82.102
düzenleme
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
= | <languages/> | ||
<translate> | |||
'''SEKİZİNCİ KISIM''' | |||
== Isparta Hayatı == | |||
'''1950’den sonra''' | '''1950’den sonra''' | ||
22. satır: | 26. satır: | ||
Üstad, Afyon’da iki ay kadar ikametten sonra Emirdağı’na geldi. Emirdağı’nda birçok Risale-i Nur talebeleri vardı. Oradaki hizmet-i Nuriyeyi bu talebeler îfa ettiler. | Üstad, Afyon’da iki ay kadar ikametten sonra Emirdağı’na geldi. Emirdağı’nda birçok Risale-i Nur talebeleri vardı. Oradaki hizmet-i Nuriyeyi bu talebeler îfa ettiler. | ||
'''Afyon hapsinden sonra | '''Afyon hapsinden sonra hizmet-i Nuriye nasıl cereyan etti?''' | ||
Isparta’da teksir makinesiyle Nur mecmualarının neşrine devam ediliyordu. Üstad, yine âdeti vechile tashihat ile meşguldü. Yalnız hapisten sonra hizmet-i Nuriye birkaç kısma inkısam etmişti yalnız teksir ile ve el yazısı ile neşre münhasır olmuyordu. Bu zamanlardaki hizmet safhaları şu suretle ifade olunabilir: | Isparta’da teksir makinesiyle Nur mecmualarının neşrine devam ediliyordu. Üstad, yine âdeti vechile tashihat ile meşguldü. Yalnız hapisten sonra hizmet-i Nuriye birkaç kısma inkısam etmişti yalnız teksir ile ve el yazısı ile neşre münhasır olmuyordu. Bu zamanlardaki hizmet safhaları şu suretle ifade olunabilir: | ||
72. satır: | 74. satır: | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
== Bediüzzaman Said Nursî’nin ve == | == Bediüzzaman Said Nursî’nin ve talebelerinin 1950’den sonra yazdığı mektuplardan bazıları == | ||
'''Demokratların Ezan-ı Muhammedîyi Arapça Olarak Okunmasına Müsaade Etmeleri Dolayısıyla Yazılan Bir Hasbihal''' | |||
'''Demokratların Ezan-ı Muhammedîyi Arapça Olarak Okunmasına Müsaade Etmeleri | |||
'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' | '''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' | ||
121. satır: | 118. satır: | ||
Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyet’in bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum: | Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyet’in bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum: | ||
'''Birincisi:''' İslâmiyet’in pek çok kanun-u esasîsinden birisi | '''Birincisi:''' İslâmiyet’in pek çok kanun-u esasîsinden birisi وَ لَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِز۟رَ اُخ۟رٰى âyet-i kerîmesinin hakikatidir ki birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz. | ||
وَ لَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِز۟رَ اُخ۟رٰى âyet-i kerîmesinin hakikatidir ki birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz. | |||
Halbuki şimdiki siyaset-i hazırada particilik taraftarlığı ile bir caninin yüzünden pek çok masumların zararına rıza gösteriliyor. Bir caninin cinayeti yüzünden, taraftarları veyahut akrabaları dahi şenî gıybetler ve tezyifler edilip bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adâveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bi’l-misile mecbur ediliyor. Bu ise hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır’daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek dehşetli olur. | Halbuki şimdiki siyaset-i hazırada particilik taraftarlığı ile bir caninin yüzünden pek çok masumların zararına rıza gösteriliyor. Bir caninin cinayeti yüzünden, taraftarları veyahut akrabaları dahi şenî gıybetler ve tezyifler edilip bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adâveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bi’l-misile mecbur ediliyor. Bu ise hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır’daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek dehşetli olur. | ||
155. satır: | 150. satır: | ||
