İçeriğe atla

On Üçüncü Lem'a/en: Revizyonlar arasındaki fark

"It is because of this subtle mystery that the prophets were often defeated by the people of misguidance. And the people of misguidance, who are extremely weak and impotent, temporarily triumph over the people of truth, who in reality are extremely strong, and struggle against them. The wisdom in this strange opposition is as follows:" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu
("O people of truth and people of guidance! The way to be saved from the above- mentioned wiles of satanic jinn and men is this: make your headquarters the school of the people of the truth, the Sunnis; enter the stronghold of the Qur’an of Miraculous Exposition’s incontestable matters; and take the Prophet’s (UWBP) practices as your guide; find safety and salvation!" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
("It is because of this subtle mystery that the prophets were often defeated by the people of misguidance. And the people of misguidance, who are extremely weak and impotent, temporarily triumph over the people of truth, who in reality are extremely strong, and struggle against them. The wisdom in this strange opposition is as follows:" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
161. satır: 161. satır:
'''If it is asked:''' Why do most people take it, seeing that it is so grievous, dark, and difficult?
'''If it is asked:''' Why do most people take it, seeing that it is so grievous, dark, and difficult?


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''The Answer:''' They have fallen into it and cannot extricate themselves. And because the animal and vegetable powers in man do not see the consequences and do not think of them, and come to dominate man’s subtle faculties, such people do not want to extricate  themselves, so console themselves with immediate, temporary pleasure.
'''Elcevap:''' İçine düşmüş bulunuyorlar, çıkamıyorlar. Hem insandaki nebatî ve hayvanî kuvveleri, âkıbeti görmedikleri, düşünemedikleri ve o insandaki letaif-i insaniyeye galebe ettikleri için çıkmak istemiyorlar ve hazır ve muvakkat bir lezzetle müteselli oluyorlar.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''Question:''' Since misguidance gives rise to such dreadful suffering and fear, the unbeliever should not be able to live, let alone receiving pleasure from life. He should be crushed by the pain and be absolutely terrified. For although by reason of his humanity he desires innumerable things and loves life, because of his unbelief, he constantly sees death confronting him as eternal extinction and everlasting separation, and the passing of beings and deaths of his friends and those he loves as annihilation and eternal parting, so how can such a man live? How can he receive pleasure from life?
'''Sual:''' Eğer denilse: Dalalette öyle dehşetli bir elem ve bir korku var ki kâfir, değil hayattan lezzet alması, hiç yaşamaması lâzım geliyor. Belki o elemden ezilmeli ve o korkudan ödü patlamalı idi. Çünkü insaniyet itibarıyla hadsiz eşyaya müştak ve hayata âşık olduğu halde, küfür vasıtasıyla mevtini bir idam-ı ebedî ve bir firak-ı lâyezalî ve zeval-i mevcudatı ve ahbabının vefatlarını ve bütün sevdiklerini idam ve müfarakat-ı ebediye suretinde gözü önünde daima küfür vasıtasıyla gören insan, nasıl yaşayabilir? Nasıl hayattan lezzet alabilir?
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''The Answer:''' He deceives himself through an extraordinary sophistry of Satan, and lives. He supposes he receives a superficial pleasure. We shall allude to the true nature of this with a well-known comparison.
'''Elcevap:''' Acib bir mağlata-i şeytaniye ile kendini aldatır, yaşar. Surî bir lezzet alır zanneder. Meşhur bir temsil ile onun mahiyetine işaret edeceğiz. Şöyle ki:
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
It is related that they said to the ostrich: “You’ve got wings, so fly!” But it folded its wings and said: “I’m a camel,” and didn’t fly. So it fell into the hunter’s trap, and not wanting the hunter to see it, stuck its head in the sand. However, it left its huge body exposed, as prey for the hunter. They later said to it: “You say you’re a camel, so you should carry loads.” Whereupon it opened its wings and declared: “I’m a bird,” and so avoided being a beast of burden. But then it had neither protector nor food, and was pursued by the hunters.
Deniliyor: Deve kuşuna demişler “Kanatların var, !” O da kanatlarını kısıp “Ben deveyim.” demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler: “Madem deveyim diyorsun, yük götür!O zaman kanatlarını açıvermiş “Ben kuşum.” demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
In exactly the same way, the unbeliever gave up absolute disbelief in the face of the  Qur’an’s heavenly proclamations and fell into scepticism. If he is asked: “You think death is  eternal extinction. How can a person live when he perpetually sees before him the gallows on which he is to be hanged? How can he be happy?” Thanks to the portion he has received of the Qur’an’s universal mercy and all-encompassing light, the man replies: “Death doesn’t mean going to nothingness; perhaps there is life after death.” Or else he plunges his head in the sand of heedlessness like the ostrich so that the appointed hour will not spot him and the grave will not watch him and the transience of things will not let fly their arrows at him!
