daha ziyade nazar-ı dikkati celbedip geniş bir dairede kendini okutturuyor. Onun için gayet çalışkan iki kardeşimiz olan baba ve oğlu; ve babası ziyade sıkıntı çekmelerinde iftihar etsinler, orada muvakkat tevakkuftan müteessir olmasınlar. Benim ve bizim nazarımızda onlar, eski mevkilerini tam muhafaza ediyorlar.

    Başta Risale-i Nur’un fıtrî talebeleri masum çocuklar demiştik. İşte bir numunesi; bu mektubumu rahatsızlıktan kendim yazamadığım için ben söyleyip yeni hurufla yazan Ceylan, biri de ona mektup yazan masum Küçük Ali, biri de bu defa bana kâmilane ve müdakkikane mektup yazan medrese-i Nuriye’nin küçük şakirdi Küçük Mehmed’dir. Ben de onlara “Bârekellah bahtiyar çocuklar!” derim, peder ve validelerini de tebrik ederim.

    * * *