İçeriğe atla

Barla Hayatı: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
= İkinci Kısım =
<languages/>
<translate>


= Barla Hayatı =
'''İKİNCİ KISIM'''
 
== Barla Hayatı ==


== Risale-i Nur’un Zuhuru ==
== Risale-i Nur’un Zuhuru ==
Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin Şarkî Anadolu’da dünyaya gelişinden itibaren geçirdiği hayat safhalarını buraya kadar birer birer gördük, temaşa ettik. Şimdi; geçen kırk elli senelik hayatının neticesi ve meyvesi hükmünde, tarihin pek ender kaydettiği cihan vüs’atindeki muazzam bir davaya giriyoruz. Bütün maddî ve manevî zulmetleri izale edip âlemi nuruyla ziyalandıracak olan Risale-i Nur meydana çıkıyor, dünya ilim ve irfan sahasına Türkiye’den bir güneş doğuyor!..
Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin Şarkî Anadolu’da dünyaya gelişinden itibaren geçirdiği hayat safhalarını buraya kadar birer birer gördük, temaşa ettik. Şimdi; geçen kırk elli senelik hayatının neticesi ve meyvesi hükmünde, tarihin pek ender kaydettiği cihan vüs’atindeki muazzam bir davaya giriyoruz. Bütün maddî ve manevî zulmetleri izale edip âlemi nuruyla ziyalandıracak olan Risale-i Nur meydana çıkıyor, dünya ilim ve irfan sahasına Türkiye’den bir güneş doğuyor!..


<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


'''Bediüzzaman Hazretlerinin Vilayat-ı Şarkiye’den Garbî Anadolu’ya Nefyedilmesi,'''
'''Bediüzzaman Hazretlerinin Vilayat-ı Şarkiye’den Garbî Anadolu’ya Nefyedilmesi, Risale-i Nur’un Zuhuru, Telif ve Neşri'''
 
'''Risale-i Nur’un Zuhuru, Telif ve Neşri'''


Van’da mezkûr mağarada yaşamakta iken Şark’ta ihtilal ve isyan hareketleri oluyor. “Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir.” diyerek yardım isteyen bir zatın mektubuna: “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez, siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir!” diye cevap gönderiyor. Fakat yine hükûmet, Bediüzzaman’ı Garbî Anadolu’ya nefyediyor.
Van’da mezkûr mağarada yaşamakta iken Şark’ta ihtilal ve isyan hareketleri oluyor. “Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir.” diyerek yardım isteyen bir zatın mektubuna: “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez, siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir!” diye cevap gönderiyor. Fakat yine hükûmet, Bediüzzaman’ı Garbî Anadolu’ya nefyediyor.
23. satır: 25. satır:


== Barla ==
== Barla ==
Barla, ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın telif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, millet-i İslâmiyenin hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalalet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’an’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir. Barla, rahmet-i İlahiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lütf-u Yezdanî’nin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlatları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği bahtiyar yerdir.
Barla, ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın telif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, millet-i İslâmiyenin hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalalet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’an’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir. Barla, rahmet-i İlahiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lütf-u Yezdanî’nin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlatları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği bahtiyar yerdir.


96. satır: 99. satır:


== Risale-i Nur’un Telifi ve Neşri ==
== Risale-i Nur’un Telifi ve Neşri ==
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatı’nı telif ediyor ki tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara maruz kalıyor. Fakat sönmeyen bir azim, irade ve hizmet aşkına mâlik olduğu için yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-i nefis ile bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfatından, dinsizlikten muhafaza edecek –eden ve etmekte olan– ve âlem-i İslâm’ı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu hârikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor. Yüz otuz parça olan Risale-i Nur Külliyatı’nın telifi, yirmi üç senede hitama eriyor.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatı’nı telif ediyor ki tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara maruz kalıyor. Fakat sönmeyen bir azim, irade ve hizmet aşkına mâlik olduğu için yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-i nefis ile bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfatından, dinsizlikten muhafaza edecek –eden ve etmekte olan– ve âlem-i İslâm’ı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu hârikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor. Yüz otuz parça olan Risale-i Nur Külliyatı’nın telifi, yirmi üç senede hitama eriyor.


113. satır: 117. satır:


Merhum Mehmed Âkif’in:
Merhum Mehmed Âkif’in:
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı
beytiyle ifade ettiği idealini tahakkuk ettirmek, Bediüzzaman’a müyesser olmuştur.
beytiyle ifade ettiği idealini tahakkuk ettirmek, Bediüzzaman’a müyesser olmuştur.


