Barla Lahikası 210. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
(Bu sürüm çeviri için işaretlendi) |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | <languages/> | ||
<translate> | <translate> | ||
<!--T:1--> | |||
''(Hulusi Bey’e yazılan bir mektuptur.)'' | ''(Hulusi Bey’e yazılan bir mektuptur.)'' | ||
<!--T:2--> | |||
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ | بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ | ||
<!--T:3--> | |||
وَ عَلَي۟كُمُ السَّلَامُ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ضَر۟بِ ذَرَّاتِ وُجُودِكُم۟ فٖى عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُم۟رِكُم۟ | وَ عَلَي۟كُمُ السَّلَامُ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ضَر۟بِ ذَرَّاتِ وُجُودِكُم۟ فٖى عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُم۟رِكُم۟ | ||
<!--T:4--> | |||
'''Aziz kardeşim, hamiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili biraderzadem!''' | '''Aziz kardeşim, hamiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili biraderzadem!''' | ||
<!--T:5--> | |||
Senin güzel mektubun bana şifalı oldu. Ben ziyade rahatsız iken onu okudum, bana bir sürur verdi, o sürur dahi o hastalığa bir hiffet verdi. Şu hastalığın sırrı, insanlardan istiğnaya dair sana yazdığım mektubun kerametidir. Çünkü o mektubu bir gün iki üç zata, onların hediyelerinin adem-i kabulüne medar olmak için okudum. Aynı günde o zatın hanesine gittim. Az bir yemek getirdi, arkadaşlarımın hatırları için bir parça yedim. Hiç hatırıma gelmedi ki o günde o hakikatli mektubu o yemek sahibine okudum, şimdi muhalefet ediyorum. Yemekten sonra hatırıma geldi. Fakat hediye kabul edemiyorum, belki yemek yenilir tahmin ettim. Fakat يَقُولُونَ مَا لَا يَف۟عَلُونَ altına girdiğimden öyle bir şiddetli tokat yedim ki bu dört senede böyle hastalık görmemiştim. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükrettim ki bir iki senedir bazı emareler ve hâdiseler ile zannettiğim bir hakikat, bu tokat ile gayet kat’iyetle göründü. | Senin güzel mektubun bana şifalı oldu. Ben ziyade rahatsız iken onu okudum, bana bir sürur verdi, o sürur dahi o hastalığa bir hiffet verdi. Şu hastalığın sırrı, insanlardan istiğnaya dair sana yazdığım mektubun kerametidir. Çünkü o mektubu bir gün iki üç zata, onların hediyelerinin adem-i kabulüne medar olmak için okudum. Aynı günde o zatın hanesine gittim. Az bir yemek getirdi, arkadaşlarımın hatırları için bir parça yedim. Hiç hatırıma gelmedi ki o günde o hakikatli mektubu o yemek sahibine okudum, şimdi muhalefet ediyorum. Yemekten sonra hatırıma geldi. Fakat hediye kabul edemiyorum, belki yemek yenilir tahmin ettim. Fakat يَقُولُونَ مَا لَا يَف۟عَلُونَ altına girdiğimden öyle bir şiddetli tokat yedim ki bu dört senede böyle hastalık görmemiştim. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükrettim ki bir iki senedir bazı emareler ve hâdiseler ile zannettiğim bir hakikat, bu tokat ile gayet kat’iyetle göründü. | ||
<!--T:6--> | |||
Şeyh Mustafa’ya benim tarafımdan geçmiş olsun de ve şu hikâyeyi ona söyle: | Şeyh Mustafa’ya benim tarafımdan geçmiş olsun de ve şu hikâyeyi ona söyle: | ||
<!--T:7--> | |||
Eskide iki ciddi âhiret kardeşleri var imiş. Biri hasta düşer, ötekisi ziyaretine gitti. Dua eder, hasta iyi olmaz. Öyle ise sen kalk, ben yatacağım demiş. Hasta kalkmış, onun yerine hasta olarak yatmış. Her ne ise… Demek Şeyh Mustafa ile kardeşliğimiz ciddileşmiş ki ben hastalığına dua ettim, kabul olmadı. Fakat birkaç gün devamı mukadder olan hastalığının bir parçası bana verildi. İnşâallah ona bir parça hiffet gelmiştir. | Eskide iki ciddi âhiret kardeşleri var imiş. Biri hasta düşer, ötekisi ziyaretine gitti. Dua eder, hasta iyi olmaz. Öyle ise sen kalk, ben yatacağım demiş. Hasta kalkmış, onun yerine hasta olarak yatmış. Her ne ise… Demek Şeyh Mustafa ile kardeşliğimiz ciddileşmiş ki ben hastalığına dua ettim, kabul olmadı. Fakat birkaç gün devamı mukadder olan hastalığının bir parçası bana verildi. İnşâallah ona bir parça hiffet gelmiştir. | ||
