Emirdağ Lahikası 1. Kitap 91. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    ("'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-i imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikati avlayamadım. Vâzıhen ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikatten kısacık bahsedeceğim: اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
     
    (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
     
    (Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
    1. satır: 1. satır:
    <languages/>
    <translate>
    <!--T:1-->
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''


    <!--T:2-->
    Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-i imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikati avlayamadım. Vâzıhen ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikatten kısacık bahsedeceğim:
    Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-i imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikati avlayamadım. Vâzıhen ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikatten kısacık bahsedeceğim:


    <!--T:3-->
    اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hadîsi hem cevamiü’l-kelimden hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâsa ile Cevşenü’l-Kebir’i okuduğum vakit zâhir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için şifreler, işaretler nevinden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci mertebesi olan “Kur’an lisanıyla şehadet” ve on sekizinci mertebesi olan “kâinat lisanıyla şehadet” ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:
    اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hadîsi hem cevamiü’l-kelimden hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâsa ile Cevşenü’l-Kebir’i okuduğum vakit zâhir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için şifreler, işaretler nevinden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci mertebesi olan “Kur’an lisanıyla şehadet” ve on sekizinci mertebesi olan “kâinat lisanıyla şehadet” ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:


    لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ال۟وَاجِبُ ال۟وُجُودِ ال۟وَاحِدُ ال۟اَحَدُ بِلِسَانِ ال۟حَقٖيقَةِ ال۟اِن۟سَانِيَّةِ بِكَلِمَاتِ حَيَاتِهَا وَ حِسِّيَّاتِهَا وَ سَجِيَّاتِهَا وَ مِق۟يَاسِيَّتِهَا وَ مِر۟اٰتِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ صِفَاتِهَا وَ اَخ۟لَاقِهَا وَ خِلَافَتِهَا وَ فِه۟رِس۟تِيَّتِهَا وَ اَنَانِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ مَخ۟لُوقِيَّتِهَا ال۟جَامِعَةِ وَ عُبُودِيَّتِهَا ال۟مُتَنَوِّعَةِ وَ اِح۟تِيَاجَاتِهَا ال۟كَثٖيرَةِ وَ فَق۟رِهَا وَ عَج۟زِهَا
    <!--T:4-->
     
    لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ال۟وَاجِبُ ال۟وُجُودِ ال۟وَاحِدُ ال۟اَحَدُ بِلِسَانِ ال۟حَقٖيقَةِ ال۟اِن۟سَانِيَّةِ بِكَلِمَاتِ حَيَاتِهَا وَ حِسِّيَّاتِهَا وَ سَجِيَّاتِهَا وَ مِق۟يَاسِيَّتِهَا وَ مِر۟اٰتِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ صِفَاتِهَا وَ اَخ۟لَاقِهَا وَ خِلَافَتِهَا وَ فِه۟رِس۟تِيَّتِهَا وَ اَنَانِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ مَخ۟لُوقِيَّتِهَا ال۟جَامِعَةِ وَ عُبُودِيَّتِهَا ال۟مُتَنَوِّعَةِ وَ اِح۟تِيَاجَاتِهَا ال۟كَثٖيرَةِ وَ فَق۟رِهَا وَ عَج۟زِهَا وَ نَق۟صِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟دُودَةِ وَ اِس۟تِع۟دَادَاتِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟صُورَةِ
    وَ نَق۟صِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟دُودَةِ وَ اِس۟تِع۟دَادَاتِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟صُورَةِ


    <!--T:5-->
    İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir hâşiye yapınız.
    İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir hâşiye yapınız.


    Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-i insaniyeye baktığı vakit o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-i fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve
    <!--T:6-->
     
    Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-i insaniyeye baktığı vakit o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-i fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hakiki bir manasını anlar. Çünkü Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından suretten murad sîrettir, ahlâk ve sıfâttır.
    اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ
     
    hakiki bir manasını anlar. Çünkü Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından suretten murad sîrettir, ahlâk ve sıfâttır.


    <!--T:7-->
    Evet nasıl ki ehl-i tarîkat, seyr-i enfüsî ve âfakî ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalple bulmuşlar.
    Evet nasıl ki ehl-i tarîkat, seyr-i enfüsî ve âfakî ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalple bulmuşlar.


