78.091
düzenleme
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
62. satır: | 62. satır: | ||
Bu üç zatın kaleminin benim yanımda on takım kadar kıymeti var. Senden başka bu takımı kimseye vermeyecektim. Buna mukabil onun manevî fiyatı üç şeydir: | Bu üç zatın kaleminin benim yanımda on takım kadar kıymeti var. Senden başka bu takımı kimseye vermeyecektim. Buna mukabil onun manevî fiyatı üç şeydir: | ||
Birincisi: Siz –mümkün olduğu kadar– Diyanet Riyasetinin şubelerine, mümkünse eski harf, değilse yeni harf ile ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir ederek göndermektir. Çünkü haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyasetinin vazifesidir. | '''Birincisi:''' Siz –mümkün olduğu kadar– Diyanet Riyasetinin şubelerine, mümkünse eski harf, değilse yeni harf ile ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir ederek göndermektir. Çünkü haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyasetinin vazifesidir. | ||
İkincisi: Madem Nur risaleleri medrese malıdır. Siz de medreselerin hem esası hem başları hem şakirdlerisiniz, onlar sizin hakiki malınızdır. | '''İkincisi:''' Madem Nur risaleleri medrese malıdır. Siz de medreselerin hem esası hem başları hem şakirdlerisiniz, onlar sizin hakiki malınızdır. | ||
Üçüncüsü: Tevafuklu Kur’an’ımız mümkünse fotoğraf matbaasıyla tabedilsin ki tevafuktaki lem’a-i i’caziye görünsün. | '''Üçüncüsü:''' Tevafuklu Kur’an’ımız mümkünse fotoğraf matbaasıyla tabedilsin ki tevafuktaki lem’a-i i’caziye görünsün. | ||
Said Nursî | '''Said Nursî''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Bediüzzaman Said Nursî’nin ve | == Bediüzzaman Said Nursî’nin ve == | ||
talebelerinin 1950’den sonra yazdığı | == talebelerinin 1950’den sonra yazdığı == | ||
mektuplardan bazıları | == mektuplardan bazıları == | ||
'''Demokratların Ezan-ı Muhammedîyi Arapça Olarak Okunmasına Müsaade Etmeleri''' | |||
'''Dolayısıyla Yazılan Bir Hasbihal''' | |||
'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' | |||
Aziz, sıddık kardeşlerim! | |||
Evvela: Hem sizin hem bu memleketin hem âlem-i İslâm’ın mühim bayramlarının mukaddimesi ve bu memlekette şeair-i İslâmiyenin parlamasının bir müjdecisi olan ezan-ı Muhammedînin kemal-i ferahla on binler minarelerde okunmasını tebrik ediyoruz. Ve seksen küsur sene bir ibadet ömrünü kazandıran ramazan-ı şerifteki ibadet ve dualarınızın makbuliyetine âmin diyerek rahmet-i İlahiyeden her bir gece-i ramazan bir Leyle-i Kadir hükmünde sizlere sevap kazandırmasını niyaz ediyoruz. Bu ramazanda şiddetli zafiyet ve hastalığımdan tam çalışamadığımdan sizlerden manevî yardım rica ediyorum. | Evvela: Hem sizin hem bu memleketin hem âlem-i İslâm’ın mühim bayramlarının mukaddimesi ve bu memlekette şeair-i İslâmiyenin parlamasının bir müjdecisi olan ezan-ı Muhammedînin kemal-i ferahla on binler minarelerde okunmasını tebrik ediyoruz. Ve seksen küsur sene bir ibadet ömrünü kazandıran ramazan-ı şerifteki ibadet ve dualarınızın makbuliyetine âmin diyerek rahmet-i İlahiyeden her bir gece-i ramazan bir Leyle-i Kadir hükmünde sizlere sevap kazandırmasını niyaz ediyoruz. Bu ramazanda şiddetli zafiyet ve hastalığımdan tam çalışamadığımdan sizlerden manevî yardım rica ediyorum. | ||
Said Nursî | '''Said Nursî''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
94. satır: | 93. satır: | ||
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | ||
Âlem-i İslâm merkezlerindeki mübarek Müslüman kardeşlere! | '''Âlem-i İslâm merkezlerindeki mübarek Müslüman kardeşlere!''' | ||
Sizleri, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Eserleriyle fuhûl-ü ulemanın ve fuhûl-ü müfessirînin en yükseği olan Bediüzzaman Hazretlerine, kıymettar ve mübarek bir mücahid âlim tarafından yazılmış olan bir tebriği takdim etmiştik. | Sizleri, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Eserleriyle fuhûl-ü ulemanın ve fuhûl-ü müfessirînin en yükseği olan Bediüzzaman Hazretlerine, kıymettar ve mübarek bir mücahid âlim tarafından yazılmış olan bir tebriği takdim etmiştik. | ||
110. satır: | 109. satır: | ||
Risale-i Nur’un âciz bir şakirdi | Risale-i Nur’un âciz bir şakirdi | ||
Hüsrev | '''Hüsrev''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Risale-i Nur’un vatana, millete ve İslâmiyet’e büyük hizmetini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes’e Üstadın yazdığı bir mektup | '''Risale-i Nur’un vatana, millete ve İslâmiyet’e büyük hizmetini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes’e Üstadın yazdığı bir mektup''' | ||
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | ||
122. satır: | 121. satır: | ||
Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyet’in bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum: | Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyet’in bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum: | ||
Birincisi: İslâmiyet’in pek çok kanun-u esasîsinden birisi | '''Birincisi:''' İslâmiyet’in pek çok kanun-u esasîsinden birisi | ||
وَ لَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِز۟رَ اُخ۟رٰى âyet-i kerîmesinin hakikatidir ki birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz. | وَ لَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِز۟رَ اُخ۟رٰى âyet-i kerîmesinin hakikatidir ki birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz. | ||
138. satır: | 137. satır: | ||
Madem Cenab-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakiki dindarların başa geçmesine yol açmış. Kur’an-ı Hakîm’in bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor. | Madem Cenab-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakiki dindarların başa geçmesine yol açmış. Kur’an-ı Hakîm’in bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor. | ||
İslâmiyet’in ikinci bir kanun-u esasîsi: | '''İslâmiyet’in ikinci bir kanun-u esasîsi:''' | ||
Şu hadîs-i şeriftir: | Şu hadîs-i şeriftir: | ||
156. satır: | 155. satır: | ||
