59.636
düzenleme
("'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-i imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikati avlayamadım. Vâzıhen ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikatten kısacık bahsedeceğim: اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' | '''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' | ||
5. satır: | 7. satır: | ||
اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hadîsi hem cevamiü’l-kelimden hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâsa ile Cevşenü’l-Kebir’i okuduğum vakit zâhir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için şifreler, işaretler nevinden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci mertebesi olan “Kur’an lisanıyla şehadet” ve on sekizinci mertebesi olan “kâinat lisanıyla şehadet” ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum: | اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hadîsi hem cevamiü’l-kelimden hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâsa ile Cevşenü’l-Kebir’i okuduğum vakit zâhir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için şifreler, işaretler nevinden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci mertebesi olan “Kur’an lisanıyla şehadet” ve on sekizinci mertebesi olan “kâinat lisanıyla şehadet” ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum: | ||
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ال۟وَاجِبُ ال۟وُجُودِ ال۟وَاحِدُ ال۟اَحَدُ بِلِسَانِ ال۟حَقٖيقَةِ ال۟اِن۟سَانِيَّةِ بِكَلِمَاتِ حَيَاتِهَا وَ حِسِّيَّاتِهَا وَ سَجِيَّاتِهَا وَ مِق۟يَاسِيَّتِهَا وَ مِر۟اٰتِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ صِفَاتِهَا وَ اَخ۟لَاقِهَا وَ خِلَافَتِهَا وَ فِه۟رِس۟تِيَّتِهَا وَ اَنَانِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ مَخ۟لُوقِيَّتِهَا ال۟جَامِعَةِ وَ عُبُودِيَّتِهَا ال۟مُتَنَوِّعَةِ وَ اِح۟تِيَاجَاتِهَا ال۟كَثٖيرَةِ وَ فَق۟رِهَا وَ عَج۟زِهَا | لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ال۟وَاجِبُ ال۟وُجُودِ ال۟وَاحِدُ ال۟اَحَدُ بِلِسَانِ ال۟حَقٖيقَةِ ال۟اِن۟سَانِيَّةِ بِكَلِمَاتِ حَيَاتِهَا وَ حِسِّيَّاتِهَا وَ سَجِيَّاتِهَا وَ مِق۟يَاسِيَّتِهَا وَ مِر۟اٰتِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ صِفَاتِهَا وَ اَخ۟لَاقِهَا وَ خِلَافَتِهَا وَ فِه۟رِس۟تِيَّتِهَا وَ اَنَانِيَّتِهَا وَ بِكَلِمَاتِ مَخ۟لُوقِيَّتِهَا ال۟جَامِعَةِ وَ عُبُودِيَّتِهَا ال۟مُتَنَوِّعَةِ وَ اِح۟تِيَاجَاتِهَا ال۟كَثٖيرَةِ وَ فَق۟رِهَا وَ عَج۟زِهَا وَ نَق۟صِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟دُودَةِ وَ اِس۟تِع۟دَادَاتِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟صُورَةِ | ||
وَ نَق۟صِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟دُودَةِ وَ اِس۟تِع۟دَادَاتِهَا ال۟غَي۟رِ ال۟مَح۟صُورَةِ | |||
İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir hâşiye yapınız. | İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir hâşiye yapınız. | ||
Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-i insaniyeye baktığı vakit o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-i fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve | Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-i insaniyeye baktığı vakit o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-i fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ hakiki bir manasını anlar. Çünkü Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından suretten murad sîrettir, ahlâk ve sıfâttır. | ||
اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ ال۟اِن۟سَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّح۟مٰنِ | |||
hakiki bir manasını anlar. Çünkü Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından suretten murad sîrettir, ahlâk ve sıfâttır. | |||
Evet nasıl ki ehl-i tarîkat, seyr-i enfüsî ve âfakî ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalple bulmuşlar. | Evet nasıl ki ehl-i tarîkat, seyr-i enfüsî ve âfakî ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalple bulmuşlar. | ||
29. satır: | 25. satır: | ||
Bunu hem Lâhika’ya hem Sikke-i Gaybiye’ye hem Hülâsa’nın âhirine yazılsın. | Bunu hem Lâhika’ya hem Sikke-i Gaybiye’ye hem Hülâsa’nın âhirine yazılsın. | ||
< | |||
------ | |||
<center> [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 90. Mektup]] ⇐ | [[Emirdağ Lahikası]] | ⇒ [[Emirdağ Lahikası 1. Kitap 92. Mektup]] </center> | |||
------ | |||
</translate> |
düzenleme