Emirdağ Lahikası 1. Kitap 178. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
("'''Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!''' Kardeşimiz Müteahhid İsmail Efendi, Hilmi Bey’le hususi olarak her zaman görüşmekte olduğundan, bu hususta lâzım gelen izahatın verilmesini ona havale ederek biz doğruca Diyanet Riyasetine gittik. Orada evvela bizim Isparta’da iken tanıdığımız müderris Hasan Hüsnü Bey vardı. Kendisi Diyanet Riyaseti Heyet-i Müşavere azasındandır. Onunla hususi olarak bir müddet görüştüm ve iz..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
'''Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!''' | '''Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!''' | ||
13. satır: | 15. satır: | ||
'''Re’fet''' | '''Re’fet''' | ||
< | ------ | ||
<center> [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 177. Mektup]] ⇐ | [[Emirdağ Lahikası]] | ⇒ [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 179. Mektup]] </center> | |||
------ | |||
</translate> |
22.20, 27 Kasım 2023 tarihindeki hâli
Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!
Kardeşimiz Müteahhid İsmail Efendi, Hilmi Bey’le hususi olarak her zaman görüşmekte olduğundan, bu hususta lâzım gelen izahatın verilmesini ona havale ederek biz doğruca Diyanet Riyasetine gittik. Orada evvela bizim Isparta’da iken tanıdığımız müderris Hasan Hüsnü Bey vardı. Kendisi Diyanet Riyaseti Heyet-i Müşavere azasındandır. Onunla hususi olarak bir müddet görüştüm ve izahat verdim. Bilâhare beraberce heyet-i müşavere odasına giderek Ankara ehl-i vukuf raporunda imzası bulunan müderris Yusuf Ziya’yı gördüm. Baktım, Zülfikar ve Asâ-yı Musa mecmualarıyla, hakkımızda yazılmış olan evraklar önünde duruyordu. Yanında yer gösterdi, mufassalan izahat verdim.
Dedim: “Sizin raporunuz ve Denizli Mahkemesinin kararı ve Mahkeme-i Temyizin tasdiki varken, kitaplarımıza vuku bulan taarruz ve bizlere verilen bu sıkıntı neden ileri geliyor? Madem cumhuriyet idaresinde kanun her şeyin fevkindedir ve onun hükmü cari olur, biz kanun huzurunda beraet etmişiz, bundan böyle bize ilişmemek gerektir. Bunun men’i, sizin vereceğiniz isabetli bir kararla mümkündür. Yoksa biz hakkımızı arayabiliriz.” dedim.
Sonra ilâve etti: “Bu, oradaki adliye memurlarıyla zabıtanın sizin meseleye vukuf-u tammeleri olmadığından ileri geliyor. Şimdi evrak önümdedir. Sû-i tevehhüme uğramış mütalaalarına birer birer cevap vereceğim.” dedi ve eserleri takdir ettiğini söyledi. Ben de Üstadımızın selâmını söyledim, bi’l-mukabele selâm ve duanızı istediğini bildirdi.
Ondan sonra oradan ayrıldım, Diyanet Reisinin yanına girdim. Onunla da bir müddet görüştüm ve izahat verdim. Cevaben “Ben Hoca Hazretlerini Dârülhikmetten tanırım, hürmetim vardır. Kendisine selâm ve hürmetlerimi iblağ ediniz.” dedi. Ve bize “Lâzım gelen cevabı vereceğiz, inşâallah iyi olur.” dediler ve bilumum Diyanet müntesipleri, eserleri takdir ile karşıladılar. Bu gibi yolsuz işlerin ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım. Ertesi gün Mehmed Efendi kardeşimiz, Erzurum Mebusu Vehbi Paşa’yı görmüş. O zat dahi “Ben dâhiliye vekilini görüp bu hususta uzun uzadıya görüşeceğim. Üstad Hazretlerine hürmet ve selâmlarımı götürünüz.” demiş. Bunun üzerine parti erkânıyla görüşmeyi İsmail Efendi’ye havale ederek Ankara’dan ayrıldık.
Kusurlu, âciz talebeniz
Re’fet