Cenab-ı Hak, sizleri İslâmiyet lehindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkûr tehlikelerden muhafaza eylesin, diye ben ve Nurcu kardeşlerimiz, yapacağınız hizmete ve mezkûr hakikati kabul etmenize mukabil dua etmeye karar vereceğiz. | Cenab-ı Hak, sizleri İslâmiyet lehindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkûr tehlikelerden muhafaza eylesin, diye ben ve Nurcu kardeşlerimiz, yapacağınız hizmete ve mezkûr hakikati kabul etmenize mukabil dua etmeye karar vereceğiz. | ||
Üçüncüsü: İslâmiyet’in hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi bu hadîs-i şerifin | '''Üçüncüsü:''' İslâmiyet’in hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi bu hadîs-i şerifin | ||
اَل۟مُؤ۟مِنُ لِل۟مُؤ۟مِنِ كَال۟بُن۟يَانِ ال۟مَر۟صُوصِ يَشُدُّ بَع۟ضُهُ بَع۟ضًا | اَل۟مُؤ۟مِنُ لِل۟مُؤ۟مِنِ كَال۟بُن۟يَانِ ال۟مَر۟صُوصِ يَشُدُّ بَع۟ضُهُ بَع۟ضًا | ||
172. satır: | 171. satır: | ||
Daha yazacaktım fakat bu üç nokta-i esasiyeyi şimdilik dindar hürriyet-perverlere beyan etmekle iktifa ediyorum. | Daha yazacaktım fakat bu üç nokta-i esasiyeyi şimdilik dindar hürriyet-perverlere beyan etmekle iktifa ediyorum. | ||
Said Nursî | '''Said Nursî''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Adnan Menderes’e gönderilmek niyetiyle evvelce yazılan içtimaî hayatımıza ait bir hakikatin hâşiyesini takdim ediyoruz: | '''Adnan Menderes’e gönderilmek niyetiyle evvelce yazılan içtimaî hayatımıza ait bir hakikatin hâşiyesini takdim ediyoruz:''' | ||
Hâşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve sû-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî Meselesi’ni, dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm’ın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum: | '''Hâşiye:''' Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve sû-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî Meselesi’ni, dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm’ın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum: | ||
Ezan-ı Muhammedînin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve hâlen İslâm’da çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâm’ın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilan etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakit âlem-i İslâm’ın teveccühünü kazandıkları gibi başkalarının zalimane kabahatleri onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki saat baktım ve bunu yazdım. | Ezan-ı Muhammedînin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve hâlen İslâm’da çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâm’ın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilan etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakit âlem-i İslâm’ın teveccühünü kazandıkları gibi başkalarının zalimane kabahatleri onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki saat baktım ve bunu yazdım. | ||
Said Nursî | '''Said Nursî''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Ankara’daki Nur Talebelerinin Bir Mektubu | '''Ankara’daki Nur Talebelerinin Bir Mektubu''' | ||
Aziz, sıddık kardeşlerimiz! | '''Aziz, sıddık kardeşlerimiz!''' | ||
Mektubunuzdan, İslâm güneşinin bir ziyasını sezer gibi olduk. Yüzlerce seneden beri insaniyet aleyhine, İslâmiyet zararına mütecaviz fikir neşreden ehl-i küfrün tahriblerini tamir için ortaya atılan Risale-i Nur’un –sizlerin mektubunuzdan– gençlerin arasına yayıldığını sezdik. Ebedî hayat yolunun hakperest yolcuları, hayalî boş lafları terk edip Risale-i Nur’la küfür tohumlarını eriteceklerdir. Nur’un talebeleri, ehl-i kalp ve imanın hakiki kardeşleridirler. Siz kardeşlerimizin mektupları, bizlere hız veriyor ve verecek. | Mektubunuzdan, İslâm güneşinin bir ziyasını sezer gibi olduk. Yüzlerce seneden beri insaniyet aleyhine, İslâmiyet zararına mütecaviz fikir neşreden ehl-i küfrün tahriblerini tamir için ortaya atılan Risale-i Nur’un –sizlerin mektubunuzdan– gençlerin arasına yayıldığını sezdik. Ebedî hayat yolunun hakperest yolcuları, hayalî boş lafları terk edip Risale-i Nur’la küfür tohumlarını eriteceklerdir. Nur’un talebeleri, ehl-i kalp ve imanın hakiki kardeşleridirler. Siz kardeşlerimizin mektupları, bizlere hız veriyor ve verecek. | ||
194. satır: | 193. satır: | ||
Kur’an’ın tefsiri olan Risale-i Nur, bize dalalette kalmanın ve küfürle mücadele etmemenin bu zamanda büyük ahmaklık olduğunu bildiriyor. Komünistliğin, anarşistliğin, masonluğun kuvvet kazandığı bir devirde en mühim bir vazife, Nur’a hizmet etmek ve rıza-yı İlahîyi tahsil için onu isteyene vermektir. Bu en baş ve en ehemmiyetli en kıymetli ve mübarek vazifemizden bizi döndürmek isteyen en ağır hücumlar dahi bizlerin hızını arttıracaktır. | Kur’an’ın tefsiri olan Risale-i Nur, bize dalalette kalmanın ve küfürle mücadele etmemenin bu zamanda büyük ahmaklık olduğunu bildiriyor. Komünistliğin, anarşistliğin, masonluğun kuvvet kazandığı bir devirde en mühim bir vazife, Nur’a hizmet etmek ve rıza-yı İlahîyi tahsil için onu isteyene vermektir. Bu en baş ve en ehemmiyetli en kıymetli ve mübarek vazifemizden bizi döndürmek isteyen en ağır hücumlar dahi bizlerin hızını arttıracaktır. | ||
Risale-i Nur bize öğretiyor ve ispat ediyor ki: Bu dünya, bir misafirhanedir. Ebedî hayatı isteyenler, misafirhanedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nisbette memnun edilirler. Demek ki şimdi en esaslı vazifemiz: Bataklıktan kurtulmak isteyen ehl-i dinin; karanlıktan usanmış, gıdasız kalmış kalplerin yardımına koşmak, kendimizden başlayarak Nur’un dellâllığını yapmaktır. | Risale-i Nur bize öğretiyor ve ispat ediyor ki: Bu dünya, bir misafirhanedir. Ebedî hayatı isteyenler, misafirhanedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nisbette memnun edilirler. '''Demek ki şimdi en esaslı vazifemiz: Bataklıktan kurtulmak isteyen ehl-i dinin; karanlıktan usanmış, gıdasız kalmış kalplerin yardımına koşmak, kendimizden başlayarak Nur’un dellâllığını yapmaktır.''' | ||