162. satır: 163. satır:
Üstad çok hasta olur, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntı ile geçerdi. Pek az yer, o da bir parça çorba gibi mahdud bir şeydi. Geceleri, Kur’an-ı Kerîm’den vird edindiği sureleri ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın münâcat-ı meşhuresi olan Cevşenü’l-Kebir namındaki münâcatını ve Şah-ı Geylanî ve Şah-ı Nakşibend gibi eâzım-ı evliyanın münâcat ve hizblerini ve salavat-ı Nuriyeleri ve bilhassa Risale-i Nur’un menbaı olan “Hizbü’n-Nuriye”yi ve âyât-ı Kur’aniyenin lemaatı olan ve bir silsile-i tefekkür bulunan ve Yirmi Dokuzuncu Lem’a’da cem’edilen hizb ve münâcatları okur, bunları tamam edince de yine Risale-i Nur’la meşgul olurdu. Gündüzleri ise daima Risale-i Nur’un mütalaası ve tashihi ile meşgul olur; Risale-i Nur hizmetini her şeye tercih eder, Risale-i Nur’a ait yetişecek acele bir iş zamanında diğer meşguliyetlerini bırakır, evvela o işi tamamlardı.
Üstad çok hasta olur, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntı ile geçerdi. Pek az yer, o da bir parça çorba gibi mahdud bir şeydi. Geceleri, Kur’an-ı Kerîm’den vird edindiği sureleri ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın münâcat-ı meşhuresi olan Cevşenü’l-Kebir namındaki münâcatını ve Şah-ı Geylanî ve Şah-ı Nakşibend gibi eâzım-ı evliyanın münâcat ve hizblerini ve salavat-ı Nuriyeleri ve bilhassa Risale-i Nur’un menbaı olan “Hizbü’n-Nuriye”yi ve âyât-ı Kur’aniyenin lemaatı olan ve bir silsile-i tefekkür bulunan ve Yirmi Dokuzuncu Lem’a’da cem’edilen hizb ve münâcatları okur, bunları tamam edince de yine Risale-i Nur’la meşgul olurdu. Gündüzleri ise daima Risale-i Nur’un mütalaası ve tashihi ile meşgul olur; Risale-i Nur hizmetini her şeye tercih eder, Risale-i Nur’a ait yetişecek acele bir iş zamanında diğer meşguliyetlerini bırakır, evvela o işi tamamlardı.


Said Nursî, bahar mevsiminde menzilinin önündeki muhteşem çınar ağacının dalları arasındaki kulübeciğe çıkar, vazifesini orada îfa eder; Risale-i Nur’un hakikatlerini, menba ve maden-i hakikisi olan mele-i a’lâda tefeyyüz ve temaşa ve tefekkür ederdi. Üstadın, gerek
Said Nursî, bahar mevsiminde menzilinin önündeki muhteşem çınar ağacının dalları arasındaki kulübeciğe çıkar, vazifesini orada îfa eder; Risale-i Nur’un hakikatlerini, menba ve maden-i hakikisi olan mele-i a’lâda tefeyyüz ve temaşa ve tefekkür ederdi. Üstadın, gerek شَجَرَةٌ مُبَارَكَةٌ sırrına mazhar olan bu çınar ağacı ve gerekse Çam Dağlarındaki o çok ünsiyet ettiği ağaçların ve dağların başındaki tefekkür ve hissiyatını ifade edebilmek acaba mümkün müdür? Aslâ mümkün değildir!
 
شَجَرَةٌ مُبَارَكَةٌ sırrına mazhar olan bu çınar ağacı ve gerekse Çam Dağlarındaki o çok ünsiyet ettiği ağaçların ve dağların başındaki tefekkür ve hissiyatını ifade edebilmek acaba mümkün müdür? Aslâ mümkün değildir!


Cenab-ı Hak kemal-i rahmetiyle bu ferd-i ferîdi, kemalât-ı insaniyenin bütün envaını câmi’ bir istidatta yaratmış ve bu istidatların da a’zamî şekilde inkişafını irade etmiş ki bu müstesna zatı, İslâmiyet ağacının son asırlara uzanan ve binler dal budak salan Risale-i Nur şahs-ı manevîsi itibarıyla bütün hakaikte “üstad-ı küll” hükmüne getirmiş ve topyekûn İslâmiyet hakikatlerinin bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı manevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece risalet-i Ahmediye ve hakikat-i Muhammediyenin câmi’ bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş fakat manen bütün âlem-i İslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.
Cenab-ı Hak kemal-i rahmetiyle bu ferd-i ferîdi, kemalât-ı insaniyenin bütün envaını câmi’ bir istidatta yaratmış ve bu istidatların da a’zamî şekilde inkişafını irade etmiş ki bu müstesna zatı, İslâmiyet ağacının son asırlara uzanan ve binler dal budak salan Risale-i Nur şahs-ı manevîsi itibarıyla bütün hakaikte “üstad-ı küll” hükmüne getirmiş ve topyekûn İslâmiyet hakikatlerinin bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı manevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece risalet-i Ahmediye ve hakikat-i Muhammediyenin câmi’ bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş fakat manen bütün âlem-i İslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.
265. satır: 264. satır:


== Altıncı Mektup ==
== Altıncı Mektup ==
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ


سَلَامُ اللّٰهِ وَ رَح۟مَتُهُ وَ بَرَكَاتُهُ عَلَي۟كُمَا وَ عَلٰى اِخ۟وَانِكُمَا مَادَامَ ال۟مَلَوَانِ
سَلَامُ اللّٰهِ وَ رَح۟مَتُهُ وَ بَرَكَاتُهُ عَلَي۟كُمَا وَ عَلٰى اِخ۟وَانِكُمَا مَادَامَ ال۟مَلَوَانِ وَ تَعَاقَبَ ال۟عَص۟رَانِ وَ مَادَارَ ال۟قَمَرَانِ وَ اس۟تَق۟بَلَ ال۟فَر۟قَدَانِ
 
وَ تَعَاقَبَ ال۟عَص۟رَانِ وَ مَادَارَ ال۟قَمَرَانِ وَ اس۟تَق۟بَلَ ال۟فَر۟قَدَانِ


'''Gayretli kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve dünya denilen diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim!'''
'''Gayretli kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve dünya denilen diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim!'''
295. satır: 293. satır:
Bî-ihtiyarem, el-aman gûyem, afv cûyem, meded hâhem zidergâhet İlahî!
Bî-ihtiyarem, el-aman gûyem, afv cûyem, meded hâhem zidergâhet İlahî!


