Kastamonu Lahikası 134. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Değişiklik özeti yok
    Değişiklik özeti yok
    1. satır: 1. satır:
    <languages/>
    <translate>
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''


    18. satır: 20. satır:
    <center> [[Kastamonu Lahikası 133. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 135. Mektup]] </center>
    <center> [[Kastamonu Lahikası 133. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 135. Mektup]] </center>
    ------
    ------
    </translate>

    22.03, 24 Kasım 2023 tarihindeki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Bu şiddetli kışta ve manevî, dehşetli ayrı tarz bir kışta ve nev-i beşer içtimaî hayatında müthiş, kanlı diğer tarz bir kışta çırpınan bîçarelere, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i neviye cihetinden gayet derecede bir hüzün ve elem hissettim. Çok yerlerde beyan ettiğim gibi yine Erhamü’r-Râhimîn ve Ahkemü’l-Hâkimîn olan onların Hâlık-ı Kerîm ve Rahîm’in hikmet ve rahmeti, benim kalbimin imdadına yetişti. Manen denildi ki:

    “Senin bu şiddet-i teessürün, o Hakîm ve Rahîm’in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkit hükmüne geçer. Rahmet-i İlahiyeden ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, daire-i imkânda olamaz. Âsiler cezalarını; masumlar, mazlumlar zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını alacaklarını düşün. Senin daire-i iktidarın haricinde olan hâdisata, onun merhamet ve hikmet ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın.” Ben de o lüzumsuz, şiddetli elem-i şefkatten kurtuldum.

    Otuz sene evvel aşâirlerde gezerken böyle sual ettiler:

    Acaba şu zaman ve dehrin şikâyetindeki, hattâ büyük zatlar ve evliyalar dahi felekten ve zamandan şikâyet ediyorlar. Ondan, Sâni’-i Zülcelal’in sanat-ı bedî’ine itiraz çıkmaz mı?

    Cevap: Hayır ve aslâ!.. Belki manası şudur: Güya şikâyetçi der ki: İstediğim emir ve arzu ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal, hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin mahiyeti müstaid değil ve inayet-i ezeliyenin pergârıyla nakşolunan feleğin kanunu müsait değil ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tabolunan zamanın tabiatı muvafık değil ve mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahiye razı değildir ki şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak’ın yed-i kudretinden, şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz her bir semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz. Evet, bir şahsın tehevvüsü için büyük bir daire-i muhita hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.

    İşte otuz sene evvelki cevaba Risale-i Nur dahi zelzeleler bahsinde, böyle küçük bir hâşiye ilhak ediyor ki:

    Her bir unsurun, maddî ve manevî kış ve zelzele gibi hâdiselerin yüzer hayırlı neticeleri ve gayeleri varken; şerli ve zararlı bir tek neticesi için onu vazifesinden durdurmak, o yüzer hayırlı neticeleri terk etmekle, yüzer şer yapmak, tâ bir tek şer gelmesin gibi hikmete, hakikate, rububiyete münafî olur. Fakat küllî kanunların tazyikinden feryat eden fertlere, inayat-ı hâssa ve imdadat-ı hususiye ile ve ihsanat-ı mahsusa ile Rahmanu’r-Rahîm her bîçarenin imdadına yetişebilir. Dertlerine derman yetiştirir. Fakat o ferdin hevesiyle değil, hakiki menfaatiyle yardım eder. Bazen dünyada istediği bir cama mukabil, âhirette bir elmas verir.


    Kastamonu Lahikası 133. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası | ⇒ Kastamonu Lahikası 135. Mektup