Bilhassa ve bilhassa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki en başta ve en evvel Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’an ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmal etmektir. İşte bu nimet-i uzmaya nâil olan her genç ve herkes; bire yüz, bin kuvvetinde kendine, vatan ve milletine faydalı olur. Vatan, millet, gençlik ve âlem-i İslâm çapında hizmet edebilecek bir vaziyete gelebilir. | Bilhassa ve bilhassa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki en başta ve en evvel Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’an ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmal etmektir. İşte bu nimet-i uzmaya nâil olan her genç ve herkes; bire yüz, bin kuvvetinde kendine, vatan ve milletine faydalı olur. Vatan, millet, gençlik ve âlem-i İslâm çapında hizmet edebilecek bir vaziyete gelebilir. | ||
228. satır: | 227. satır: | ||
Sizleri çok seven | Sizleri çok seven | ||
Ankara Üniversitesi Nur Talebeleri | '''Ankara Üniversitesi Nur Talebeleri''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Tahliller | == Tahliller == | ||
'''Uzun bir ayrılıktan sonra''' | |||
Uzun bir ayrılıktan sonra | |||
Belki yirmi yedi yirmi sekiz sene oldu Üstadı görmeyeli. Onu görmek, mübarek simasını doya doya seyretmek için her zaman gidip ziyaret etmek istediğim halde, meşguliyetten bir türlü vakit bulamadım. Fakat o, kalplerde yaşadığı için manevî varlığı ile daima beraberdik. Bu, gönüllerdeki iştiyakı bir dereceye kadar tatmin etmez miydi? Kendisini görüp kucaklaştığımız zaman, onun nurani simasının verdiği zevk, maddî hasretin de ne kadar büyük olduğunu gösterdi. | Belki yirmi yedi yirmi sekiz sene oldu Üstadı görmeyeli. Onu görmek, mübarek simasını doya doya seyretmek için her zaman gidip ziyaret etmek istediğim halde, meşguliyetten bir türlü vakit bulamadım. Fakat o, kalplerde yaşadığı için manevî varlığı ile daima beraberdik. Bu, gönüllerdeki iştiyakı bir dereceye kadar tatmin etmez miydi? Kendisini görüp kucaklaştığımız zaman, onun nurani simasının verdiği zevk, maddî hasretin de ne kadar büyük olduğunu gösterdi. | ||
292. satır: | 290. satır: | ||
1952 | 1952 | ||
Eşref Edib | '''Eşref Edib''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Said Nur ve Talebeleri | == Said Nur ve Talebeleri == | ||
Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı… Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış… Allah’a!.. Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a… Onun ulu Peygamberine, onun büyük kitabına… Kur’an henüz yeni nâzil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken insan, kendini âdeta asr-ı saadette hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dışları nur… Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvi, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nâzır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalısı olmak… Evet!.. Ne büyük saadet! | Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı… Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış… Allah’a!.. Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a… Onun ulu Peygamberine, onun büyük kitabına… Kur’an henüz yeni nâzil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken insan, kendini âdeta asr-ı saadette hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dışları nur… Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvi, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nâzır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalısı olmak… Evet!.. Ne büyük saadet! | ||
316. satır: | 313. satır: | ||
Şimdi Türkiye’de, her teşekkülün, vatanını seven herkesin, önünde hürmetle durması lâzım gelen bir kuvvet vardır: Said Nur ve talebeleri. Bunların derneği yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi patırtısı, nutku, âlâyişi nümayişi yoktur. Bu, bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir davaya vermişlerin şuurlu, imanlı, inanlı kalabalığıdır. | Şimdi Türkiye’de, her teşekkülün, vatanını seven herkesin, önünde hürmetle durması lâzım gelen bir kuvvet vardır: Said Nur ve talebeleri. Bunların derneği yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi patırtısı, nutku, âlâyişi nümayişi yoktur. Bu, bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir davaya vermişlerin şuurlu, imanlı, inanlı kalabalığıdır. | ||
O. Yüksel Serdengeçti | '''O. Yüksel Serdengeçti''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Bediüzzaman’ı Zehirlediler | == Bediüzzaman’ı Zehirlediler == | ||
Bundan yedi sene önce kanunların çiğnendiği, beşer haklarının çarmıha gerildiği, hürriyetlerin hiçe sayıldığı, şahsî arzu ve ihtirasatın kanunlardan üstün tutulduğu bir devr-i rezilanede, Afyon vilayetinin Emirdağ kazasına seksenlik bir ihtiyar, bir din âlimi sürülüyor. Nüfus kütüğüne kaydettirilip burada ikamete mecbur ediliyor. Tek gayesi, Kur’an-ı Kerîm’in ahkâmını tebliğ, insanları doğruya, iyiye ve namusluluğa sevk etmek olan bir fikir adamı, nefyediliyor. Her cephesinde kan döktüğü kendi öz yurdunda, Engizisyon Mahkemelerinin dahi insanoğluna reva görmeyeceği zulme, işkencelere tabi tutuluyor. Sakalına, bıyığına, kılık kıyafetine karışılıyor; jandarma dipçikleri altında ölüme mahkûm ediliyor. | Bundan yedi sene önce kanunların çiğnendiği, beşer haklarının çarmıha gerildiği, hürriyetlerin hiçe sayıldığı, şahsî arzu ve ihtirasatın kanunlardan üstün tutulduğu bir devr-i rezilanede, Afyon vilayetinin Emirdağ kazasına seksenlik bir ihtiyar, bir din âlimi sürülüyor. Nüfus kütüğüne kaydettirilip burada ikamete mecbur ediliyor. Tek gayesi, Kur’an-ı Kerîm’in ahkâmını tebliğ, insanları doğruya, iyiye ve namusluluğa sevk etmek olan bir fikir adamı, nefyediliyor. Her cephesinde kan döktüğü kendi öz yurdunda, Engizisyon Mahkemelerinin dahi insanoğluna reva görmeyeceği zulme, işkencelere tabi tutuluyor. Sakalına, bıyığına, kılık kıyafetine karışılıyor; jandarma dipçikleri altında ölüme mahkûm ediliyor. | ||
356. satır: | 352. satır: | ||
Heyhat! Geliniz ey ehl-i İslâm! Hep beraber ağlaşalım. Hayır, hayır! Gözyaşlarıyla, feryat ile tedavisi mümkün değil bu derdin. Allah için uğraşalım. | Heyhat! Geliniz ey ehl-i İslâm! Hep beraber ağlaşalım. Hayır, hayır! Gözyaşlarıyla, feryat ile tedavisi mümkün değil bu derdin. Allah için uğraşalım. | ||
Nihat Yazar | '''Nihat Yazar''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
376. satır: | 372. satır: | ||