Birden nur-u iman, feyz-i Kur’an, lütf-u Rahman imdadıma yetiştiler. O beş karanlıklı gurbetleri, beş nurani ünsiyet dairelerine çevirdiler. Lisanım حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ söyledi. Kalbim
Birden nur-u iman, feyz-i Kur’an, lütf-u Rahman imdadıma yetiştiler. O beş karanlıklı gurbetleri, beş nurani ünsiyet dairelerine çevirdiler. Lisanım حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ söyledi. Kalbim فَاِن۟ تَوَلَّو۟ا فَقُل۟ حَس۟بِىَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَلَي۟هِ تَوَكَّل۟تُ وَهُوَ رَبُّ ال۟عَر۟شِ ال۟عَظٖيمِ âyetini okudu. Aklım dahi ızdırabından ve dehşetinden feryat eden nefsime hitaben dedi:
 
فَاِن۟ تَوَلَّو۟ا فَقُل۟ حَس۟بِىَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَلَي۟هِ تَوَكَّل۟تُ وَهُوَ رَبُّ ال۟عَر۟شِ ال۟عَظٖيمِ
 
âyetini okudu. Aklım dahi ızdırabından ve dehşetinden feryat eden nefsime hitaben dedi:


Bırak bîçare feryadı, beladan kıl tevekkül. Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır bil.
Bırak bîçare feryadı, beladan kıl tevekkül. Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır bil.
316. satır: 310. satır:


اُو گُف۟ت۟ اَلَس۟تُ و تُو گُف۟تٖى بَلٰى شُك۟رِ بَلٰى چٖيس۟ت۟ كَشٖيدَن۟ بَلَا
اُو گُف۟ت۟ اَلَس۟تُ و تُو گُف۟تٖى بَلٰى شُك۟رِ بَلٰى چٖيس۟ت۟ كَشٖيدَن۟ بَلَا
سِرِّ بَلَا چٖيس۟ت۟ كِه يَع۟نٖى مَنَم۟ حَل۟قَه زَنِ دَر۟گَهِ فَق۟رُ و فَنَا
سِرِّ بَلَا چٖيس۟ت۟ كِه يَع۟نٖى مَنَم۟ حَل۟قَه زَنِ دَر۟گَهِ فَق۟رُ و فَنَا


328. satır: 321. satır:


İşte kardeşlerim, karanlıklı bu gurbetler, çendan nur-u imanla nurlandılar fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve şöyle bir düşünceyi verdiler: “Madem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceğim, acaba şu misafirhanedeki vazifem bitmiş midir? Tâ ki sizleri ve Sözler’i tevkil etsem ve bütün bütün alâkamı kessem.” fikri hatırıma geldi. Onun için sizden sormuştum ki: “Acaba yazılan Sözler kâfi midir, noksanı var mı? Yani vazifem bitmiş midir? Tâ ki rahat-ı kalple kendimi nurlu, zevkli, hakiki bir gurbete atıp, dünyayı unutup, Mevlana Celaleddin’in dediği gibi
İşte kardeşlerim, karanlıklı bu gurbetler, çendan nur-u imanla nurlandılar fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve şöyle bir düşünceyi verdiler: “Madem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceğim, acaba şu misafirhanedeki vazifem bitmiş midir? Tâ ki sizleri ve Sözler’i tevkil etsem ve bütün bütün alâkamı kessem.” fikri hatırıma geldi. Onun için sizden sormuştum ki: “Acaba yazılan Sözler kâfi midir, noksanı var mı? Yani vazifem bitmiş midir? Tâ ki rahat-ı kalple kendimi nurlu, zevkli, hakiki bir gurbete atıp, dünyayı unutup, Mevlana Celaleddin’in dediği gibi
دَانٖى سَمَاعِ چِه بُوَد۟ بٖى خُود۟ شُدَن۟ زِهَس۟تٖى
دَانٖى سَمَاعِ چِه بُوَد۟ بٖى خُود۟ شُدَن۟ زِهَس۟تٖى
اَن۟دَر۟ فَنَاىِ مُط۟لَق۟ ذَو۟قِ بَقَا چَشٖيدَن۟
اَن۟دَر۟ فَنَاىِ مُط۟لَق۟ ذَو۟قِ بَقَا چَشٖيدَن۟
deyip ulvi bir gurbeti arayabilir miyim?” diye sizi o sualler ile tasdi’ etmiştim.
deyip ulvi bir gurbeti arayabilir miyim?” diye sizi o sualler ile tasdi’ etmiştim.


342. satır: 332. satır:


== On Üçüncü Mektup ==
== On Üçüncü Mektup ==
بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ
بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ


اَلسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ ال۟هُدٰى ۝
اَلسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ ال۟هُدٰى ۝
وَال۟مَلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ ال۟هَوٰى
وَال۟مَلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ ال۟هَوٰى


352. satır: 342. satır:
Hal ve istirahatimi ve vesika için adem-i müracaatımı ve hal-i âlem siyasetine karşı lâkaytlığımı pek çok soruyorsunuz. Şu sualleriniz çok tekerrür ettiğinden hem manen de benden sorulduğundan şu üç suale, Yeni Said değil belki Eski Said lisanıyla cevap vermeye mecbur oldum.
Hal ve istirahatimi ve vesika için adem-i müracaatımı ve hal-i âlem siyasetine karşı lâkaytlığımı pek çok soruyorsunuz. Şu sualleriniz çok tekerrür ettiğinden hem manen de benden sorulduğundan şu üç suale, Yeni Said değil belki Eski Said lisanıyla cevap vermeye mecbur oldum.