Aynen onun gibi; kâfir, Kur’an’ın semavî ilanatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş. Ona denilse: “Madem mevt ve zevali, bir idam-ı ebedî biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde… Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?” O adam, Kur’an’ın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: “Mevt idam değil, ihtimal beka var.” Veyahut deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''In Short :''' When like the ostrich the unbeliever looks on death and decline as extinction, his  scepticism  makes him consider possible the certain tidings of the Qur’an and revealed  scriptures  concerning belief in the hereafter afford  him  a possibility. He grasps the possibility and does not suffer that ghastly pain. If he is then told: “Since one will go to an everlasting realm, to have a good life there, here one has to put up with the difficulties of performing the religious obligations,”
'''Elhasıl:''' O meşkuk küfür vasıtasıyla deve kuşu gibi mevt ve zevali idam manasında gördüğü vakit Kur’an ve semavî kitapların iman-ı bi’l-âhirete dair kat’î ihbaratı ona bir ihtimal verir. O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse: “Madem bâki bir âleme gidilecek, o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniye meşakkatini çekmek gerektir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
his scepticism leads him  to  reply: “Perhaps there  is  no  such world, so  why should  I work  for something that doesn’t exist?” That is to say, he is  saved from the pain of eternal nothingness by the possibility of immortalit y afforded by that decree of the Qur’an, and clinging onto the possibility of unbelief, he is saved from the  hardship of the religious obligations by the possibility of non-existence afforded by his  scepticism.
O adam şekk-i küfrî cihetiyle der: “Belki yoktur, yok için neden çalışayım?” Yani vaktâ ki o hükm-ü Kur’an’ın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle idam-ı ebedî âlâmından kurtulur ve meşkuk küfrün verdiği ihtimal-i adem cihetiyle tekâlif-i diniye meşakkati ona müteveccih olur, ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
That is to say, from this point of view, he supposes he receives more pleasure from this life than the believers, for due to the possibility afforded by unbelief he is saved from the hardship of the religious obligations, and due to the possibility afforded by belief, he  does  not  expose  himself  to  everlasting  pains.
Demek, bu nokta-i nazarda, mü’minden ziyade bu hayatta lezzet alır zannediyor. Çünkü tekâlif-i diniyenin zahmetinden ihtimal-i küfrî ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden ise ihtimal-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz. Halbuki bu mağlata-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathî ve faydasız ve muvakkattır.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
However, this  satanic sophistry is extremely superficial, temporary, and without benefit.
İşte Kur’an-ı Hakîm’in küffarlar hakkında da bir nevi cihet-i rahmeti vardır ki hayat-ı dünyeviyeyi onlara cehennem olmaktan bir derece kurtarıp bir nevi şek vererek, şek ile yaşıyorlar. Yoksa âhiret cehennemini andıracak bu dünyada dahi manevî bir cehennem azabı çekeceklerdi ve intihara mecbur olacaklardı.
Thus, the All-Wise Qur’an produces a sort of manifestation of mercy for the unbelievers too that to an extent saves their lives in this world from being Hell; it induces doubt in them, so they live through doubt. Otherwise, by recalling the Hell of the hereafter they would have suffered the torments of a sort of Hell in this world too, and they would have been compelled to commit suicide.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O people of belief! Fully confident in your belief enter under the protection of the Qur’an, which will save you from eternal extinction and the hells of this world and the hereafter. Submissively and appreciatively remain within the bounds of the Prophet’s (UWBP) practices, and so be saved from both misery in this world and torment in the next!
'''İşte ey ehl-i iman! Sizi idam-ı ebedîden ve dünyevî ve uhrevî cehennemlerden kurtaran Kur’an’ın himayeti altına mü’minane ve mutemidane giriniz ve sünnet-i seniyesinin dairesine teslimkârane ve müstahsinane dâhil olunuz, dünya şakavetinden ve âhirette azaptan kurtulunuz!'''
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Dokuzuncu_İşaret"></span>
== Dokuzuncu İşaret ==
==NINTH INDICATION==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''Question:''' Why is it that the people of guidance, who are God’s party, are so often defeated by the people of misguidance, who are Satan’s party, despite the Glory of the World (Upon whom be blessings and peace) being at their head  and their receiving so much divine mercy and assistance and so many favours?
'''Sual:''' Hizbullah olan ehl-i hidayet, başta enbiya ve onların başında Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâm, o kadar inayet ve rahmet-i İlahiye ve imdad-ı Sübhaniyeye mazhar oldukları halde, neden çok defa hizbü’ş-şeytan olan ehl-i dalalete mağlup olmuşlar?
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
What was the reason  for  the  dissemblers  of  Medina  insisting  on  misguidance  and  their  not embracing guidance, despite being  close to the brilliant sun-like prophethood  and messengerhood of the Seal of the Prophets (UWBP) and the Qur’anic truths, which are more captivating than the universal laws of attraction?
Hem Hâtemü’l-enbiya’nın güneş gibi parlak nübüvvet ve risaleti ve iksir-i a’zam gibi tesirli i’caz-ı Kur’anî vasıtasıyla irşadı ve cazibe-i umumiye-i kâinattan daha cazibedar hakaik-i Kur’aniyenin komşuluğunda ve yakınında olan Medine münafıklarının dalalette ısrarları ve hidayete girmemeleri ne içindir ve hikmeti nedir?