Ne yazıktır ki bağrımızdan fışkırmış, bize şeref kazandırmış, kararmış gönüllerimizi aydınlatmış, dalalet yoluna sapmış insanları hak yoluna getirmiş olan bu muhteşem ve mübarek insan, bizden hürmet yerine sadece tazyik ve zulüm görmüştür. | Ne yazıktır ki bağrımızdan fışkırmış, bize şeref kazandırmış, kararmış gönüllerimizi aydınlatmış, dalalet yoluna sapmış insanları hak yoluna getirmiş olan bu muhteşem ve mübarek insan, bizden hürmet yerine sadece tazyik ve zulüm görmüştür. | ||
Fakat o, bundan ne yılmış ne de yolunu değiştirmiştir. Bilakis o daha iyi biliyor ki mücadelesiz, fedakârlıksız, ızdırapsız hiçbir dava kök tutamaz. | Fakat o, bundan ne yılmış ne de yolunu değiştirmiştir. Bilakis o daha iyi biliyor ki '''mücadelesiz, fedakârlıksız, ızdırapsız''' '''hiçbir dava kök tutamaz.''' | ||
Ne de olsa ne kadar biz bu güneşin ışığını söndürmek istesek de onun nuru karanlık gönüllerde birer meşale gibi yanıyor ve bizi aydınlatıyor. Bu, büyük insanın hakkı ve davasının meyvesidir. Ne mutlu kendisine! | Ne de olsa ne kadar biz bu güneşin ışığını söndürmek istesek de onun nuru karanlık gönüllerde birer meşale gibi yanıyor ve bizi aydınlatıyor. Bu, büyük insanın hakkı ve davasının meyvesidir. Ne mutlu kendisine! | ||
Cevat Rifat Atilhan | '''Cevat Rifat Atilhan''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Bediüzzaman Said Nur | == Bediüzzaman Said Nur == | ||
Güzel Türk vatanının yetiştirip bütün beşeriyete örnek insan olarak hediye ettiği büyük dâhî, büyük mürşid ve muhteşem bir insanın ismidir. Doksan yılı dolduran hayatının her günü birer nur hâlesi, birer fazilet ışığı, bir azim ve iman halkası halinde Türk nesillerinin ruhlarına ve dimağlarına girmiş ve bu nur, senelerle birçok karanlık ruhları aydınlatarak onları doğru, güzel ve ışıklı yollara sevk etmiştir. | Güzel Türk vatanının yetiştirip bütün beşeriyete örnek insan olarak hediye ettiği büyük dâhî, büyük mürşid ve muhteşem bir insanın ismidir. Doksan yılı dolduran hayatının her günü birer nur hâlesi, birer fazilet ışığı, bir azim ve iman halkası halinde Türk nesillerinin ruhlarına ve dimağlarına girmiş ve bu nur, senelerle birçok karanlık ruhları aydınlatarak onları doğru, güzel ve ışıklı yollara sevk etmiştir. | ||
416. satır: | 411. satır: | ||
Yâ Rabbî! Neden bizi böyle her kıymet ve fazileti paçavraya döndürecek kadar pespâyeleştirdin? Biliyoruz, sana karşı günahımız çok ve büyüktür. Yeter yâ İlahî, yeter bu sukut bize! | Yâ Rabbî! Neden bizi böyle her kıymet ve fazileti paçavraya döndürecek kadar pespâyeleştirdin? Biliyoruz, sana karşı günahımız çok ve büyüktür. Yeter yâ İlahî, yeter bu sukut bize! | ||
Cevat Rifat Atilhan | '''Cevat Rifat Atilhan''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Bediüzzaman Kimdir? | == Bediüzzaman Kimdir? == | ||
Bediüzzaman, ma’hud ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, manevî değerler bakımından bir nur-u imanî ve ziya-yı irşadî ile taht-ı emniyete almaya çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatine vücud vereceğini halk kitleleri arasında temessül ettiren insandır. | Bediüzzaman, ma’hud ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, manevî değerler bakımından bir nur-u imanî ve ziya-yı irşadî ile taht-ı emniyete almaya çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatine vücud vereceğini halk kitleleri arasında temessül ettiren insandır. | ||
434. satır: | 428. satır: | ||
Hukuk Fakültesinden | Hukuk Fakültesinden | ||
Ziya Nur | '''Ziya Nur''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Demokrat Kardeşlere Tavsiye | == Demokrat Kardeşlere Tavsiye == | ||
Diktatörler ve şefler idaresinde memleketin dinini, imanını, canını, hayatını kasıp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarının şu can çekişme devrinde Demokratlara tevcih ettikleri silahların en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeye çalışmalarıdır. Bir kısmı dindarlık perdesine bürünerek, Demokratların millete vaad ettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar. Bir kısmı da irticayı himaye ediyor ithamıyla Demokratların din hürriyetine taraftarlık etmesini önlemeye; kendileri gibi Demokratları da dini, din müesseselerini tahrip etmeye, din ehline karşı şiddet göstermeye sevk ediyorlar. | Diktatörler ve şefler idaresinde memleketin dinini, imanını, canını, hayatını kasıp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarının şu can çekişme devrinde Demokratlara tevcih ettikleri silahların en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeye çalışmalarıdır. Bir kısmı dindarlık perdesine bürünerek, Demokratların millete vaad ettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar. Bir kısmı da irticayı himaye ediyor ithamıyla Demokratların din hürriyetine taraftarlık etmesini önlemeye; kendileri gibi Demokratları da dini, din müesseselerini tahrip etmeye, din ehline karşı şiddet göstermeye sevk ediyorlar. | ||
454. satır: | 447. satır: | ||
Nur talebeleri namına | Nur talebeleri namına | ||
Sadık, Sungur, Ziya | '''Sadık, Sungur, Ziya''' | ||
== Bediüzzaman == | |||
Bergson “Ahlâkla Dinin İki Kaynağı” adlı son kitaplarından birisinde; bilhassa ahlâkın, bir insan cemiyetinde alçalmış vak’a derekesinden ulvi mefkûre seviyesine ancak dindar ve temiz şahsiyetler sayesinde yükselebileceğini kaydeder. | Bergson “Ahlâkla Dinin İki Kaynağı” adlı son kitaplarından birisinde; bilhassa ahlâkın, bir insan cemiyetinde alçalmış vak’a derekesinden ulvi mefkûre seviyesine ancak dindar ve temiz şahsiyetler sayesinde yükselebileceğini kaydeder. | ||
474. satır: | 466. satır: | ||
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ | اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ | ||
Cevdet Sezer | '''Cevdet Sezer''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
480. satır: | 472. satır: | ||
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | ||
Çok aziz, çok mübarek, çok müşfik, çok sevgili Üstadımız Hazretleri! | '''Çok aziz, çok mübarek, çok müşfik, çok sevgili Üstadımız Hazretleri!''' | ||