'''Birinci Sualiniz'''
'''Birinci Sualiniz:''' İstirahatin nasıl? Halin nedir?
 
İstirahatin nasıl? Halin nedir?


'''Elcevap:''' Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e yüz bin şükrediyorum ki ehl-i dünyanın bana ettiği enva-ı zulmü, enva-ı rahmete çevirdi. Şöyle ki:
'''Elcevap:''' Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e yüz bin şükrediyorum ki ehl-i dünyanın bana ettiği enva-ı zulmü, enva-ı rahmete çevirdi. Şöyle ki:
372. satır: 360. satır:
İşte hal ve istirahatim böyle…
İşte hal ve istirahatim böyle…


'''İkinci Sualiniz'''
'''İkinci Sualiniz:''' Neden vesika almak için müracaat etmiyorsun?
 
Neden vesika almak için müracaat etmiyorsun?


'''Elcevap:''' Şu meselede ben kaderin mahkûmuyum, ehl-i dünyanın mahkûmu değilim. Kadere müracaat ediyorum. Ne vakit izin verirse rızkımı buradan ne vakit keserse o vakit giderim.
'''Elcevap:''' Şu meselede ben kaderin mahkûmuyum, ehl-i dünyanın mahkûmu değilim. Kadere müracaat ediyorum. Ne vakit izin verirse rızkımı buradan ne vakit keserse o vakit giderim.
388. satır: 374. satır:
'''Adem-i müracaatımın ikinci sebebi şudur ki:''' Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dava etmek, hakka bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâb etmek istemem.
'''Adem-i müracaatımın ikinci sebebi şudur ki:''' Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dava etmek, hakka bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâb etmek istemem.


'''Üçüncü Sualiniz'''
'''Üçüncü Sualiniz:''' Dünyanın siyasetine karşı ne için bu kadar lâkaytsın? Bu kadar safahat-ı âleme karşı tavrını hiç bozmuyorsun? Bu safahatı hoş mu görüyorsun? Veyahut korkuyor musun ki sükût ediyorsun?
 
Dünyanın siyasetine karşı ne için bu kadar lâkaytsın? Bu kadar safahat-ı âleme karşı tavrını hiç bozmuyorsun? Bu safahatı hoş mu görüyorsun? Veyahut korkuyor musun ki sükût ediyorsun?


'''Elcevap:''' Kur’an-ı Hakîm’in hizmeti, beni şiddetli bir surette siyaset âleminden men’etti. Hattâ düşünmesini de bana unutturdu. Yoksa bütün sergüzeşt-i hayatım şahittir ki hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup men’edememiş ve edemiyor.
'''Elcevap:''' Kur’an-ı Hakîm’in hizmeti, beni şiddetli bir surette siyaset âleminden men’etti. Hattâ düşünmesini de bana unutturdu. Yoksa bütün sergüzeşt-i hayatım şahittir ki hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup men’edememiş ve edemiyor.
412. satır: 396. satır:
İşte o bataklık ise gafletkârane ve dalalet-pîşe olan sefihane hayat-ı içtimaiye-i beşeriyedir. O sarhoşlar, dalaletle telezzüz eden mütemerridlerdir. O mütehayyir olanlar, dalaletten nefret edenlerdir fakat çıkamıyorlar; kurtulmak istiyorlar, yol bulamıyorlar, mütehayyir insanlardır. O topuzlar ise siyaset cereyanlarıdır. O nurlar ise hakaik-i Kur’aniyedir. Nura karşı kavga edilmez, ona karşı adâvet edilmez. Sırf şeytan-ı racîmden başka ondan nefret eden olmaz.
İşte o bataklık ise gafletkârane ve dalalet-pîşe olan sefihane hayat-ı içtimaiye-i beşeriyedir. O sarhoşlar, dalaletle telezzüz eden mütemerridlerdir. O mütehayyir olanlar, dalaletten nefret edenlerdir fakat çıkamıyorlar; kurtulmak istiyorlar, yol bulamıyorlar, mütehayyir insanlardır. O topuzlar ise siyaset cereyanlarıdır. O nurlar ise hakaik-i Kur’aniyedir. Nura karşı kavga edilmez, ona karşı adâvet edilmez. Sırf şeytan-ı racîmden başka ondan nefret eden olmaz.


İşte ben de nur-u Kur’an’ı elde tutmak için
İşte ben de nur-u Kur’an’ı elde tutmak için اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّي۟طَانِ وَ السِّيَاسَةِ deyip siyaset topuzunu atarak, iki elim ile nura sarıldım. Gördüm ki siyaset cereyanlarında hem muvafıkta hem muhalifte o nurların âşıkları var. Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların garazkârane telakkiyatlarından müberra ve safi olan bir makamda verilen ders-i Kur’an ve gösterilen envar-ı Kur’aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve ittiham etmemek gerektir. Meğer dinsizliği ve zındıkayı siyaset zannedip ona tarafgirlik eden insan suretinde şeytanlar ola veya beşer kıyafetinde hayvanlar ola.
 