Cenab-ı Hak, sizleri İslâmiyet lehindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkûr tehlikelerden muhafaza eylesin, diye ben ve Nurcu kardeşlerimiz, yapacağınız hizmete ve mezkûr hakikati kabul etmenize mukabil dua etmeye karar vereceğiz. | Cenab-ı Hak, sizleri İslâmiyet lehindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkûr tehlikelerden muhafaza eylesin, diye ben ve Nurcu kardeşlerimiz, yapacağınız hizmete ve mezkûr hakikati kabul etmenize mukabil dua etmeye karar vereceğiz. | ||
'''Üçüncüsü:''' İslâmiyet’in hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi bu hadîs-i şerifin | '''Üçüncüsü:''' İslâmiyet’in hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi bu hadîs-i şerifin اَل۟مُؤ۟مِنُ لِل۟مُؤ۟مِنِ كَال۟بُن۟يَانِ ال۟مَر۟صُوصِ يَشُدُّ بَع۟ضُهُ بَع۟ضًا hakikatidir. Yani hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı dâhildeki adâveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. | ||
اَل۟مُؤ۟مِنُ لِل۟مُؤ۟مِنِ كَال۟بُن۟يَانِ ال۟مَر۟صُوصِ يَشُدُّ بَع۟ضُهُ بَع۟ضًا | |||
hakikatidir. Yani hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı dâhildeki adâveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. | |||
Hattâ en bedevî taifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamışlar ki hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükleri halde o dâhildeki düşmanlığı unutup hariçteki düşman def’oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki benlikten, hodfüruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dâhildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lanet edecek gibi hâdisatlar görünüyor. | Hattâ en bedevî taifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamışlar ki hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükleri halde o dâhildeki düşmanlığı unutup hariçteki düşman def’oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki benlikten, hodfüruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dâhildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lanet edecek gibi hâdisatlar görünüyor. | ||
232. satır: | 223. satır: | ||
== Tahliller == | == Tahliller == | ||
'''Uzun bir ayrılıktan sonra''' | '''Uzun bir ayrılıktan sonra''' | ||
295. satır: | 287. satır: | ||
== Said Nur ve Talebeleri == | == Said Nur ve Talebeleri == | ||
Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı… Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış… Allah’a!.. Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a… Onun ulu Peygamberine, onun büyük kitabına… Kur’an henüz yeni nâzil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken insan, kendini âdeta asr-ı saadette hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dışları nur… Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvi, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nâzır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalısı olmak… Evet!.. Ne büyük saadet! | Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı… Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış… Allah’a!.. Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a… Onun ulu Peygamberine, onun büyük kitabına… Kur’an henüz yeni nâzil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken insan, kendini âdeta asr-ı saadette hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dışları nur… Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvi, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nâzır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalısı olmak… Evet!.. Ne büyük saadet! | ||
318. satır: | 311. satır: | ||
== Bediüzzaman’ı Zehirlediler == | == Bediüzzaman’ı Zehirlediler == | ||