Risale-i Nur’u himmet ve dualarınızla, dikkat ve tefekkürle okudukça bu muazzam eser külliyatının tılsım-ı kâinatın muammasını keşif ve halleden bir keşşaf olduğunu, hal ve istikbalin bir mürşid-i ekberi ve bir rehber-i a’zamı olduğunu, yine dua ve himmetinizle idrak ediyoruz. | Risale-i Nur’u himmet ve dualarınızla, dikkat ve tefekkürle okudukça bu muazzam eser külliyatının tılsım-ı kâinatın muammasını keşif ve halleden bir keşşaf olduğunu, hal ve istikbalin bir mürşid-i ekberi ve bir rehber-i a’zamı olduğunu, yine dua ve himmetinizle idrak ediyoruz. | ||
504. satır: | 496. satır: | ||
Üniversite Nur talebeleri namına | Üniversite Nur talebeleri namına | ||
Abdülmuhsin | '''Abdülmuhsin''' | ||
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ | ||
Çok mübarek Üstadımız Hazretleri! | '''Çok mübarek Üstadımız Hazretleri!''' | ||
Evvela: Geçenlerde alınan Nur eczalarının hepsi dağıldı, Nur’un müştakları sürur içinde kaldılar. Nur’dan kısmeti olanlar, birer birer çıkıp ona koşuyorlar. Nur arayan sineler مَن۟ طَلَبَ وَ جَدَّ وَجَدَ hakikatince buluyorlar. Bu sefer Ziya kardeşimizin getirdiği otuz dört adet Sözler kapışıldı. Asâ-yı Musalar Ankara’ya ve Anadolu’nun muhtelif yerlerine dağılıyor. | '''Evvela:''' Geçenlerde alınan Nur eczalarının hepsi dağıldı, Nur’un müştakları sürur içinde kaldılar. Nur’dan kısmeti olanlar, birer birer çıkıp ona koşuyorlar. Nur arayan sineler مَن۟ طَلَبَ وَ جَدَّ وَجَدَ hakikatince buluyorlar. Bu sefer Ziya kardeşimizin getirdiği otuz dört adet Sözler kapışıldı. Asâ-yı Musalar Ankara’ya ve Anadolu’nun muhtelif yerlerine dağılıyor. | ||
… | … | ||
516. satır: | 508. satır: | ||
Risale-i Nur’un perde arkasındaki parlaklığını görmeyenler dahi ona taraftardırlar. Risale-i Nur’un Medresetü’z-Zehrası Anadolu çapında ve âlem-i İslâm ölçüsünde genişleyeceğini; Risale-i Nur’daki hakikatin yüksekliğinden ve dikkat ve tefekkürle okuyan mü’minlerin ve ehl-i ilmin arasında vücuda gelen sarsılmaz uhuvvet ve kardeşlikten anlıyoruz. | Risale-i Nur’un perde arkasındaki parlaklığını görmeyenler dahi ona taraftardırlar. Risale-i Nur’un Medresetü’z-Zehrası Anadolu çapında ve âlem-i İslâm ölçüsünde genişleyeceğini; Risale-i Nur’daki hakikatin yüksekliğinden ve dikkat ve tefekkürle okuyan mü’minlerin ve ehl-i ilmin arasında vücuda gelen sarsılmaz uhuvvet ve kardeşlikten anlıyoruz. | ||
Medresetü’z-Zehranın bu muazzam faaliyeti, zemin yüzünde bahar mevsiminde olan İlahî ve muazzam neşir gibi sessiz, gürültüsüz, şaşaasız, gösterişsiz ve mütevazi ve fakat muazzam bir şekilde cereyan etmektedir. Fıtraten acûl olan insanoğlu âlemde hâkim olan kanun-u İlahî’yi düşünmeyerek, her meselenin istediği vakitte hallolunmasını istiyor; küçük dairelerdeki vazifelerini atlayıp büyük dairelere sapıyor. | '''Medresetü’z-Zehranın bu muazzam faaliyeti, zemin yüzünde bahar mevsiminde olan İlahî ve muazzam neşir gibi sessiz, gürültüsüz, şaşaasız, gösterişsiz ve mütevazi ve fakat muazzam bir şekilde cereyan etmektedir.''' Fıtraten acûl olan insanoğlu âlemde hâkim olan kanun-u İlahî’yi düşünmeyerek, her meselenin istediği vakitte hallolunmasını istiyor; küçük dairelerdeki vazifelerini atlayıp büyük dairelere sapıyor. | ||
Tohumları atılmış ve sümbül vaktine gelmiş olan Risale-i Nur’un yetiştirdiği hakiki imanlı zatlar, inşâallah yakın zamanda âlem-i İslâm’a birer numune-i imtisal olup nur-u hidayeti göstereceklerdir. | Tohumları atılmış ve sümbül vaktine gelmiş olan Risale-i Nur’un yetiştirdiği hakiki imanlı zatlar, inşâallah yakın zamanda âlem-i İslâm’a birer numune-i imtisal olup nur-u hidayeti göstereceklerdir. | ||
522. satır: | 514. satır: | ||
Ankara Üniversitesi Nur talebeleri namına | Ankara Üniversitesi Nur talebeleri namına | ||
Abdullah | '''Abdullah''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Ankara’da Nurları neşretmek nimet-i uzmasına nâil olmuş büyük bir âlim ve ehl-i kalp bir zatın Üstada yazdığı bir mektuptur | '''Ankara’da Nurları neşretmek nimet-i uzmasına nâil olmuş büyük bir âlim ve ehl-i kalp bir zatın Üstada yazdığı bir mektuptur''' | ||
Sahibü’l-ihlas ve’n-nur ve’l-kemali ve’l-irşad mücahid-i ekber Bediüzzaman Hazretleri! | '''Sahibü’l-ihlas ve’n-nur ve’l-kemali ve’l-irşad mücahid-i ekber Bediüzzaman Hazretleri!''' | ||
Meydan-ı ibtila ve imtihana lillah ve fillah için atıldığınız andan bu ana kadar hukukullah ve hukuk-u ibadın müdafaa ve muhafazasına leyl ve nehar, Hak ve halk huzurunda, zatınıza has kudret-i ilmiye ve kemaliye ve nuriye ve irşadiyelerinizle fevkalâde ağır şerait dairesinde lâyenkatı’ denecek derece sa’y ü gayret ve himmetle çalıştığınıza; melek, felek, arş, kürsî, levh, kalem, arz, semavat, âlem-i kevn, ins ve cin ve hariçteki ehl-i insan ve İslâm ve bu abd-i âciz “Eşhedü billah ilâ âhiri’d-devran” şahid-i daimî ve ebedîyiz. | Meydan-ı ibtila ve imtihana lillah ve fillah için atıldığınız andan bu ana kadar hukukullah ve hukuk-u ibadın müdafaa ve muhafazasına leyl ve nehar, Hak ve halk huzurunda, zatınıza has kudret-i ilmiye ve kemaliye ve nuriye ve irşadiyelerinizle fevkalâde ağır şerait dairesinde lâyenkatı’ denecek derece sa’y ü gayret ve himmetle çalıştığınıza; melek, felek, arş, kürsî, levh, kalem, arz, semavat, âlem-i kevn, ins ve cin ve hariçteki ehl-i insan ve İslâm ve bu abd-i âciz “Eşhedü billah ilâ âhiri’d-devran” şahid-i daimî ve ebedîyiz. | ||
548. satır: | 540. satır: | ||
biricik abd-i gubar | biricik abd-i gubar | ||
Osman Nuri | '''Osman Nuri''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Üstadın Emirdağ’a Gidişi | == Üstadın Emirdağ’a Gidişi == | ||
Üstad Said Nursî, Afyon hapsinden tahliye edildikten sonra, yanındaki talebeleriyle beraber Emirdağ’a gitti. İki sene kadar Emirdağ’da kaldı. 1371 yılının muharrem ayında Eskişehir’e geldi ve bir buçuk ay kadar Yıldız Otelinde ikamet etti. Üstadın bu gelişi manidar idi. 1950’ye kadar nefyedildiği mahallerden hiçbir yere çıkmamıştı, esasen çıkmasına müsaade edilmemişti. Çok zaman, yakın bir köye dahi gidemiyordu. | Üstad Said Nursî, Afyon hapsinden tahliye edildikten sonra, yanındaki talebeleriyle beraber Emirdağ’a gitti. İki sene kadar Emirdağ’da kaldı. 1371 yılının muharrem ayında Eskişehir’e geldi ve bir buçuk ay kadar Yıldız Otelinde ikamet etti. Üstadın bu gelişi manidar idi. 1950’ye kadar nefyedildiği mahallerden hiçbir yere çıkmamıştı, esasen çıkmasına müsaade edilmemişti. Çok zaman, yakın bir köye dahi gidemiyordu. | ||