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّي۟طَانِ وَ السِّيَاسَةِ
 
deyip siyaset topuzunu atarak, iki elim ile nura sarıldım. Gördüm ki siyaset cereyanlarında hem muvafıkta hem muhalifte o nurların âşıkları var. Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların garazkârane telakkiyatlarından müberra ve safi olan bir makamda verilen ders-i Kur’an ve gösterilen envar-ı Kur’aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve ittiham etmemek gerektir. Meğer dinsizliği ve zındıkayı siyaset zannedip ona tarafgirlik eden insan suretinde şeytanlar ola veya beşer kıyafetinde hayvanlar ola.


'''Elhamdülillah, siyasetten tecerrüd sebebiyle Kur’an’ın elmas gibi hakikatlerini propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim. Belki gittikçe o elmaslar kıymetlerini her taifenin nazarında parlak bir tarzda ziyadeleştiriyor.'''
'''Elhamdülillah, siyasetten tecerrüd sebebiyle Kur’an’ın elmas gibi hakikatlerini propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim. Belki gittikçe o elmaslar kıymetlerini her taifenin nazarında parlak bir tarzda ziyadeleştiriyor.'''
429. satır: 409. satır:


== Yirmi İkinci Lem’a ==
== Yirmi İkinci Lem’a ==
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ


436. satır: 417. satır:


== İşarat-ı Selâse ==
== İşarat-ı Selâse ==
On Yedinci Lem’a’nın On Yedinci Nota’sının Üçüncü Meselesi iken suallerinin şiddet ve şümulüne ve cevaplarının kuvvet ve parlaklığına binaen, Otuz Birinci Mektup’un Yirmi İkinci Lem’a’sı olarak Lemaat’a karıştı. Lem’alar bu Lem’a’ya yer vermelidirler. Mahremdir, en has ve hâlis ve sadık kardeşlerimize mahsustur.
On Yedinci Lem’a’nın On Yedinci Nota’sının Üçüncü Meselesi iken suallerinin şiddet ve şümulüne ve cevaplarının kuvvet ve parlaklığına binaen, Otuz Birinci Mektup’un Yirmi İkinci Lem’a’sı olarak Lemaat’a karıştı. Lem’alar bu Lem’a’ya yer vermelidirler. Mahremdir, en has ve hâlis ve sadık kardeşlerimize mahsustur.


وَمَن۟ يَتَوَكَّل۟ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَس۟بُهُ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَم۟رِهٖ
وَمَن۟ يَتَوَكَّل۟ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَس۟بُهُ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَم۟رِهٖ قَد۟ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَى۟ءٍ قَد۟رًا
 
قَد۟ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَى۟ءٍ قَد۟رًا


Bu mesele '''üç işaret'''tir.
Bu mesele '''üç işaret'''tir.


=== Birinci İşaret ===
=== Birinci İşaret ===
Şahsıma ve Risale-i Nur’a ait mühim bir sual.
Şahsıma ve Risale-i Nur’a ait mühim bir sual.


458. satır: 439. satır:


=== İkinci İşaret ===
=== İkinci İşaret ===
Tenkitkârane bir suale cevaptır.
Tenkitkârane bir suale cevaptır.


499. satır: 481. satır:


=== Üçüncü İşaret ===
=== Üçüncü İşaret ===
Mağlatalı divanecesine bir sual.
Mağlatalı divanecesine bir sual.


530. satır: 513. satır:


== Hâtime ==
== Hâtime ==
'''Kendimce cây-ı hayret ve medar-ı şükran bir taarruz:'''
'''Kendimce cây-ı hayret ve medar-ı şükran bir taarruz:'''


542. satır: 526. satır:
رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِن۟ هَمَزَاتِ الشَّيَاطٖينِ ۝ وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَن۟ يَح۟ضُرُونِ
رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِن۟ هَمَزَاتِ الشَّيَاطٖينِ ۝ وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَن۟ يَح۟ضُرُونِ


اَللّٰهُمَّ يَا حَافِظُ يَا حَفٖيظُ يَا خَي۟رَ ال۟حَافِظٖينَ اِح۟فَظ۟نٖى وَ اح۟فَظ۟ رُفَقَائٖى مِن۟ شَرِّ النَّف۟سِ وَ الشَّي۟طَانِ وَ مِن۟ شَرِّ ال۟جِنِّ وَ ال۟اِن۟سَانِ وَ مِن۟ شَرِّ
اَللّٰهُمَّ يَا حَافِظُ يَا حَفٖيظُ يَا خَي۟رَ ال۟حَافِظٖينَ اِح۟فَظ۟نٖى وَ اح۟فَظ۟ رُفَقَائٖى مِن۟ شَرِّ النَّف۟سِ وَ الشَّي۟طَانِ وَ مِن۟ شَرِّ ال۟جِنِّ وَ ال۟اِن۟سَانِ وَ مِن۟ شَرِّ اَه۟لِ الضَّلَالَةِ وَ اَه۟لِ الطُّغ۟يَانِ اٰمٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ
 
اَه۟لِ الضَّلَالَةِ وَ اَه۟لِ الطُّغ۟يَانِ اٰمٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ


سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ
سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ


== Yirmi Altıncı Lem’a’nın ==
== Yirmi Altıncı Lem’a’nın Altıncı Ricası ==


== Altıncı Ricası ==
Bir zaman elîm bir esaretimde, insanlardan tevahhuş edip Barla Yaylası’nda Çam Dağı’nın tepesinde yalnız kaldım. Yalnızlıkta bir nur arıyordum. Bir gece, o yüksek tepenin başındaki yüksek bir çam ağacının üstündeki üstü açık odacıkta idim. Üç dört gurbeti birbiri içinde ihtiyarlık bana ihtar etti.
Bir zaman elîm bir esaretimde, insanlardan tevahhuş edip Barla Yaylası’nda Çam Dağı’nın tepesinde yalnız kaldım. Yalnızlıkta bir nur arıyordum. Bir gece, o yüksek tepenin başındaki yüksek bir çam ağacının üstündeki üstü açık odacıkta idim. Üç dört gurbeti birbiri içinde ihtiyarlık bana ihtar etti.