Bundan yedi sene önce kanunların çiğnendiği, beşer haklarının çarmıha gerildiği, hürriyetlerin hiçe sayıldığı, şahsî arzu ve ihtirasatın kanunlardan üstün tutulduğu bir devr-i rezilanede, Afyon vilayetinin Emirdağ kazasına seksenlik bir ihtiyar, bir din âlimi sürülüyor. Nüfus kütüğüne kaydettirilip burada ikamete mecbur ediliyor. Tek gayesi, Kur’an-ı Kerîm’in ahkâmını tebliğ, insanları doğruya, iyiye ve namusluluğa sevk etmek olan bir fikir adamı, nefyediliyor. Her cephesinde kan döktüğü kendi öz yurdunda, Engizisyon Mahkemelerinin dahi insanoğluna reva görmeyeceği zulme, işkencelere tabi tutuluyor. Sakalına, bıyığına, kılık kıyafetine karışılıyor; jandarma dipçikleri altında ölüme mahkûm ediliyor. | Bundan yedi sene önce kanunların çiğnendiği, beşer haklarının çarmıha gerildiği, hürriyetlerin hiçe sayıldığı, şahsî arzu ve ihtirasatın kanunlardan üstün tutulduğu bir devr-i rezilanede, Afyon vilayetinin Emirdağ kazasına seksenlik bir ihtiyar, bir din âlimi sürülüyor. Nüfus kütüğüne kaydettirilip burada ikamete mecbur ediliyor. Tek gayesi, Kur’an-ı Kerîm’in ahkâmını tebliğ, insanları doğruya, iyiye ve namusluluğa sevk etmek olan bir fikir adamı, nefyediliyor. Her cephesinde kan döktüğü kendi öz yurdunda, Engizisyon Mahkemelerinin dahi insanoğluna reva görmeyeceği zulme, işkencelere tabi tutuluyor. Sakalına, bıyığına, kılık kıyafetine karışılıyor; jandarma dipçikleri altında ölüme mahkûm ediliyor. | ||
381. satır: | 375. satır: | ||
== Bediüzzaman Said Nur == | == Bediüzzaman Said Nur == | ||
Güzel Türk vatanının yetiştirip bütün beşeriyete örnek insan olarak hediye ettiği büyük dâhî, büyük mürşid ve muhteşem bir insanın ismidir. Doksan yılı dolduran hayatının her günü birer nur hâlesi, birer fazilet ışığı, bir azim ve iman halkası halinde Türk nesillerinin ruhlarına ve dimağlarına girmiş ve bu nur, senelerle birçok karanlık ruhları aydınlatarak onları doğru, güzel ve ışıklı yollara sevk etmiştir. | Güzel Türk vatanının yetiştirip bütün beşeriyete örnek insan olarak hediye ettiği büyük dâhî, büyük mürşid ve muhteşem bir insanın ismidir. Doksan yılı dolduran hayatının her günü birer nur hâlesi, birer fazilet ışığı, bir azim ve iman halkası halinde Türk nesillerinin ruhlarına ve dimağlarına girmiş ve bu nur, senelerle birçok karanlık ruhları aydınlatarak onları doğru, güzel ve ışıklı yollara sevk etmiştir. | ||
405. satır: | 400. satır: | ||
Arada sadece büyük ve şâyan-ı esef bir fark vardır. | Arada sadece büyük ve şâyan-ı esef bir fark vardır. | ||
Bu fark birincisine dört yüz milyona yakın bir insan topluluğunun gösterdiği sarsılmaz inanç, hürmet ve bağlılık… Bizimkine karşı da | Bu fark birincisine dört yüz milyona yakın bir insan topluluğunun gösterdiği sarsılmaz inanç, hürmet ve bağlılık… Bizimkine karşı da –mahdud bile olsa– bazı asalet fukarası soysuzların açığa vuran istihfaf ve sinsi hücumları. | ||
–mahdud bile olsa– bazı asalet fukarası soysuzların açığa vuran istihfaf ve sinsi hücumları. | |||
Yâ Rabbî! Neden bizi böyle her kıymet ve fazileti paçavraya döndürecek kadar pespâyeleştirdin? Biliyoruz, sana karşı günahımız çok ve büyüktür. Yeter yâ İlahî, yeter bu sukut bize! | Yâ Rabbî! Neden bizi böyle her kıymet ve fazileti paçavraya döndürecek kadar pespâyeleştirdin? Biliyoruz, sana karşı günahımız çok ve büyüktür. Yeter yâ İlahî, yeter bu sukut bize! | ||
416. satır: | 409. satır: | ||
== Bediüzzaman Kimdir? == | == Bediüzzaman Kimdir? == | ||
Bediüzzaman, ma’hud ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, manevî değerler bakımından bir nur-u imanî ve ziya-yı irşadî ile taht-ı emniyete almaya çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatine vücud vereceğini halk kitleleri arasında temessül ettiren insandır. | Bediüzzaman, ma’hud ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, manevî değerler bakımından bir nur-u imanî ve ziya-yı irşadî ile taht-ı emniyete almaya çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatine vücud vereceğini halk kitleleri arasında temessül ettiren insandır. | ||
433. satır: | 427. satır: | ||
== Demokrat Kardeşlere Tavsiye == | == Demokrat Kardeşlere Tavsiye == | ||