566. satır: | 557. satır: | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Bediüzzaman Hazretleri 1952 yılında İstanbul’da Fatih Türbesi’nde, cuma namazından çıktıktan sonra Fatiha okurken | '''Bediüzzaman Hazretleri 1952 yılında İstanbul’da Fatih Türbesi’nde, cuma namazından çıktıktan sonra Fatiha okurken''' | ||
Bazı üniversiteli gençler, gençliğin iman ve ahlâkına hizmet maksadıyla Gençlik | == İstanbul Mahkemesi == | ||
Bazı üniversiteli gençler, gençliğin iman ve ahlâkına hizmet maksadıyla '''Gençlik Rehberi'''’ni İstanbul’da bastırdılar. Bunun üzerine müddeiumumîlik tarafından, 163’üncü maddeye istinaden eser laikliğe aykırı olarak, devletin temel nizamlarını dinî esaslara uydurmak maksadıyla yazıldığı, propaganda ve telkin mahiyetinde olduğu iddiasıyla Üstad, İstanbul Birinci Ağır Ceza Mahkemesine sevk olunmuştu. | |||
22 Ocak 1952 muhakeme günü olmak itibarıyla, Bediüzzaman Said Nursî Isparta’dan İstanbul’a gelerek mahkemede hazır bulunmuştu. Üstadın talebeleri genç üniversiteliler, mahkeme salonunu doldurmuşlardı. Koridorlarda büyük bir kalabalık göze çarpıyordu. Evvela iddianame ve ehl-i vukuf raporu okunmuş, Üstadın isticvabı yapılmıştı. | 22 Ocak 1952 muhakeme günü olmak itibarıyla, Bediüzzaman Said Nursî Isparta’dan İstanbul’a gelerek mahkemede hazır bulunmuştu. Üstadın talebeleri genç üniversiteliler, mahkeme salonunu doldurmuşlardı. Koridorlarda büyük bir kalabalık göze çarpıyordu. Evvela iddianame ve ehl-i vukuf raporu okunmuş, Üstadın isticvabı yapılmıştı. | ||
610. satır: | 600. satır: | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Üstadın Müdafaası | == Üstadın Müdafaası == | ||
— Çok uzun süren mazlumane, maceralı hayatıma dair gayet kısa maruzatta bulunacağım. Lütfen dinlemenizi rica ederim. | — Çok uzun süren mazlumane, maceralı hayatıma dair gayet kısa maruzatta bulunacağım. Lütfen dinlemenizi rica ederim. | ||
650. satır: | 639. satır: | ||
هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى | هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى | ||
Said Nursî | '''Said Nursî''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Avukat Mihri Helâv’ın Müdafaasından Parçalar: | '''Avukat Mihri Helâv’ın Müdafaasından Parçalar:''' | ||
Risale-i Nur müellifi, bütün müellif ve muharrirlerin en mütevaziidir. Şöhret ve tekebbürün en büyük düşmanıdır. Bütün dünya metaına arka çevirmiştir. Ne mal ne şöhret ne nüfuz… Bunların hiçbirisi onun pâyine ulaşamamıştır ve ulaşamaz. Gandi bile onun kadar dünyadan elini çekememiştir. Günde elli gram ekmekle ve bir çanak çorba ile tagaddi eden bu büyük adam, yaşıyorsa ancak Kur’an ve imana hizmet için yaşıyor. Başka hiç, hiçbir şeyin, onun nazarında kıymet ve ehemmiyeti yoktur. Böyle iken, eserinin medh ü sitayişinde bulundu diye onu suçlandırmaya çalışmak, 163’üncü maddenin cürüm ağına sokmaya uğraşmak; hak ve adaletle, insafla, ilimle, insanî düşünce ile hukuk fikriyle, mantıkla, akıl ve fikirle kabil-i telif midir? Burası yüksek mahkemenin takdirine aittir. | Risale-i Nur müellifi, bütün müellif ve muharrirlerin en mütevaziidir. Şöhret ve tekebbürün en büyük düşmanıdır. Bütün dünya metaına arka çevirmiştir. Ne mal ne şöhret ne nüfuz… Bunların hiçbirisi onun pâyine ulaşamamıştır ve ulaşamaz. Gandi bile onun kadar dünyadan elini çekememiştir. Günde elli gram ekmekle ve bir çanak çorba ile tagaddi eden bu büyük adam, yaşıyorsa ancak Kur’an ve imana hizmet için yaşıyor. Başka hiç, hiçbir şeyin, onun nazarında kıymet ve ehemmiyeti yoktur. Böyle iken, eserinin medh ü sitayişinde bulundu diye onu suçlandırmaya çalışmak, 163’üncü maddenin cürüm ağına sokmaya uğraşmak; hak ve adaletle, insafla, ilimle, insanî düşünce ile hukuk fikriyle, mantıkla, akıl ve fikirle kabil-i telif midir? Burası yüksek mahkemenin takdirine aittir. | ||
666. satır: | 655. satır: | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Avukat Seniyyüddin Başak’ın Müdafaası | '''Avukat Seniyyüddin Başak’ın Müdafaası''' | ||
Müteakiben, müellifin diğer vekili olan Avukat Seniyyüddin Başak kalkmış, kısa birkaç söz söylemiştir: | Müteakiben, müellifin diğer vekili olan Avukat Seniyyüddin Başak kalkmış, kısa birkaç söz söylemiştir: | ||
674. satır: | 663. satır: | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Avukat Abdurrahman Şeref Lâç’ın Müdafaası | '''Avukat Abdurrahman Şeref Lâç’ın Müdafaası''' | ||
Müteakiben, diğer mümtaz avukat arkadaşları gibi Üstadın müdafaasını fahrî olarak deruhte eden imanlı ve kudretli, meşhur ve mümtaz avukat Abdurrahman Şeref Lâç müdafaaya başladı. Evvela bir mukaddime yaptı. Dedi ki: | Müteakiben, diğer mümtaz avukat arkadaşları gibi Üstadın müdafaasını fahrî olarak deruhte eden imanlı ve kudretli, meşhur ve mümtaz avukat Abdurrahman Şeref Lâç müdafaaya başladı. Evvela bir mukaddime yaptı. Dedi ki: | ||
778. satır: | 767. satır: | ||
Avukat | Avukat | ||
Abdurrahman Şeref Lâç | '''Abdurrahman Şeref Lâç''' | ||
Bu müdafaayı müteakip Üstad Said Nursî’ye başka bir diyeceği olup olmadığı mahkeme reisi tarafından sorulmuş, mumaileyh ayağa kalkarak: | Bu müdafaayı müteakip Üstad Said Nursî’ye başka bir diyeceği olup olmadığı mahkeme reisi tarafından sorulmuş, mumaileyh ayağa kalkarak: | ||
788. satır: | 777. satır: | ||
— Muhterem vekillerim benim şahsım hakkında söylemiş oldukları senakâr sözlere ben lâyık değilim. Ben, Kur’an ve iman hizmetinde çalışan âciz bir adamım. Başka bir diyeceğim yoktur. | — Muhterem vekillerim benim şahsım hakkında söylemiş oldukları senakâr sözlere ben lâyık değilim. Ben, Kur’an ve iman hizmetinde çalışan âciz bir adamım. Başka bir diyeceğim yoktur. | ||
Beraet kararının tebliği | '''Beraet kararının tebliği''' | ||