563. satır: 544. satır:
<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


== Bediüzzaman Said Nursî’nin birkaç ==
== Bediüzzaman Said Nursî’nin birkaç mektubu ve nur risalelerinin telifi zamanlarında Risale-i Nur’u el yazılarıyla neşredenlerden bazılarının fıkralarıdır ==
 
== mektubu ve nur risalelerinin telifi ==
 
== zamanlarında Risale-i Nur’u el yazılarıyla neşredenlerden bazılarının fıkralarıdır ==
(Yirmi Sekizinci Mektup’un Üçüncü Mesele’sinin


Tetimmesi Olabilir Küçük ve Hususi Bir Mektuptur.)
(Yirmi Sekizinci Mektup’un Üçüncü Mesele’sinin Tetimmesi Olabilir Küçük ve Hususi Bir Mektuptur.)


'''Âhiret kardeşlerim ve çalışkan talebelerim Hüsrev Efendi ve Re’fet Bey!'''
'''Âhiret kardeşlerim ve çalışkan talebelerim Hüsrev Efendi ve Re’fet Bey!'''
590. satır: 566. satır:
<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


== Yirmi Sekizinci Mektup’un ==
== Yirmi Sekizinci Mektup’un Yedinci Meselesi ==


== Yedinci Meselesi ==
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ


قُل۟ بِفَض۟لِ اللّٰهِ وَبِرَح۟مَتِهٖ فَبِذٰلِكَ فَل۟يَف۟رَحُوا هُوَ خَي۟رٌ مِمَّا يَج۟مَعُونَ
قُل۟ بِفَض۟لِ اللّٰهِ وَبِرَح۟مَتِهٖ فَبِذٰلِكَ فَل۟يَف۟رَحُوا هُوَ خَي۟رٌ مِمَّا يَج۟مَعُونَ
627. satır: 602. satır:
İşte bunun gibi ben de sesim yetişse bütün küre-i arza bağırarak derim ki: Sözler güzeldirler, hakikattirler fakat benim değildirler, Kur’an-ı Kerîm’in hakaikinden telemmu etmiş şuâlardır.
İşte bunun gibi ben de sesim yetişse bütün küre-i arza bağırarak derim ki: Sözler güzeldirler, hakikattirler fakat benim değildirler, Kur’an-ı Kerîm’in hakaikinden telemmu etmiş şuâlardır.


وَ مَا مَدَح۟تُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَتٖى وَ لٰكِن۟ مَدَح۟تُ مَقَالَتٖى بِمُحَمَّدٍ
وَ مَا مَدَح۟تُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَتٖى وَ لٰكِن۟ مَدَح۟تُ مَقَالَتٖى بِمُحَمَّدٍ düsturuyla derim ki:
 
düsturuyla derim ki:


وَ مَا مَدَح۟تُ ال۟قُر۟اٰنَ بِكَلِمَاتٖى وَ لٰكِن۟ مَدَح۟تُ كَلِمَاتٖى بِال۟قُر۟اٰنِ
وَ مَا مَدَح۟تُ ال۟قُر۟اٰنَ بِكَلِمَاتٖى وَ لٰكِن۟ مَدَح۟تُ كَلِمَاتٖى بِال۟قُر۟اٰنِ
Yani “Kur’an’ın hakaik-i i’cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur’an’ın güzel hakikatleri, benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvileştirdi.”
Yani “Kur’an’ın hakaik-i i’cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur’an’ın güzel hakikatleri, benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvileştirdi.”


711. satır: 683. satır:
سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ
سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ


اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلَاةً تَكُونُ لَكَ رِضَاءً وَ لِحَقِّهٖ اَدَاءً
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلَاةً تَكُونُ لَكَ رِضَاءً وَ لِحَقِّهٖ اَدَاءً وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ وَ سَلِّم۟ تَس۟لٖيمًا كَثٖيرًا اٰمٖينَ
 
وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ وَ سَلِّم۟ تَس۟لٖيمًا كَثٖيرًا اٰمٖينَ


<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


== Mahrem Bir Suale Cevaptır ==
== Mahrem Bir Suale Cevaptır ==
Şu sırr-ı inayet eskiden mahremce yazılmış, On Dördüncü Söz’ün âhirine ilhak edilmişti. Her nasılsa ekser müstensihler unutup yazmamışlardı. Demek münasip ve lâyık mevkii burası imiş ki gizli kalmış.
Şu sırr-ı inayet eskiden mahremce yazılmış, On Dördüncü Söz’ün âhirine ilhak edilmişti. Her nasılsa ekser müstensihler unutup yazmamışlardı. Demek münasip ve lâyık mevkii burası imiş ki gizli kalmış.


