77.975
düzenleme
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
6. satır: | 6. satır: | ||
بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُم۟رِكَ وَذَرَّاتِ وُجُودِكَ | بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُم۟رِكَ وَذَرَّاتِ وُجُودِكَ | ||
Aziz, gayretli, ciddi, hakikatli, hâlis, dirayetli kardeşim! | |||
Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilaf-ı zaman ve mekân sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani teşkil etmez. Biri şarkta, biri garpta, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler. Hususan bir tek maksat için bir tek vazifede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler. Sizi her sabah yanımda tasavvur edip kazancımın bir kısmını, bir sülüsünü (Allah kabul etsin) size veriyorum. Duada, Abdülmecid ve Abdurrahman ile berabersiniz. İnşâallah her vakit hissenizi alırsınız. | Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilaf-ı zaman ve mekân sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani teşkil etmez. Biri şarkta, biri garpta, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler. '''Hususan bir tek maksat için bir tek vazifede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler.''' Sizi her sabah yanımda tasavvur edip kazancımın bir kısmını, bir sülüsünü (Allah kabul etsin) size veriyorum. Duada, Abdülmecid ve Abdurrahman ile berabersiniz. İnşâallah her vakit hissenizi alırsınız. | ||
Sizin dünyaca bazı müşkülatınız, senin hesabına beni bir parça müteessir etti. Fakat madem dünya bâki değil ve musibetlerinde bir nevi hayır vardır, senin bedeline “Yahu bu da geçer!” kalbime geldi. | Sizin dünyaca bazı müşkülatınız, senin hesabına beni bir parça müteessir etti. Fakat madem dünya bâki değil ve musibetlerinde bir nevi hayır vardır, senin bedeline “Yahu bu da geçer!” kalbime geldi. | ||
14. satır: | 14. satır: | ||
لَا عَي۟شَ اِلَّا عَي۟شُ ال۟اٰخِرَةِ düşündüm اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ okudum | لَا عَي۟شَ اِلَّا عَي۟شُ ال۟اٰخِرَةِ düşündüm اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ okudum | ||
اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَي۟هِ رَاجِعُونَ dedim. Senin yerine teselli buldum. Cenab-ı Hak bir abdini severse dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir. İnşâallah sen de o sevgililerin sınıfındansın. | اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَي۟هِ رَاجِعُونَ dedim. Senin yerine teselli buldum. '''Cenab-ı Hak bir abdini severse dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir.''' İnşâallah sen de o sevgililerin sınıfındansın. | ||
Sözler’in neşrine manilerin çoğalması sizi müteessir etmesin. İnşâallah neşrettiğin miktar bir rahmete mazhar olduğu zaman, pek bereketli bir surette o nurlu çekirdekler, kesretli çiçekler açacaklar. | |||
Bazı sualler soruyorsunuz. Aziz kardeşim, yazılan galip Sözler ve Mektuplar; ihtiyarsız, def’î ve âni bir surette kalbe geliyordu, güzel oluyordu. Eğer ihtiyar ile Eski Said gibi kuvve-i ilmiye ile düşünüp cevap versem sönük düşer, noksan olur. Bir miktardır ki tulûat-ı kalbiye tevakkuf etmiş, hâfıza kamçısı kırılmış fakat cevapsız kalmamak için gayet muhtasar birer cevap yazacağız: | Bazı sualler soruyorsunuz. Aziz kardeşim, yazılan galip Sözler ve Mektuplar; ihtiyarsız, def’î ve âni bir surette kalbe geliyordu, güzel oluyordu. Eğer ihtiyar ile Eski Said gibi kuvve-i ilmiye ile düşünüp cevap versem sönük düşer, noksan olur. Bir miktardır ki tulûat-ı kalbiye tevakkuf etmiş, hâfıza kamçısı kırılmış fakat cevapsız kalmamak için gayet muhtasar birer cevap yazacağız: | ||
38. satır: | 38. satır: | ||
Sahabe-i kiram hazeratına “radıyallahu anh” denildiğine binaen, başkalara da bu manada söylemek muvafık mıdır? | Sahabe-i kiram hazeratına “radıyallahu anh” denildiğine binaen, başkalara da bu manada söylemek muvafık mıdır? | ||
'''Elcevap:''' Evet, denilir. Çünkü Resul-i Ekrem’in bir şiarı olan aleyhissalâtü vesselâm kelâmı gibi “radıyallahu anh” terkibi, sahabeye mahsus bir şiar değil belki sahabe gibi veraset-i nübüvvet denilen velayet-i kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şah-ı Geylanî, İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi zatlara denilmeli. Fakat örf-ü ulemada sahabeye | '''Elcevap:''' Evet, denilir. Çünkü Resul-i Ekrem’in bir şiarı olan aleyhissalâtü vesselâm kelâmı gibi “radıyallahu anh” terkibi, sahabeye mahsus bir şiar değil belki sahabe gibi veraset-i nübüvvet denilen velayet-i kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şah-ı Geylanî, İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi zatlara denilmeli. Fakat örf-ü ulemada sahabeye “radıyallahu anh”, tabiîn ve tebe-i tabiîne “rahimehullah”, onlardan sonrakilere “gaferehullah” ve evliyaya “kuddise sırruhu” denilir. | ||
== Üçüncü Sualiniz: == | == Üçüncü Sualiniz: == | ||
62. satır: | 62. satır: | ||