Bunun üzerine muhakeme hitam bulmuş, heyet-i hâkime müşavereden sonra ittifakla beraet kararını tebliğ etmiş ve bu karar mahkemede hazır bulunan üniversiteliler ve halk tarafından şiddetle alkışlanmıştır. Savcılık tarafından temyiz edilmediği için karar kesinleşmiştir. | Bunun üzerine muhakeme hitam bulmuş, heyet-i hâkime müşavereden sonra ittifakla beraet kararını tebliğ etmiş ve bu karar mahkemede hazır bulunan üniversiteliler ve halk tarafından şiddetle alkışlanmıştır. Savcılık tarafından temyiz edilmediği için karar kesinleşmiştir. | ||
Bediüzzaman’ın İstanbul’a teşrifi münasebetiyle üniversiteli bir Nur talebesinin arkadaşına yazdığı mektup | '''Bediüzzaman’ın İstanbul’a teşrifi münasebetiyle üniversiteli bir Nur talebesinin arkadaşına yazdığı mektup''' | ||
Sevgili Üstadımızın teşrifinden dolayı bizi ve İstanbul’u tebriğinize teşekkür ederim. Bu muhteşem, müstesna hâdiseden dolayı, koca şehir kaynadı; için için bayram yapıyor. Âlimi cahili, fakiri zengini, genci ihtiyarı mahkemelerde, otelde her yerde onu görmeye ve dinlemeye koşuyor. | Sevgili Üstadımızın teşrifinden dolayı bizi ve İstanbul’u tebriğinize teşekkür ederim. Bu muhteşem, müstesna hâdiseden dolayı, koca şehir kaynadı; için için bayram yapıyor. Âlimi cahili, fakiri zengini, genci ihtiyarı mahkemelerde, otelde her yerde onu görmeye ve dinlemeye koşuyor. | ||
818. satır: | 807. satır: | ||
Nur talebelerinden | Nur talebelerinden | ||
Kâmil | '''Kâmil''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Üstadın Emirdağ’a Gidişi | == Üstadın Emirdağ’a Gidişi == | ||
Üstad Bediüzzaman, İstanbul’daki muhakemesinin beraetle neticelenmesini müteakip Emirdağ’a geldi. Emirdağ’da ramazan ayının bir gününde kıra çıktığı zaman, bir başçavuş ve üç silahlı jandarma yanına gönderilerek, gelecek fıkrada beyan edildiği gibi kendisine şapka giymesi teklif ediliyor; bu sebeple karakola celbediliyor. Bunun üzerine Üstad bir istida yazarak Adliye ve Dâhiliye Vekâletine gönderiyor; aynı zamanda Ankara’daki bir talebesine de göndererek alâkadar mebuslara hâdisenin duyrulmasını bildiriyor. Ankara’daki talebeleri, bu şekvanın bir nüshasını, Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar. Yazı, Büyük Cihad’da “En Büyük İspat” başlığı altında ve bir hâşiye ilâve edilerek neşrediliyor. Sonra, Ankara ve İstanbul Üniversitesindeki Nur talebeleri de iki üç makale yazı, Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar ve neşrediliyor. | Üstad Bediüzzaman, İstanbul’daki muhakemesinin beraetle neticelenmesini müteakip Emirdağ’a geldi. Emirdağ’da ramazan ayının bir gününde kıra çıktığı zaman, bir başçavuş ve üç silahlı jandarma yanına gönderilerek, gelecek fıkrada beyan edildiği gibi kendisine şapka giymesi teklif ediliyor; bu sebeple karakola celbediliyor. Bunun üzerine Üstad bir istida yazarak Adliye ve Dâhiliye Vekâletine gönderiyor; aynı zamanda Ankara’daki bir talebesine de göndererek alâkadar mebuslara hâdisenin duyrulmasını bildiriyor. Ankara’daki talebeleri, bu şekvanın bir nüshasını, Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar. Yazı, Büyük Cihad’da “En Büyük İspat” başlığı altında ve bir hâşiye ilâve edilerek neşrediliyor. Sonra, Ankara ve İstanbul Üniversitesindeki Nur talebeleri de iki üç makale yazı, Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar ve neşrediliyor. | ||
834. satır: | 822. satır: | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî bu müdafaayı İstanbul Mahkemesinde okumuş ve mahkemesi beraetle nihayet bulmuştur. | '''Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî bu müdafaayı İstanbul Mahkemesinde okumuş ve mahkemesi beraetle nihayet bulmuştur.''' | ||
Gizli düşmanlarımız, bu ramazan-ı şerifte tekrar adliyeyi benim aleyhime sevk ettiler. Mesele de bir gizli komünist komitesiyle alâkadardır. | Gizli düşmanlarımız, bu ramazan-ı şerifte tekrar adliyeyi benim aleyhime sevk ettiler. Mesele de bir gizli komünist komitesiyle alâkadardır. | ||
850. satır: | 838. satır: | ||
âyeti, ulü’l-emre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaatine zıt olmamak şartıyla o itaatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu meselede, an’ane-i İslâmiye kanunları hastalara şefkatle incitmemek, gariblere şefkat edip incitmemek, Allah için Kur’an ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emrettiği halde; hususan münzevi, dünyayı terk etmiş bir adama ecnebi papazlarının serpuşunu teklif etmek, on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif ve İslâm’ın an’anevî kanunlarına karşı bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır. Benim gibi kabir kapısında, gayet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevi, sünnet-i seniyeye muhalefet etmemek için otuz beş seneden beri dünyayı terk eden bir adama bu tarz muameleler kat’iyen şek ve şüphe bırakmadı ki komünist perdesi altında, anarşilik hesabına, vatan ve millet ve İslâmiyet ve din aleyhinde müthiş bir suikast eseri olduğu gibi İslâmiyet’e ve vatana hizmete niyet eden ve müthiş haricî tahribata karşı cephe alan dindar mebuslar ve Demokratlara dahi büyük bir suikasttır. Dindar mebuslar dikkat etsinler, bu dehşetli suikasta karşı müdafaada beni yalnız bırakmasınlar. | âyeti, ulü’l-emre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaatine zıt olmamak şartıyla o itaatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu meselede, an’ane-i İslâmiye kanunları hastalara şefkatle incitmemek, gariblere şefkat edip incitmemek, Allah için Kur’an ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emrettiği halde; hususan münzevi, dünyayı terk etmiş bir adama ecnebi papazlarının serpuşunu teklif etmek, on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif ve İslâm’ın an’anevî kanunlarına karşı bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır. Benim gibi kabir kapısında, gayet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevi, sünnet-i seniyeye muhalefet etmemek için otuz beş seneden beri dünyayı terk eden bir adama bu tarz muameleler kat’iyen şek ve şüphe bırakmadı ki komünist perdesi altında, anarşilik hesabına, vatan ve millet ve İslâmiyet ve din aleyhinde müthiş bir suikast eseri olduğu gibi İslâmiyet’e ve vatana hizmete niyet eden ve müthiş haricî tahribata karşı cephe alan dindar mebuslar ve Demokratlara dahi büyük bir suikasttır. Dindar mebuslar dikkat etsinler, bu dehşetli suikasta karşı müdafaada beni yalnız bırakmasınlar. | ||