<!--T:8--> | |||
Sözler hakkında hüsn-ü şehadetiniz, bana büyük bir teselli verdi. Vazifemin bitmediğine dair bürhanlarınız gayet kuvvetlidirler lâkin ben gayet kuvvetsizim. Fakat Cenab-ı Hakk’a tevekkül edip o bürhanlara serfürû ediyorum. | Sözler hakkında hüsn-ü şehadetiniz, bana büyük bir teselli verdi. Vazifemin bitmediğine dair bürhanlarınız gayet kuvvetlidirler lâkin ben gayet kuvvetsizim. Fakat Cenab-ı Hakk’a tevekkül edip o bürhanlara serfürû ediyorum. | ||
<!--T:9--> | |||
'''Cemaate Sözler’i okumak zamanında, sendeki hissiyat-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur ki: Velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’an Said’in vekili belki manen aynı hükmüne geçtiğin içindir.''' | '''Cemaate Sözler’i okumak zamanında, sendeki hissiyat-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur ki: Velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’an Said’in vekili belki manen aynı hükmüne geçtiğin içindir.''' | ||
<!--T:10--> | |||
Gurbet mektubuyla kamer ve zemin ve seyyarata dair mektubuma cevap verilmemesinin sebebi şu olmak gerektir ki: Gurbet mektubu, bütün dünyayı unutmak hissi ile yazılmıştır. Sen dünyayı unutmak değil belki vazife itibarıyla en sathî maddiyatla zihnin meşbu’ olduğu bir zamanda, herhalde o gurbetteki zevki bulamadın. Ve o mektubun tam derecesini, muvakkaten perde çekilmiş olan parlak zekâvetin kavrayamadı ki cevap yazamadı. | Gurbet mektubuyla kamer ve zemin ve seyyarata dair mektubuma cevap verilmemesinin sebebi şu olmak gerektir ki: Gurbet mektubu, bütün dünyayı unutmak hissi ile yazılmıştır. Sen dünyayı unutmak değil belki vazife itibarıyla en sathî maddiyatla zihnin meşbu’ olduğu bir zamanda, herhalde o gurbetteki zevki bulamadın. Ve o mektubun tam derecesini, muvakkaten perde çekilmiş olan parlak zekâvetin kavrayamadı ki cevap yazamadı. | ||
<!--T:11--> | |||
Öteki mektup, çok yüksek ve çok geniş hakaike işaret ettiği ve hadsiz âlem-i ulviyenin ve nihayetsiz âlem-i maneviyenin bir nevi haritasına işaret ettiği için safi, meşgalesiz, arzî ve arzlılardan sıyrılıp yukarıya çıkan bir akıl lâzım idi. Halbuki benim gayretli kardeşim, o vakit zeminin haritasını alacak bir vazife ile meşgul olduğundandır ki o ulvi ve pek keskin zekâvetin o mektuba karşı sükûtu iltizam etmeye mecbur olmuş. | Öteki mektup, çok yüksek ve çok geniş hakaike işaret ettiği ve hadsiz âlem-i ulviyenin ve nihayetsiz âlem-i maneviyenin bir nevi haritasına işaret ettiği için safi, meşgalesiz, arzî ve arzlılardan sıyrılıp yukarıya çıkan bir akıl lâzım idi. Halbuki benim gayretli kardeşim, o vakit zeminin haritasını alacak bir vazife ile meşgul olduğundandır ki o ulvi ve pek keskin zekâvetin o mektuba karşı sükûtu iltizam etmeye mecbur olmuş. | ||
<!--T:12--> | |||
'''Said Nursî''' | '''Said Nursî''' | ||
<!--T:13--> | |||
------ | ------ | ||
<center> [[Barla Lahikası 209. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 211. Mektup]] </center> | <center> [[Barla Lahikası 209. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 211. Mektup]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> | </translate> |
20.38, 21 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
(Hulusi Bey’e yazılan bir mektuptur.)
