Emirdağ Lahikası 2. Kitap 141. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:

    Beray-ı malûmat hem resmî zatlara hem dostlara mühim bir hakikati beyan ediyoruz:

    Üstadımız, gençliğinde ve hattâ çocukluğundan itibaren izzet-i ilmiyeyi muhafaza için şiddetle halktan istiğna ediyordu. Zekât ve sadakayı kat’iyen almadığı gibi İkinci Mektup’ta da beyan edildiği üzere hediyeyi kabul etmiyordu. Bu halin, şimdiki ihtiyarlık ve zayıflık zamanında devam edebilmesi için Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle o istiğna düsturu hastalığa inkılab etti. Yani mukabilsiz bir lokma alsa derhal hasta olur. O lokmayı yiyemiyor. Üstadımız gençliğinde bu kadar muhtaç değildi. Tek başına yaşadığı zamanlar pek az bir masraf kendisine kâfi idi. Şimdi pek çok talebelerine tayin verdiği ve birkaç hastalıkla hasta bulunduğu bir zamanda, o istiğna düsturunun muhafazası için rahmet-i İlahiye onu mukabilsiz hediyelerden hasta ediyor.

    Aynen öyle de Üstadımıza hürmet dahi manevî bir hediye gibi olduğundan şiddetle nâsın hürmetinden ve elini öpmesinden kaçıyordu. Tarihçe-i Hayatı’nın ve İhtiyarlar Lem’ası’nın şehadetiyle, gençliğinde emsallerinin fevkinde olarak Siirt’in Tillo kasabasında inzivaya girmişti. Ağrı vilayetinde Şeyh Ahmed Hanî Hazretlerinin türbesine kapandı. Rusya’ya esir düştüğünde, doksan kadar esir zabit kendisinin dinî derslerini şevkle dinledikleri halde, üsera kampında Tatarların küçük, hâlî bir camiinde bir yer bularak orada yalnızlığa çekildi. İstanbul’da Dârülhikmeti’l-İslâmiye azalığı gibi cazip ve şaşaalı bir hayat içinde iken Yuşa Tepesi’nde kimsesizliği tercih etti. Van’a döndüğünde pek çok eski ve yeni talebeleri arasında sürurlu bir ömrü istemeyerek Erek Dağı’ndaki bir mağaraya kapandı. En son defa, otuz senede gördüğü emsalsiz zulümlerin neticesi olarak hapishanelere gönderildiği zaman, kanunen tecrit müddeti on beş gün olmasına rağmen, yirmi ay ve hattâ bütün hapis müddetince tecrid-i mutlakta tutulduğu halde kimseye şekva etmedi.

    Bütün bu haller gösteriyor ki: Üstadımızın fıtratında inziva daima hüküm sürmüştür. Fakat ihtiyarlığında pek çok yardıma, hizmete, sohbete muhtaç olduğu bir vakitte bunun devam etmesi için bir nevi hastalık haleti verilmiş. Beş dakika konuşsa şiddetli bir hararet başlıyor, sesi çıkmıyor. Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için namazda Fatiha’yı kendisi işitecek derecede okuması lâzım gelirken hastalık sebebiyle sesi çıkmadığından mezheb-i Hanefî’yi takliden namazlarını eda ediyor. Bu hastalığına dair, iki mühim doktorun iki raporu var. İstenilirse gösterilecektir.

    Şimdi Risale-i Nur’un fevkalâde fütuhatı ve âlem-i İslâm’da dahi fevkalâde bir hüsn-ü kabule mazhar olması hengâmında, düşmanlar dahi dostlara inkılab ettiği bir zamanda Risale-i Nur’un a’zamî ihlasını (ki rıza-yı İlahîden başka dünyevî, uhrevî hiçbir rütbeye, makama âlet etmemek) muhafaza için dehşetli bir merdüm-giriz yani insanlardan tevahhuş ve sesi çıkmamak ve konuşmamak hastalığı ve elini öpmek, ona âdeta bir tokat vurmak gibi dokunmak vaziyeti, kat’iyen bize kanaat verdi ki bu, bir istihdam-ı Rabbanîdir.

    Hattâ bu hakikatlerin izharına vesile olan bir şahsı da Üstadımız helâl etti.

    Hâşiye: Üstadımızdan sorduk: Neden Risale-i Nur’un şaşaalı intişarı ve düşmanların dahi mağlup olup dostane vaziyet aldıkları bir zamanda insanlarla görüşmüyorsunuz?

    Cevaben dedi ki: “Benim ile görüşmek isteyenler, ya muarızdır veya dosttur. Dost olsa Risale-i Nur’un yüz binler nüshası benim bedelime tam konuşuyor. Bana kat’iyen ihtiyaç bırakmamış. Görüşmek isteyen muarız olsa bu otuz sene zarfında pek çok mahkemeler ve ehl-i vukuflar tetkik ettikleri halde, ne Nur risalelerinde ve ne de Nur talebelerinde hiçbir suç bulamamışlar. Yirmi dört mahkeme ‘Risale-i Nur’da suç bulamıyoruz.’ dedikleri; dört mahkeme de kat’iyen umum Nur risalelerine beraet vererek kaziye-i muhkeme haline gelen kararlarıyla bütün kitapları, mektupları sahiplerine iade etmesi, benim bedelime muarızlara tam cevap veriyor. Bana ihtiyaç kalmamış. Eğer şahsî görüşmek istenilse bütün Nur talebeleri bir cihette bu bîçare Said’in dava vekilleri olduğu gibi İstanbul’da ve Ankara’da avukatları bulunduğundan isteyenler onlarla görüşebilir.”

    Şiddetli hastalığı ve çok ihtiyarlığı için zarurî işlerini gören hizmetkârları


    Emirdağ Lahikası 2. Kitap 140. Mektup ⇐ | Emirdağ Lahikası | ⇒ Emirdağ Lahikası 2. Kitap 142. Mektup