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''The Answer:''' To solve the two parts of this awesome question, a profound principle must be explained. It is like this:
'''Elcevap:''' Bu iki şık müthiş sualin halli için derince bir esas beyan etmek lâzım gelir. Şöyle ki:
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
The All-Glorious Creator of the universe has two sort of names, those pertaining to  His  glory  and  those  pertaining  to  His  beauty.  Since  the  names  require  to demonstrate  their  decrees  through  different  manifestations,  the  Glorious  Creator blended together opposites in the universe. Bringing them face to face, he gave them aggressive and  defensive positions,  in the form  of a wise and beneficial contest. Making  the  opposites  transgress  one  another’s  bounds,  He  brought  conflict  and change  into  being, and  made  the  universe  subject  to  the  law  of  change  and transformation and the principles of progress and  advancement. In humankind, the comprehensive  fruit  of the  tree  of creation, he  gave  the  law  of  contest  an even stranger form, and opening the door to striving, which would be  the means to all human progress, He  gave  Satan’s party certain faculties  with which to  challenge God’s party.
Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelal’inin hem cemalî hem celalî iki kısım esması bulunduğundan ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan zıtları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tagayyürat meydana getirmekle kâinatı kanun-u tagayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tabi kıldığı için o şecere-i hilkatin câmi’ bir semeresi olan insan nevinde, o kanun-u mübarezeyi daha acib bir şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizbü’ş-şeytana bazı cihazat vermiş.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
It is because of this subtle mystery that the prophets were often defeated by the people of misguidance. And the people of misguidance, who are extremely weak and impotent, temporarily triumph over the people of truth, who in reality are extremely strong, and struggle against them. The wisdom in this strange opposition is as follows:
İşte bu sırr-ı dakik içindir ki enbiyalar çok defa ehl-i dalalete karşı mağlup oluyor. Ve gayet zaaf ve aczde olan dalalet ehli, manen gayet kuvvetli olan ehl-i hakka muvakkaten galip oluyorlar ve mukavemet ediyorlar. Bu acib mukavemetin sırr-ı hikmeti şudur ki:
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Misguidance and unbelief comprise both non-existence and omission, so that they are extremely easy and do not require action. They also give rise to destruction, which is also  easy, and need little action. They are also a source of aggression, which may cause much harm  to many with little action, and by way of intimidating others and satisfying the soul’s  desire for power, may secure rank and position for a person. There is also freedom in misguidance and unbelief, which gratifies man’s vegetable and animal powers, which  are  blind  to  consequences  and  obsessed  by present  pleasure,  and induces such subtle faculties as the heart and reason to give up their humane and far- sighted duties.
Dalalette ve küfürde hem adem ve terk var ki pek kolaydır, hareket istemez. Hem tahrip var ki çok sehildir ve âsandır, az bir hareket yeter. Hem tecavüz var ki az bir amel ile çoklarına zarar verip, ihafe noktasında ve firavuniyet cihetinden onlara bir makam kazandırır. Hem âkıbeti görmeyen ve hazır zevke müptela olan insandaki nebatî ve hayvanî kuvvelerin tatmini, telezzüzü, hürriyeti vardır ki akıl ve kalp gibi letaif-i insaniyeyi insaniyetkârane ve âkıbet-endişane olan vazifelerinden vazgeçiriyorlar.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
However, the sacred way of foremost the Noble Messenger  (Upon whom  be blessings and peace), the Beloved of the Sustainer of All the Worlds, and of the people of prophethood and the people of guidance, both pertains to existence, and is firmly established,  and is constructive, and is based on the important principles of action, moderation, prudence  and foresight, worship, and smashing the domination and  independence  of  the  evil-commanding  soul.(*<ref>*See, al-Bayhaqi, al-Zuhd, 157; al-Ghazzali, Ihya ‘Ulum al-Din, iii, 4; al-Daylami, al-Musnad, iii, 408; Ibn Rajab, Jami‘ al-‘lum wa’l-Hikam, i, 196; al-Munawi, Fayd al-Qadir, v, 538; al-‘Ajluni, Kashf al-Khafa’, i, 160; ii, 222.</ref>) It is  because of this that  the dissemblers of the  Prophet’s (UWBP) time in Medina closed their  eyes  to  that refulgent sun like bats, and surrendering themselves to a satanic force of repulsion in the face of that huge attraction, remained in misguidance.
Ehl-i hidayet ve başta ehl-i nübüvvet ve başta Habib-i Rabbü’l-âlemîn olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın meslek-i kudsîsi; hem vücudî hem sübutî hem tamir hem hareket hem hudutta istikamet hem âkıbeti düşünmek hem ubudiyet hem nefs-i emmarenin firavuniyetini, serbestliğini kırmak gibi esasat-ı mühimme bulunduğundandır ki Medine-i Münevvere’de bulunan o zamanın münafıkları, o parlak güneşe karşı yarasa kuşu gibi gözlerini yumup, o cazibe-i azîmeye karşı şeytanî bir kuvve-i dâfiaya kapılıp dalalette kalmışlar.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">