Diktatörler ve şefler idaresinde memleketin dinini, imanını, canını, hayatını kasıp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarının şu can çekişme devrinde Demokratlara tevcih ettikleri silahların en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeye çalışmalarıdır. Bir kısmı dindarlık perdesine bürünerek, Demokratların millete vaad ettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar. Bir kısmı da irticayı himaye ediyor ithamıyla Demokratların din hürriyetine taraftarlık etmesini önlemeye; kendileri gibi Demokratları da dini, din müesseselerini tahrip etmeye, din ehline karşı şiddet göstermeye sevk ediyorlar. | Diktatörler ve şefler idaresinde memleketin dinini, imanını, canını, hayatını kasıp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarının şu can çekişme devrinde Demokratlara tevcih ettikleri silahların en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeye çalışmalarıdır. Bir kısmı dindarlık perdesine bürünerek, Demokratların millete vaad ettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar. Bir kısmı da irticayı himaye ediyor ithamıyla Demokratların din hürriyetine taraftarlık etmesini önlemeye; kendileri gibi Demokratları da dini, din müesseselerini tahrip etmeye, din ehline karşı şiddet göstermeye sevk ediyorlar. | ||
450. satır: | 445. satır: | ||
== Bediüzzaman == | == Bediüzzaman == | ||
Bergson “Ahlâkla Dinin İki Kaynağı” adlı son kitaplarından birisinde; bilhassa ahlâkın, bir insan cemiyetinde alçalmış vak’a derekesinden ulvi mefkûre seviyesine ancak dindar ve temiz şahsiyetler sayesinde yükselebileceğini kaydeder. | Bergson “Ahlâkla Dinin İki Kaynağı” adlı son kitaplarından birisinde; bilhassa ahlâkın, bir insan cemiyetinde alçalmış vak’a derekesinden ulvi mefkûre seviyesine ancak dindar ve temiz şahsiyetler sayesinde yükselebileceğini kaydeder. | ||
536. satır: | 532. satır: | ||
اَل۟بَاقٖى هُوَ اللّٰهُ | اَل۟بَاقٖى هُوَ اللّٰهُ | ||
Yâr-ı gârınız, münteha-yı zirve-i hiçîde | Yâr-ı gârınız, münteha-yı zirve-i hiçîde biricik abd-i gubar | ||
biricik abd-i gubar | |||
'''Osman Nuri''' | '''Osman Nuri''' | ||
545. satır: | 539. satır: | ||
== Üstadın Emirdağ’a Gidişi == | == Üstadın Emirdağ’a Gidişi == | ||
Üstad Said Nursî, Afyon hapsinden tahliye edildikten sonra, yanındaki talebeleriyle beraber Emirdağ’a gitti. İki sene kadar Emirdağ’da kaldı. 1371 yılının muharrem ayında Eskişehir’e geldi ve bir buçuk ay kadar Yıldız Otelinde ikamet etti. Üstadın bu gelişi manidar idi. 1950’ye kadar nefyedildiği mahallerden hiçbir yere çıkmamıştı, esasen çıkmasına müsaade edilmemişti. Çok zaman, yakın bir köye dahi gidemiyordu. | Üstad Said Nursî, Afyon hapsinden tahliye edildikten sonra, yanındaki talebeleriyle beraber Emirdağ’a gitti. İki sene kadar Emirdağ’da kaldı. 1371 yılının muharrem ayında Eskişehir’e geldi ve bir buçuk ay kadar Yıldız Otelinde ikamet etti. Üstadın bu gelişi manidar idi. 1950’ye kadar nefyedildiği mahallerden hiçbir yere çıkmamıştı, esasen çıkmasına müsaade edilmemişti. Çok zaman, yakın bir köye dahi gidemiyordu. | ||
560. satır: | 555. satır: | ||
== İstanbul Mahkemesi == | == İstanbul Mahkemesi == | ||
Bazı üniversiteli gençler, gençliğin iman ve ahlâkına hizmet maksadıyla '''Gençlik Rehberi'''’ni İstanbul’da bastırdılar. Bunun üzerine müddeiumumîlik tarafından, 163’üncü maddeye istinaden eser laikliğe aykırı olarak, devletin temel nizamlarını dinî esaslara uydurmak maksadıyla yazıldığı, propaganda ve telkin mahiyetinde olduğu iddiasıyla Üstad, İstanbul Birinci Ağır Ceza Mahkemesine sevk olunmuştu. | Bazı üniversiteli gençler, gençliğin iman ve ahlâkına hizmet maksadıyla '''Gençlik Rehberi'''’ni İstanbul’da bastırdılar. Bunun üzerine müddeiumumîlik tarafından, 163’üncü maddeye istinaden eser laikliğe aykırı olarak, devletin temel nizamlarını dinî esaslara uydurmak maksadıyla yazıldığı, propaganda ve telkin mahiyetinde olduğu iddiasıyla Üstad, İstanbul Birinci Ağır Ceza Mahkemesine sevk olunmuştu. | ||
579. satır: | 575. satır: | ||
İmanlı nesiller seni takip edecektir | İmanlı nesiller seni takip edecektir | ||
Yıllarca, asırlarca peşinden gidecektir | Yıllarca, asırlarca peşinden gidecektir | ||
diyorlar. | diyorlar. | ||
601. satır: | 595. satır: | ||
