Emirdağ Lahikası 1. Kitap 191. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    ("'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' '''Evvela:''' Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek uzun ve geniş bir hakikate pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki: Nev-i beşer bu son Harb-i Umumî’nin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadı ile ve merhametsiz tahribatı ile ve bir düşmanın yüzünden yüzer masumu perişan etmesiyle ve mağlupların dehşetli meyusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telaş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatl..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
     
    Değişiklik özeti yok
    1. satır: 1. satır:
    <languages/>
    <translate>
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''


    21. satır: 23. satır:
    '''Said Nursî'''
    '''Said Nursî'''


    <nowiki>*</nowiki> * *
    ------
    <center> [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 190. Mektup]] ⇐ | [[Emirdağ Lahikası]] | ⇒ [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 192. Mektup]] </center>
    ------
     
    </translate>

    18.15, 28 Kasım 2023 tarihindeki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Evvela: Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek uzun ve geniş bir hakikate pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:

    Nev-i beşer bu son Harb-i Umumî’nin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadı ile ve merhametsiz tahribatı ile ve bir düşmanın yüzünden yüzer masumu perişan etmesiyle ve mağlupların dehşetli meyusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telaş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azaplarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fanteziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olması umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın, mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasıyla ve ebed-perest hissiyat-ı bâkiye ve fıtrî aşk-ı insaniyenin heyecan içinde uyanmasıyla ve gaflet ve dalaletin, en sert, sağır olan tabiatın, Kur’an’ın elmas kılıncı altında parçalanmasıyla ve gaflet ve dalaletin en boğucu, aldatıcı en geniş perdesi olan siyasetin rûy-i zeminde pek çirkin, pek gaddarane hakiki sureti görünmesiyle elbette hiçbir şüphe yok ki:

    Şimal’de, Garp’ta, Amerika’da emareleri göründüğüne binaen nev-i beşerin maşuk-u mecazîsi olan hayat-ı dünyeviyesi, böyle çirkin ve geçici olmasından fıtraten beşerin hakiki sevdiği ve aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak. Ve elbette hiç şüphe yok ki:

    Bin üç yüz altmış senede, her asırda üç yüz elli milyon şakirdi bulunan ve her hükmüne ve davasına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlarıyla beşere ders veren ve hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde verip bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarîhan ve işareten on binler defa dava edip, haber verip sarsılmaz kat’î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bâkiyeyi kat’iyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve manevî bir kıyamet başlarında kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’an’ın kabulüne çalışan meşhur hatipleri ve din-i hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli dinî cemiyeti gibi rûy-i zeminin kıtaları ve hükûmetleri Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında kat’iyen Kur’an’ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.

    Sâniyen: Madem Risale-i Nur, o mu’cize-i kübranın elinde bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş ve en muannid düşmanları teslime mecbur etmiş. Hem kalbi hem ruhu hattâ hissiyatı tam tenvir edecek ve ilaçlarını verecek bir tarzda hazine-i Kur’aniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka me’haz ve mercii olmayan bir mu’cize-i maneviyesi bulunan Risale-i Nur, o vazifeyi yapıyor. Ve aleyhinde dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış. Ve dalaletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfakında ve fennin en geniş perdelerinde Asâ-yı Musa’daki Meyve’nin Altıncı Mesele’si ve Birinci ve İkinci, Üçüncü ve Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp nur-u tevhidi göstermiş.

    Elbette bizlere lâzım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususi dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şakirdleri mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder fakat herkes her bir meselesini tam anlamaz. Hem iman hakikatlerinin izahı olduğu için hem ilim (Hâşiye[1]) hem marifet hem ibadettir.

    Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşâallah Nur medreseleri beş on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor.

    Ve hem hükûmet ve millet ve vatan hem hayat-ı dünyeviyesine ve siyasiyesine ve uhreviyesine pek çok faydası bulunan bu Kur’an lemaatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nur’a değil ilişmek, tamamıyla terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müthiş belalara ve anarşistliğe bir set olabilsin.

    Sâlisen: Bu ramazan-ı şerifte, Kur’an’ı zevk ve şevk ile okumak çok ihtiyacım vardı. Halbuki elemli hastalık, maddî ve manevî sıkıntılar, yorgunlukla ve meşgalelerin tesiriyle telaş ettim. Birden Hüsrev’in şirin kalemiyle yazılan mu’cizatlı cüzler ve Hâfız Ali ve Tahirî’ye pek çok sevap kazandıran parlak ve kerametli Hizbü’l-Ekber-i Kur’aniye’yi birbiri arkasından okumaya başlarken öyle bir zevk ve şevk verdi ki bütün o yorgunlukları hiçe indirdi. Hiçbir vesveseye meydan vermeyerek pek parlak bir surette ders-i Kur’aniyeyi onlardan dinlerken bütün ruh u canımla arzu ettim ve kasd u azmettim ki mümkün olduğu derecede aynı Hizbü’l-Ekber-i Kur’aniye gibi fotoğrafla mu’cizatlı Kur’an’ımızı tabedeceğiz, inşâallah.

    Said Nursî


    Emirdağ Lahikası 1. Kitap 190. Mektup ⇐ | Emirdağ Lahikası | ⇒ Emirdağ Lahikası 1. Kitap 192. Mektup

    1. Hâşiye: Şayet biri biliyor, taallüm etmeye muhtaç değilse ibadete muhtaç veya marifete müştak veya huzur ister. Onun için herkese lüzumlu bir derstir.