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ ال۟مُتَوَكِّلٖينَ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الصَّابِرٖينَ şerefine mazhar ediyor. | اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ ال۟مُتَوَكِّلٖينَ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الصَّابِرٖينَ şerefine mazhar ediyor. | ||
Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’alini tenkit ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar. '''Evet, musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı. Hazret-i Yakub aleyhisselâmın | Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’alini tenkit ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar. '''Evet, musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı.''' Hazret-i Yakub aleyhisselâmın | ||
اِنَّمَا اَش۟كُوا بَثّٖى وَ حُز۟نٖى اِلَى اللّٰهِ demesi gibi olmalı. Yani musibeti Allah’a şekva etmeli, yoksa Allah’ı insanlara şekva eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek, âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, manasızdır. | اِنَّمَا اَش۟كُوا بَثّٖى وَ حُز۟نٖى اِلَى اللّٰهِ demesi gibi olmalı. Yani musibeti Allah’a şekva etmeli, yoksa Allah’ı insanlara şekva eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek, âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, manasızdır. | ||
80. satır: | 80. satır: | ||
Hem hevesat-ı nefsaniyenin heyecanlı zamanı ve hararet-i gariziyenin galeyanlı hengâmı ve ihtirasat-ı dünyeviyenin feveranlı vakti olan gençlik ve şebabiyet ise sırf İlahî ve uhrevî ve kudsî olan vezaif-i nübüvvete muvafık düşmüyor. Kırktan evvel ne kadar ciddi ve hâlis bir adam olsa da şöhret-perestlerin hatırlarına belki dünyanın şan ve şerefi için çalışır vehmi gelir. Onların ittihamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırktan sonra, madem kabir tarafına nüzul başlıyor ve dünyadan ziyade âhiret ona görünüyor. Harekât ve a’mal-i uhreviyesinde çabuk o ittihamdan kurtulur ve muvaffak olur. İnsanlar da sû-i zandan kurtulur, halâs olur. | Hem hevesat-ı nefsaniyenin heyecanlı zamanı ve hararet-i gariziyenin galeyanlı hengâmı ve ihtirasat-ı dünyeviyenin feveranlı vakti olan gençlik ve şebabiyet ise sırf İlahî ve uhrevî ve kudsî olan vezaif-i nübüvvete muvafık düşmüyor. Kırktan evvel ne kadar ciddi ve hâlis bir adam olsa da şöhret-perestlerin hatırlarına belki dünyanın şan ve şerefi için çalışır vehmi gelir. Onların ittihamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırktan sonra, madem kabir tarafına nüzul başlıyor ve dünyadan ziyade âhiret ona görünüyor. Harekât ve a’mal-i uhreviyesinde çabuk o ittihamdan kurtulur ve muvaffak olur. İnsanlar da sû-i zandan kurtulur, halâs olur. | ||
Amma ömr-ü saadetinin altmış üç olması ise çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Şer’an ehl-i iman, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek ve her halini güzel görmekle mükellef olduğundan; altmıştan sonraki meşakkatli ve musibetli olan ihtiyarlık zamanında, Habib-i Ekrem’ini bırakmıyor; belki imam olduğu ümmetin ömr-ü galibi olan altmış üçte Mele-i A’lâ’ya gönderiyor, yanına alıyor; her cihette imam olduğunu gösteriyor. | |||
== Yedinci Sualiniz: == | == Yedinci Sualiniz: == | ||
120. satır: | 120. satır: | ||
Halbuki şu âyet, Kıssa-i Yusuf’un (as) en parlak kısmı ki Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf’un mevtini şöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki: | Halbuki şu âyet, Kıssa-i Yusuf’un (as) en parlak kısmı ki Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf’un mevtini şöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki: | ||
Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için Hazret-i Yusuf, kendisi Cenab-ı Hak’tan vefatını istedi ve vefat etti; o saadete mazhar oldu. Demek | Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için Hazret-i Yusuf, kendisi Cenab-ı Hak’tan vefatını istedi ve vefat etti; o saadete mazhar oldu. Demek o dünyevî, lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet kabrin arkasında vardır ki Hazret-i Yusuf aleyhisselâm gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun. | ||
İşte Kur’an-ı Hakîm’in şu belâgatına bak ki Kıssa-i Yusuf’un hâtimesini ne suretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve teessüf değil belki bir müjde ve bir sürur ilâve ediyor. | İşte Kur’an-ı Hakîm’in şu belâgatına bak ki Kıssa-i Yusuf’un hâtimesini ne suretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve teessüf değil belki bir müjde ve bir sürur ilâve ediyor. | ||
Hem irşad ediyor ki: '''Kabrin arkası için çalışınız, hakiki saadet ve lezzet ondadır.''' | |||
Hem Hazret-i Yusuf’un âlî sıddıkıyetini gösteriyor ve diyor: '''Dünyanın en parlak ve en sürurlu haleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor, yine âhireti istiyor.''' | |||
اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى | اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى |
düzenleme