== Üstadın Müdafaası == | == Üstadın Müdafaası == | ||
— Çok uzun süren mazlumane, maceralı hayatıma dair gayet kısa maruzatta bulunacağım. Lütfen dinlemenizi rica ederim. | — Çok uzun süren mazlumane, maceralı hayatıma dair gayet kısa maruzatta bulunacağım. Lütfen dinlemenizi rica ederim. | ||
729. satır: | 724. satır: | ||
Nasıl yapalım bu işi? Söyleyin, yazın, okutun. Peki amma o zaman propaganda diyorlar. Ne olur? Bunlar Allah’ın emirleri, Kur’an-ı Azîmüşşan’ın hikmetleri değil mi? Din, sizin en tabiî hakkınız değil mi? Kim men’eder sizi bundan, Allah yolundan? Suç diyorlar buna. Öyle mi? Allah’ın emrini okuyun: | Nasıl yapalım bu işi? Söyleyin, yazın, okutun. Peki amma o zaman propaganda diyorlar. Ne olur? Bunlar Allah’ın emirleri, Kur’an-ı Azîmüşşan’ın hikmetleri değil mi? Din, sizin en tabiî hakkınız değil mi? Kim men’eder sizi bundan, Allah yolundan? Suç diyorlar buna. Öyle mi? Allah’ın emrini okuyun: | ||
اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَ صَدُّوا عَن۟ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَ شَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِن۟ بَع۟دِ | اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَ صَدُّوا عَن۟ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَ شَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِن۟ بَع۟دِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ ال۟هُدٰى لَن۟ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَي۟ئًا وَ سَيُح۟بِطُ اَع۟مَالَهُم۟ | ||
مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ ال۟هُدٰى لَن۟ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَي۟ئًا وَ سَيُح۟بِطُ اَع۟مَالَهُم۟ | |||
Meali: “Haberiniz olsun ki o küfür edip halkı Allah yolundan men’eyleyen ve hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra Peygamber’e karşı gelenler, hiçbir zaman Allah’a zerrece bir zarar edecek değiller. O, onların amellerini heder edecektir.” | Meali: “Haberiniz olsun ki o küfür edip halkı Allah yolundan men’eyleyen ve hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra Peygamber’e karşı gelenler, hiçbir zaman Allah’a zerrece bir zarar edecek değiller. O, onların amellerini heder edecektir.” | ||
759. satır: | 752. satır: | ||
… | … | ||
يُرٖيدُونَ اَن۟ يُط۟فِئُوا نُورَ اللّٰهِ بِاَف۟وَاهِهِم۟ وَ يَا۟بَى اللّٰهُ اِلَّا اَن۟ يُتِمَّ نُورَهُ | يُرٖيدُونَ اَن۟ يُط۟فِئُوا نُورَ اللّٰهِ بِاَف۟وَاهِهِم۟ وَ يَا۟بَى اللّٰهُ اِلَّا اَن۟ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَو۟ كَرِهَ ال۟كَافِرُونَ | ||
وَلَو۟ كَرِهَ ال۟كَافِرُونَ | |||
Meali: “Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise –muhakkak– nurunu tamamlamak (tamamen parlatmak) istiyor, kâfirler hoşlanmasalar da.” | Meali: “Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise –muhakkak– nurunu tamamlamak (tamamen parlatmak) istiyor, kâfirler hoşlanmasalar da.” | ||
812. satır: | 803. satır: | ||
== Üstadın Emirdağ’a Gidişi == | == Üstadın Emirdağ’a Gidişi == | ||
Üstad Bediüzzaman, İstanbul’daki muhakemesinin beraetle neticelenmesini müteakip Emirdağ’a geldi. Emirdağ’da ramazan ayının bir gününde kıra çıktığı zaman, bir başçavuş ve üç silahlı jandarma yanına gönderilerek, gelecek fıkrada beyan edildiği gibi kendisine şapka giymesi teklif ediliyor; bu sebeple karakola celbediliyor. Bunun üzerine Üstad bir istida yazarak Adliye ve Dâhiliye Vekâletine gönderiyor; aynı zamanda Ankara’daki bir talebesine de göndererek alâkadar mebuslara hâdisenin duyrulmasını bildiriyor. Ankara’daki talebeleri, bu şekvanın bir nüshasını, Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar. Yazı, Büyük Cihad’da “En Büyük İspat” başlığı altında ve bir hâşiye ilâve edilerek neşrediliyor. Sonra, Ankara ve İstanbul Üniversitesindeki Nur talebeleri de iki üç makale yazı, Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar ve neşrediliyor. | Üstad Bediüzzaman, İstanbul’daki muhakemesinin beraetle neticelenmesini müteakip Emirdağ’a