    <!--T:8-->
    Aynen öyle de yüksek ehl-i hakikat dahi marifet ve tasavvur değil belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler:
    Aynen öyle de yüksek ehl-i hakikat dahi marifet ve tasavvur değil belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler:


    <!--T:9-->
    '''Biri:''' Kitab-ı kâinatı mütalaa ile Âyetü’l-Kübra ve Hizbü’n-Nuriye ve Hülâsatü’l-Hülâsa gibi âfaka bakmaktır.
    '''Biri:''' Kitab-ı kâinatı mütalaa ile Âyetü’l-Kübra ve Hizbü’n-Nuriye ve Hülâsatü’l-Hülâsa gibi âfaka bakmaktır.


    <!--T:10-->
    '''Diğeri:''' Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki sırr-ı akrebiyete ve veraset-i nübüvvete bakar.
    '''Diğeri:''' Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki sırr-ı akrebiyete ve veraset-i nübüvvete bakar.


    <!--T:11-->
    Ve enfüsî tefekkür-ü imanî hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Söz’ün “ene ve enaniyet”te ve Otuz Üçüncü Mektup’un Hayat Penceresi’nde ve İnsan Penceresi’nde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş.
    Ve enfüsî tefekkür-ü imanî hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Söz’ün “ene ve enaniyet”te ve Otuz Üçüncü Mektup’un Hayat Penceresi’nde ve İnsan Penceresi’nde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş.


    <!--T:12-->
    Bunu hem Lâhika’ya hem Sikke-i Gaybiye’ye hem Hülâsa’nın âhirine yazılsın.
    Bunu hem Lâhika’ya hem Sikke-i Gaybiye’ye hem Hülâsa’nın âhirine yazılsın.


    <nowiki>*</nowiki> * *
     
    <!--T:13-->
    ------
    <center> [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 90. Mektup]] ⇐ | [[Emirdağ Lahikası]] | ⇒ [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 92. Mektup]] </center>
    ------
     
    </translate>

    08.04, 26 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-i imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikati avlayamadım. Vâzıhen ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikatten kısacık bahsedeceğim:

    اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hadîsi hem cevamiü’l-kelimden hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâsa ile Cevşenü’l-Kebir’i okuduğum vakit zâhir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için şifreler, işaretler nevinden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci mertebesi olan “Kur’an lisanıyla şehadet” ve on sekizinci mertebesi olan “kâinat lisanıyla şehadet” ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:

    لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ال۟وَاجِبُ ال۟وُجُودِ ال۟وَاحِدُ ال۟اَحَدُ بِلِسَانِ ال۟حَقٖيقَةِ ال۟اِن۟سَانِيَّةِ بِكَلِمَاتِ حَيَاتِهَا وَ حِسِّيَّاتِهَا وَ سَجِيَّاتِهَا وَ مِق۟يَاسِيَّتِهَا وَ مِر۟اٰتِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ صِفَاتِهَا وَ اَخ۟لَاقِهَا وَ خِلَافَتِهَا وَ فِه۟رِس۟تِيَّتِهَا وَ اَنَانِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ مَخ۟لُوقِيَّتِهَا ال۟جَامِعَةِ وَ عُبُودِيَّتِهَا ال۟مُتَنَوِّعَةِ وَ اِح۟تِيَاجَاتِهَا ال۟كَثٖيرَةِ وَ فَق۟رِهَا وَ عَج۟زِهَا وَ نَق۟صِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟دُودَةِ وَ اِس۟تِع۟دَادَاتِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟صُورَةِ

    İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir hâşiye yapınız.

    Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-i insaniyeye baktığı vakit o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-i fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hakiki bir manasını anlar. Çünkü Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından suretten murad sîrettir, ahlâk ve sıfâttır.

    Evet nasıl ki ehl-i tarîkat, seyr-i enfüsî ve âfakî ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalple bulmuşlar.

    Aynen öyle de yüksek ehl-i hakikat dahi marifet ve tasavvur değil belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler:

    Biri: Kitab-ı kâinatı mütalaa ile Âyetü’l-Kübra ve Hizbü’n-Nuriye ve Hülâsatü’l-Hülâsa gibi âfaka bakmaktır.

    Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki sırr-ı akrebiyete ve veraset-i nübüvvete bakar.

    Ve enfüsî tefekkür-ü imanî hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Söz’ün “ene ve enaniyet”te ve Otuz Üçüncü Mektup’un Hayat Penceresi’nde ve İnsan Penceresi’nde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş.

    Bunu hem Lâhika’ya hem Sikke-i Gaybiye’ye hem Hülâsa’nın âhirine yazılsın.



    Emirdağ Lahikası 1. Kitap 90. Mektup ⇐ | Emirdağ Lahikası | ⇒ Emirdağ Lahikası 1. Kitap 92. Mektup