739. satır: 710. satır:


== Yedinci Mesele’nin Hâtimesidir ==
== Yedinci Mesele’nin Hâtimesidir ==
Sekiz inayet-i İlahiye suretinde gelen işarat-ı gaybiyeye dair gelen veya gelmek ihtimali olan evhamı izale etmek ve bir sırr-ı azîm-i inayeti beyan etmeye dairdir.
Sekiz inayet-i İlahiye suretinde gelen işarat-ı gaybiyeye dair gelen veya gelmek ihtimali olan evhamı izale etmek ve bir sırr-ı azîm-i inayeti beyan etmeye dairdir.


789. satır: 761. satır:
<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


'''Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin'''
'''Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Barla’ya ilk geldikleri zaman çekilmiş resmi Kardeşlerim!'''
 
'''Barla’ya ilk geldikleri zaman çekilmiş resmi'''
 
'''Kardeşlerim!'''


Size, üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde fayda verecek bir fikrimi beyan edeceğim. Şöyle ki:
Size, üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde fayda verecek bir fikrimi beyan edeceğim. Şöyle ki:
821. satır: 789. satır:
Uhuvvet için bir düstur beyan edeceğim. O düsturu cidden nazara almalısınız: '''Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârane ittihat gittiği vakit, manevî hayat da gider.'''
Uhuvvet için bir düstur beyan edeceğim. O düsturu cidden nazara almalısınız: '''Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârane ittihat gittiği vakit, manevî hayat da gider.'''


وَ لَا تَنَازَعُوا فَتَف۟شَلُوا وَ تَذ۟هَبَ رٖيحُكُم۟
وَ لَا تَنَازَعُوا فَتَف۟شَلُوا وَ تَذ۟هَبَ رٖيحُكُم۟ işaret ettiği gibi tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.
 
işaret ettiği gibi tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.


Bilirsiniz ki üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile yazılsa yüz on bir kıymetinde olduğu gibi; sizin gibi üç dört hâdim-i hak, ayrı ayrı ve taksimü’l-a’mal olmamak cihetiyle hareket etseler kuvvetleri üç dört adam kadardır. Eğer hakiki bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefani sırrıyla hareket etseler o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.
Bilirsiniz ki üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile yazılsa yüz on bir kıymetinde olduğu gibi; sizin gibi üç dört hâdim-i hak, ayrı ayrı ve taksimü’l-a’mal olmamak cihetiyle hareket etseler kuvvetleri üç dört adam kadardır. Eğer hakiki bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefani sırrıyla hareket etseler o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.
844. satır: 810. satır:


== Nur risalelerine çok müştak ve onların mütalaasından intibaha gelen bir doktora yazılan mektuptur ==
== Nur risalelerine çok müştak ve onların mütalaasından intibaha gelen bir doktora yazılan mektuptur ==
'''Merhaba ey kendi hastalığını teşhis edebilen bahtiyar doktor, samimi ve aziz dostum!'''
'''Merhaba ey kendi hastalığını teşhis edebilen bahtiyar doktor, samimi ve aziz dostum!'''


863. satır: 830. satır:


== Risale-i Nur tesvidinde çok hizmeti sebkat eden temiz kalpli, ihlaslı bir hâfız, müdakkik bir hoca olan Hâfız Hâlid’in bir fıkrasıdır ==
== Risale-i Nur tesvidinde çok hizmeti sebkat eden temiz kalpli, ihlaslı bir hâfız, müdakkik bir hoca olan Hâfız Hâlid’in bir fıkrasıdır ==
Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman, nadire-i cihan, hâdim-i Kur’an Said Nursî hakkında hissiyatımdan binden birini beyan ediyorum:
Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman, nadire-i cihan, hâdim-i Kur’an Said Nursî hakkında hissiyatımdan binden birini beyan ediyorum:


869. satır: 837. satır:
Risale-i Nur adlı hârika telifatının bir kısmı Arabî olmakla beraber, Risale-i Nur eczaları şimdiye kadar yüz on dokuza bâliğ olmuştur. '''(*'''<ref>'''(*):''' Şimdi yüz otuza bâliğ olmuştur.</ref>''')''' Her bir risale, kendi mevzuunda hârikadır. Gayet yüksek olmakla beraber, Onuncu Söz ismiyle iştihar eden haşre ait olan risalesi pek hârikadır, câmi’dir. Ulemaca sırf naklî olan haşri ve neşri, gayet kuvvetli ve kat’î delail-i akliye ile ispat etmiştir. Onunla çokları imanını kurtarmış.
Risale-i Nur adlı hârika telifatının bir kısmı Arabî olmakla beraber, Risale-i Nur eczaları şimdiye kadar yüz on dokuza bâliğ olmuştur. '''(*'''<ref>'''(*):''' Şimdi yüz otuza bâliğ olmuştur.</ref>''')''' Her bir risale, kendi mevzuunda hârikadır. Gayet yüksek olmakla beraber, Onuncu Söz ismiyle iştihar eden haşre ait olan risalesi pek hârikadır, câmi’dir. Ulemaca sırf naklî olan haşri ve neşri, gayet kuvvetli ve kat’î delail-i akliye ile ispat etmiştir. Onunla çokları imanını kurtarmış.