geldi. Emirdağ’da ramazan ayının bir gününde kıra çıktığı zaman, bir başçavuş ve üç silahlı jandarma yanına gönderilerek, gelecek fıkrada beyan edildiği gibi kendisine şapka giymesi teklif ediliyor; bu sebeple karakola celbediliyor. Bunun üzerine Üstad bir istida yazarak Adliye ve Dâhiliye Vekâletine gönderiyor; aynı zamanda Ankara’daki bir talebesine de göndererek alâkadar mebuslara hâdisenin duyrulmasını bildiriyor. Ankara’daki talebeleri, bu şekvanın bir nüshasını, Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar. Yazı, Büyük Cihad’da “En Büyük İspat” başlığı altında ve bir hâşiye ilâve edilerek neşrediliyor. Sonra, Ankara ve İstanbul Üniversitesindeki Nur talebeleri de iki üç makale yazı, Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar ve neşrediliyor. | ||
832. satır: | 824. satır: | ||
Yirmi sekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları onun başına ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul Mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde hem iki ay da yaya olarak her yeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve hem Mahkeme-i Temyiz bere yasak değil diye karar verdiği hem bütün kadınlar ve başı açık gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından –ki resmî bir libastır– bereyi giyenler de mesul olmazlar denildiği halde; hususan münzevi ve insanlar arasına girmeyen ve ramazan-ı şerifin içinde böyle hilaf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ şiddetli hasta olduğu halde ruhu ve kalbi, vücuduyla meşgul olmamak için ilaçları almayan ve hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek, ecnebi papazlara benzetmek için ona teklif etmek ve adliye ile tehdit etmek, elbette zerre kadar vicdanı olan bundan nefret eder. | Yirmi sekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları onun başına ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul Mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde hem iki ay da yaya olarak her yeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve hem Mahkeme-i Temyiz bere yasak değil diye karar verdiği hem bütün kadınlar ve başı açık gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından –ki resmî bir libastır– bereyi giyenler de mesul olmazlar denildiği halde; hususan münzevi ve insanlar arasına girmeyen ve ramazan-ı şerifin içinde böyle hilaf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ şiddetli hasta olduğu halde ruhu ve kalbi, vücuduyla meşgul olmamak için ilaçları almayan ve hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek, ecnebi papazlara benzetmek için ona teklif etmek ve adliye ile tehdit etmek, elbette zerre kadar vicdanı olan bundan nefret eder. | ||
Mesela, ona teklif eden demiş: “Ben emir kuluyum.” Cebr-i keyfî kanun ile emir olur mu ki emir kuluyum desin. Evet Kur’an-ı Hakîm’de, Yahudi ve Nasranilere başta benzememek için ona dair âyet olduğu gibi | Mesela, ona teklif eden demiş: “Ben emir kuluyum.” Cebr-i keyfî kanun ile emir olur mu ki emir kuluyum desin. Evet Kur’an-ı Hakîm’de, Yahudi ve Nasranilere başta benzememek için ona dair âyet olduğu gibi يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَ اَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَ اُولِى ال۟اَم۟رِ مِن۟كُم۟ âyeti, ulü’l-emre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaatine zıt olmamak şartıyla o itaatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu meselede, an’ane-i İslâmiye kanunları hastalara şefkatle incitmemek, gariblere şefkat edip incitmemek, Allah için Kur’an ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emrettiği halde; hususan münzevi, dünyayı terk etmiş bir adama ecnebi papazlarının serpuşunu teklif etmek, on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif ve İslâm’ın an’anevî kanunlarına karşı bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır. Benim gibi kabir kapısında, gayet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevi, sünnet-i seniyeye muhalefet etmemek için otuz beş seneden beri dünyayı terk eden bir adama bu tarz muameleler kat’iyen şek ve şüphe bırakmadı ki komünist perdesi altında, anarşilik hesabına, vatan ve millet ve İslâmiyet ve din aleyhinde müthiş bir suikast eseri olduğu gibi İslâmiyet’e ve vatana hizmete niyet eden ve müthiş haricî tahribata karşı cephe alan dindar mebuslar ve Demokratlara dahi büyük bir suikasttır. Dindar mebuslar dikkat etsinler, bu dehşetli suikasta karşı müdafaada beni yalnız bırakmasınlar. | ||