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ
وَ عَلَي۟كُمُ السَّلَامُ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ضَر۟بِ ذَرَّاتِ وُجُودِكُم۟ فٖى عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُم۟رِكُم۟
Aziz kardeşim, hamiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili biraderzadem!
Senin güzel mektubun bana şifalı oldu. Ben ziyade rahatsız iken onu okudum, bana bir sürur verdi, o sürur dahi o hastalığa bir hiffet verdi. Şu hastalığın sırrı, insanlardan istiğnaya dair sana yazdığım mektubun kerametidir. Çünkü o mektubu bir gün iki üç zata, onların hediyelerinin adem-i kabulüne medar olmak için okudum. Aynı günde o zatın hanesine gittim. Az bir yemek getirdi, arkadaşlarımın hatırları için bir parça yedim. Hiç hatırıma gelmedi ki o günde o hakikatli mektubu o yemek sahibine okudum, şimdi muhalefet ediyorum. Yemekten sonra hatırıma geldi. Fakat hediye kabul edemiyorum, belki yemek yenilir tahmin ettim. Fakat يَقُولُونَ مَا لَا يَف۟عَلُونَ altına girdiğimden öyle bir şiddetli tokat yedim ki bu dört senede böyle hastalık görmemiştim. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükrettim ki bir iki senedir bazı emareler ve hâdiseler ile zannettiğim bir hakikat, bu tokat ile gayet kat’iyetle göründü.
Şeyh Mustafa’ya benim tarafımdan geçmiş olsun de ve şu hikâyeyi ona söyle:
Eskide iki ciddi âhiret kardeşleri var imiş. Biri hasta düşer, ötekisi ziyaretine gitti. Dua eder, hasta iyi olmaz. Öyle ise sen kalk, ben yatacağım demiş. Hasta kalkmış, onun yerine hasta olarak yatmış. Her ne ise… Demek Şeyh Mustafa ile kardeşliğimiz ciddileşmiş ki ben hastalığına dua ettim, kabul olmadı. Fakat birkaç gün devamı mukadder olan hastalığının bir parçası bana verildi. İnşâallah ona bir parça hiffet gelmiştir.
Sözler hakkında hüsn-ü şehadetiniz, bana büyük bir teselli verdi. Vazifemin bitmediğine dair bürhanlarınız gayet kuvvetlidirler lâkin ben gayet kuvvetsizim. Fakat Cenab-ı Hakk’a tevekkül edip o bürhanlara serfürû ediyorum.
Cemaate Sözler’i okumak zamanında, sendeki hissiyat-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur ki: Velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’an Said’in vekili belki manen aynı hükmüne geçtiğin içindir.
Gurbet mektubuyla kamer ve zemin ve seyyarata dair mektubuma cevap verilmemesinin sebebi şu olmak gerektir ki: Gurbet mektubu, bütün dünyayı unutmak hissi ile yazılmıştır. Sen dünyayı unutmak değil belki vazife itibarıyla en sathî maddiyatla zihnin meşbu’ olduğu bir zamanda, herhalde o gurbetteki zevki bulamadın. Ve o mektubun tam derecesini, muvakkaten perde çekilmiş olan parlak zekâvetin kavrayamadı ki cevap yazamadı.
Öteki mektup, çok yüksek ve çok geniş hakaike işaret ettiği ve hadsiz âlem-i ulviyenin ve nihayetsiz âlem-i maneviyenin bir nevi haritasına işaret ettiği için safi, meşgalesiz, arzî ve arzlılardan sıyrılıp yukarıya çıkan bir akıl lâzım idi. Halbuki benim gayretli kardeşim, o vakit zeminin haritasını alacak bir vazife ile meşgul olduğundandır ki o ulvi ve pek keskin zekâvetin o mektuba karşı sükûtu iltizam etmeye mecbur olmuş.
Said Nursî