هُوَ الَّذٖى جَعَلَ الشَّم۟سَ ضِيَٓاءً وَ ال۟قَمَرَ نُورًا
هُوَ الَّذٖى جَعَلَ الشَّم۟سَ ضِيَٓاءً وَ ال۟قَمَرَ نُورًا âyetinin sırrıyla diyebilirim ki Risale-i Nur bir kamer-i marifettir ki şems-i hakikat olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan nurunu istifaza eylemiş ki نُورُ ال۟قَمَرِ مُس۟تَفَادٌ مِنَ الشَّم۟سِ olan meşhur kaziye-i felekiyeye mâsadak olmuştur. Hem diyebilirim ki Üstadım, Kur’an hakkında bir kamer hükmünde olup sema-i risaletin şemsi olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan nuru istifade edip Risale-i Nur şeklinde tezahür etmiş.
 
âyetinin sırrıyla diyebilirim ki Risale-i Nur bir kamer-i marifettir ki şems-i hakikat olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan nurunu istifaza eylemiş ki نُورُ ال۟قَمَرِ مُس۟تَفَادٌ مِنَ الشَّم۟سِ olan meşhur kaziye-i felekiyeye mâsadak olmuştur. Hem diyebilirim ki Üstadım, Kur’an hakkında bir kamer hükmünde olup sema-i risaletin şemsi olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan nuru istifade edip Risale-i Nur şeklinde tezahür etmiş.


Üstadım, başkalarında nadiren bulunan mümtaz hasletlerin, zâhirî tavrının pek fevkinde bir vaziyet gösteriyor. Zâhir hale bakılsa ilm-i hali bilmiyor gibi görünür, birden bakarsın bir derya kesiliyor. Mezun olduğu miktarı, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan istifade derecesi nisbetinde söyler. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan istifadesi olmadığı vakitlerde, yeni ay gibi mahviyet gösterir. Bende nur yok, kıymet yok der. Bu hasleti de tam tevazudur ve مَن۟ تَوَاضَعَ رَفَعَهُ اللّٰهُ hadîsiyle tam âmil olmasıdır.
Üstadım, başkalarında nadiren bulunan mümtaz hasletlerin, zâhirî tavrının pek fevkinde bir vaziyet gösteriyor. Zâhir hale bakılsa ilm-i hali bilmiyor gibi görünür, birden bakarsın bir derya kesiliyor. Mezun olduğu miktarı, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan istifade derecesi nisbetinde söyler. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan istifadesi olmadığı vakitlerde, yeni ay gibi mahviyet gösterir. Bende nur yok, kıymet yok der. Bu hasleti de tam tevazudur ve مَن۟ تَوَاضَعَ رَفَعَهُ اللّٰهُ hadîsiyle tam âmil olmasıdır.
879. satır: 845. satır:
Üstadım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde, Eflatun ve İbn-i Sina’yı geçmiş diyebilirim.
Üstadım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde, Eflatun ve İbn-i Sina’yı geçmiş diyebilirim.


Bundan on üç sene evvel Dârülhikmeti’l-İslâmiye azasından iken, küçükten beri şimdiye kadar izn-i İlahî ile onun bir muîni ve nâsırı ve muhafızı olan kutb-u Rabbanî ve kandil-i nurani Abdülkadir-i Geylanî (ra) Hazretlerinin Fütuhu’l-Gayb risalesini tefe’ülen açtığı esnada
Bundan on üç sene evvel Dârülhikmeti’l-İslâmiye azasından iken, küçükten beri şimdiye kadar izn-i İlahî ile onun bir muîni ve nâsırı ve muhafızı olan kutb-u Rabbanî ve kandil-i nurani Abdülkadir-i Geylanî (ra) Hazretlerinin Fütuhu’l-Gayb risalesini tefe’ülen açtığı esnada اَن۟تَ فٖى دَارِ ال۟حِك۟مَةِ فَاط۟لُب۟ طَبٖيبًا يُدَاوٖى قَل۟بَكَ ibaresi çıktı. O ibare, onun hakkında pek manidar olarak, Eski Said’i (ra) Yeni Said’e (ra) çevirmesine sebebiyet vermiştir.
 
اَن۟تَ فٖى دَارِ ال۟حِك۟مَةِ فَاط۟لُب۟ طَبٖيبًا يُدَاوٖى قَل۟بَكَ
 
ibaresi çıktı. O ibare, onun hakkında pek manidar olarak, Eski Said’i (ra) Yeni Said’e (ra) çevirmesine sebebiyet vermiştir.


Eski Said olduğu zamanlarda, İngilizlerin dinî suallerine gayet latîf ve müskit bir cevap vermiştir. Ve ilm-i mantıkta, İbn-i Sina’nın telifatını geçecek “Ta’likat” namında hârika bir risalesi var. İşkâl-i mantıkıyeyi kıyas-ı istikraî cihetiyle on bine kadar iblağ edip hiçbir âlimin yetişemediği bir derece-i ihata göstermiş.
Eski Said olduğu zamanlarda, İngilizlerin dinî suallerine gayet latîf ve müskit bir cevap vermiştir. Ve ilm-i mantıkta, İbn-i Sina’nın telifatını geçecek “Ta’likat” namında hârika bir risalesi var. İşkâl-i mantıkıyeyi kıyas-ı istikraî cihetiyle on bine kadar iblağ edip hiçbir âlimin yetişemediği bir derece-i ihata göstermiş.
896. satır: 858. satır:


<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *
------
<center> [[İlk Hayatı]] ⇐ | [[Tarihçe-i Hayat]] | ⇒ [[Eskişehir Hayatı]] </center>
------
</translate>