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَ اَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَ اُولِى ال۟اَم۟رِ مِن۟كُم۟ | |||
âyeti, ulü’l-emre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaatine zıt olmamak şartıyla o itaatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu meselede, an’ane-i İslâmiye kanunları hastalara şefkatle incitmemek, gariblere şefkat edip incitmemek, Allah için Kur’an ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emrettiği halde; hususan münzevi, dünyayı terk etmiş bir adama ecnebi papazlarının serpuşunu teklif etmek, on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif ve İslâm’ın an’anevî kanunlarına karşı bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır. Benim gibi kabir kapısında, gayet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevi, sünnet-i seniyeye muhalefet etmemek için otuz beş seneden beri dünyayı terk eden bir adama bu tarz muameleler kat’iyen şek ve şüphe bırakmadı ki komünist perdesi altında, anarşilik hesabına, vatan ve millet ve İslâmiyet ve din aleyhinde müthiş bir suikast eseri olduğu gibi İslâmiyet’e ve vatana hizmete niyet eden ve müthiş haricî tahribata karşı cephe alan dindar mebuslar ve Demokratlara dahi büyük bir suikasttır. Dindar mebuslar dikkat etsinler, bu dehşetli suikasta karşı müdafaada beni yalnız bırakmasınlar. | |||
'''Hâşiye:''' Rus’un Başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için ona başını eğmeyen; İstanbul’u istila eden İngiliz Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere karşı, İslâmiyet şerefi için idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve “Tükürün zalimlerin o hayâsız yüzüne!” cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan ve Mustafa Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip “Namaz kılmayan haindir!” diyen ve Divan-ı Harb-i Örfînin dehşetli suallerine karşı “Şeriatın tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazırım!” deyip dalkavukluk etmeyen ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi ve hakikat-i Kur’aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki: | '''Hâşiye:''' Rus’un Başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için ona başını eğmeyen; İstanbul’u istila eden İngiliz Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere karşı, İslâmiyet şerefi için idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve “Tükürün zalimlerin o hayâsız yüzüne!” cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan ve Mustafa Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip “Namaz kılmayan haindir!” diyen ve Divan-ı Harb-i Örfînin dehşetli suallerine karşı “Şeriatın tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazırım!” deyip dalkavukluk etmeyen ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi ve hakikat-i Kur’aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki: | ||
864. satır: | 852. satır: | ||
Ey aziz ve mübarek Üstadımız! Bu kadar kıymetli bir hediyeyi bizlere veren siz Üstadımıza ne kadar hürmet ve muhabbet beslesek azdır. Siz kurtarıcı Üstadımızla Risale-i Nur talebeleri arasındaki bağ, ebedî bir bağlılıktır. Bunu hiçbir kuvvet çözemez. Hürmetle mübarek ellerinizden öper, dualarınızı beklerim. | Ey aziz ve mübarek Üstadımız! Bu kadar kıymetli bir hediyeyi bizlere veren siz Üstadımıza ne kadar hürmet ve muhabbet beslesek azdır. Siz kurtarıcı Üstadımızla Risale-i Nur talebeleri arasındaki bağ, ebedî bir bağlılıktır. Bunu hiçbir kuvvet çözemez. Hürmetle mübarek ellerinizden öper, dualarınızı beklerim. | ||
Üniversite Nur talebeleri namına | Üniversite Nur talebeleri namına Siyasal Bilgiler Fakültesinden | ||
Siyasal Bilgiler Fakültesinden | |||
'''Ahmed Atak''' | '''Ahmed Atak''' | ||
892. satır: | 878. satır: | ||
Ankara Üniversitesi Nur talebelerinden | Ankara Üniversitesi Nur talebelerinden | ||
'''İsmail, Salih, Âtıf, Ahmed, Ziya, | '''İsmail, Salih, Âtıf, Ahmed, Ziya, Mehmed, Abdullah''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
== Üstad Said Nursî’nin == | == Üstad Said Nursî’nin Isparta’da İkametleri == | ||
1953 senesi yaz aylarında Üstad Emirdağı’ndan Isparta’ya geldi. Isparta’da pek çok sadık talebeleri vardı. Daha evvel gönderdiği mektuplarında Isparta’yı taşıyla, toprağıyla mübarek olarak tavsif ediyor ve Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıyla vücud bulan manevî hayatının idamesine en kuvvetli medar, Isparta olduğunu beyan buyuruyordu. Filhakika Isparta, Üstadın bu iltifatına lâyık olduğunu uzun senelerdeki hâdiselerin şehadetiyle ispat etmiş ve göstermiştir. Çünkü Risale-i Nur’un birinci medresesi ve telif yeri olan Barla, Isparta’nın bir nahiyesidir. Risale-i Nur’un büyük mecmuaları burada telif edilmiştir. | 1953 senesi yaz aylarında Üstad Emirdağı’ndan Isparta’ya geldi. Isparta’da pek çok sadık talebeleri vardı. Daha evvel gönderdiği mektuplarında Isparta’yı taşıyla, toprağıyla mübarek olarak tavsif ediyor ve Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıyla vücud bulan manevî hayatının idamesine en kuvvetli medar, Isparta olduğunu beyan buyuruyordu. Filhakika Isparta, Üstadın bu iltifatına lâyık olduğunu uzun senelerdeki hâdiselerin şehadetiyle ispat etmiş ve göstermiştir. Çünkü Risale-i Nur’un birinci medresesi ve telif yeri olan Barla, Isparta’nın bir nahiyesidir. Risale-i Nur’un büyük mecmuaları burada telif edilmiştir. | ||
917. satır: | 900. satır: | ||
'''Üstad Bediüzzaman Hazretleri Isparta’daki askerî birlikler için inşa olunan cami-i şerifin temeline ilk harcı koyarken''' | '''Üstad Bediüzzaman Hazretleri Isparta’daki askerî birlikler için inşa olunan cami-i şerifin temeline ilk harcı koyarken''' | ||
== Isparta’daki Hayatından == | == Isparta’daki Hayatından Muhtelif Safhalar == | ||
'''Mahkeme Safahatı''' | '''Mahkeme Safahatı''' | ||
941. satır: | 923. satır: | ||
== Üstadın Barla’ya Gidişi == | == Üstadın Barla’ya Gidişi == | ||
Üstad, Barla’dan yirmi sene evvel ayrılmış ve o zamana kadar hiç gitmemişti. Barla ile kendi Nurs köyünden ziyade alâkadardı. Çünkü hayat-ı maneviyesi olan Risale-i Nur burada telif edilmeye başlamıştı. Kur’an-ı Hakîm’in hidayet nurlarını temsil eden “Sözler” ve “Mektubat” ve “Lemaat-ı Nuriye” buradan etrafa yayılmıştı. Bu itibarla Barla, Risale-i Nur dershanesinin ilk merkezi idi. | Üstad, Barla’dan yirmi sene evvel ayrılmış ve o zamana kadar hiç gitmemişti. Barla ile kendi Nurs köyünden ziyade alâkadardı. Çünkü hayat-ı maneviyesi olan Risale-i Nur burada telif edilmeye başlamıştı. Kur’an-ı Hakîm’in hidayet nurlarını temsil eden “Sözler” ve “Mektubat” ve “Lemaat-ı Nuriye” buradan etrafa yayılmıştı. Bu itibarla Barla, Risale-i Nur dershanesinin ilk merkezi idi. | ||
967. satır: | 950. satır: | ||
Risale-i Nur’un Anadolu’dan başka diğer Müslüman memleketlerde yayılmasının elzem olduğu kanaatindedir. Siyasî gayret ve faaliyetlerden evvel, Risale-i Nur’un neşrolmasının daha menfaattar olacağını ihbar etmektedir. | Risale-i Nur’un Anadolu’dan başka diğer Müslüman memleketlerde yayılmasının elzem olduğu kanaatindedir. Siyasî gayret ve faaliyetlerden evvel, Risale-i Nur’un neşrolmasının daha menfaattar olacağını ihbar etmektedir. | ||
< | ------ | ||
<center> [[Afyon Hayatı]] ⇐ | [[Tarihçe-i Hayat]] | ⇒ [[Risale-i Nur ve Hariç Memleketler]] </center> | |||
------ | |||
</translate> |
düzenleme