Hâşiye: Rus’un Başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için ona başını eğmeyen; İstanbul’u istila eden İngiliz Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere karşı, İslâmiyet şerefi için idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve “Tükürün zalimlerin o hayâsız yüzüne!” cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan ve Mustafa Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip “Namaz kılmayan haindir!” diyen ve Divan-ı Harb-i Örfînin dehşetli suallerine karşı “Şeriatın tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazırım!” deyip dalkavukluk etmeyen ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi ve hakikat-i Kur’aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki: | '''Hâşiye:''' Rus’un Başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için ona başını eğmeyen; İstanbul’u istila eden İngiliz Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere karşı, İslâmiyet şerefi için idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve “Tükürün zalimlerin o hayâsız yüzüne!” cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan ve Mustafa Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip “Namaz kılmayan haindir!” diyen ve Divan-ı Harb-i Örfînin dehşetli suallerine karşı “Şeriatın tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazırım!” deyip dalkavukluk etmeyen ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi ve hakikat-i Kur’aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki: | ||
“Sen, Yahudi ve Hristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ulemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz.” denilse elbette öyle her şeyini hakikat-i Kur’aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de atılsa, kat’iyen yüz ruhu da olsa bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek! | “Sen, Yahudi ve Hristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ulemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz.” denilse elbette öyle her şeyini hakikat-i Kur’aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de atılsa, kat’iyen yüz ruhu da olsa bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek! | ||
860. satır: | 848. satır: | ||
Ben, değil dünyevî hayatı, lüzum olsa âhiret hayatımı da millet-i İslâmiye hesabına feda edeceğim. | Ben, değil dünyevî hayatı, lüzum olsa âhiret hayatımı da millet-i İslâmiye hesabına feda edeceğim. | ||
Said Nursî | '''Said Nursî''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Ey mübarek, müşfik ve muazzez Üstadımız Hazretleri! | '''Ey mübarek, müşfik ve muazzez Üstadımız Hazretleri!''' | ||
Bu acib madde ve dinsizlik asrında, nazarlar kısalmış; kalpler, fenalıklar ve kötülüklerle dolmuş yalnız ve yalnız Kur’an-ı Hakîm’in bu zamandaki en hakiki ve kat’î tereşşuhatı olan Risale-i Nur; o kısalmış nazarları, âdeta maddenin ruhuna nüfuz ettiriyor, o kötü kalplerin zindan gibi karanlık olan içini nurla dolduruyor. Bunun için bu asra “Nur Asrı” denmesi münasiptir. | Bu acib madde ve dinsizlik asrında, nazarlar kısalmış; kalpler, fenalıklar ve kötülüklerle dolmuş yalnız ve yalnız Kur’an-ı Hakîm’in bu zamandaki en hakiki ve kat’î tereşşuhatı olan Risale-i Nur; o kısalmış nazarları, âdeta maddenin ruhuna nüfuz ettiriyor, o kötü kalplerin zindan gibi karanlık olan içini nurla dolduruyor. Bunun için bu asra “Nur Asrı” denmesi münasiptir. | ||
880. satır: | 868. satır: | ||
Siyasal Bilgiler Fakültesinden | Siyasal Bilgiler Fakültesinden | ||
Ahmed Atak | '''Ahmed Atak''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Bu mektup Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazetesinde intişar etmiştir. Müfterilerin tahrikatıyla Samsun’da muhakeme açılmasına vesile olmuştur. Muhakeme beraetle neticelenmiştir. | '''Bu mektup Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazetesinde intişar etmiştir. Müfterilerin tahrikatıyla Samsun’da muhakeme açılmasına vesile olmuştur. Muhakeme beraetle neticelenmiştir.''' | ||
Âlem-i İslâm’ın halâskârı, ehl-i imanın sertâcı, Risale-i Nur’un tercümanı, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine! | Âlem-i İslâm’ın halâskârı, ehl-i imanın sertâcı, Risale-i Nur’un tercümanı, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine! | ||
904. satır: | 892. satır: | ||
Ankara Üniversitesi Nur talebelerinden | Ankara Üniversitesi Nur talebelerinden | ||
İsmail, Salih, Âtıf, Ahmed, Ziya, | '''İsmail, Salih, Âtıf, Ahmed, Ziya,''' | ||
Mehmed, Abdullah | '''Mehmed, Abdullah''' | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Üstad Said Nursî’nin | == Üstad Said Nursî’nin == | ||
== Isparta’da İkametleri == | |||
1953 senesi yaz aylarında Üstad Emirdağı’ndan Isparta’ya geldi. Isparta’da pek çok sadık talebeleri vardı. Daha evvel gönderdiği mektuplarında Isparta’yı taşıyla, toprağıyla mübarek olarak tavsif ediyor ve Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıyla vücud bulan manevî hayatının idamesine en kuvvetli medar, Isparta olduğunu beyan buyuruyordu. Filhakika Isparta, Üstadın bu iltifatına lâyık olduğunu uzun senelerdeki hâdiselerin şehadetiyle ispat etmiş ve göstermiştir. Çünkü Risale-i Nur’un birinci medresesi ve telif yeri olan Barla, Isparta’nın bir nahiyesidir. Risale-i Nur’un büyük mecmuaları burada telif edilmiştir. | 1953 senesi yaz aylarında Üstad Emirdağı’ndan Isparta’ya geldi. Isparta’da pek çok sadık talebeleri vardı. Daha evvel gönderdiği mektuplarında Isparta’yı taşıyla, toprağıyla mübarek olarak tavsif ediyor ve Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıyla vücud bulan manevî hayatının idamesine en kuvvetli medar, Isparta olduğunu beyan buyuruyordu. Filhakika Isparta, Üstadın bu iltifatına lâyık olduğunu uzun senelerdeki hâdiselerin şehadetiyle ispat etmiş ve göstermiştir. Çünkü Risale-i Nur’un birinci medresesi ve telif yeri olan Barla, Isparta’nın bir nahiyesidir. Risale-i Nur’un büyük mecmuaları burada telif edilmiştir. | ||
928. satır: | 915. satır: | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | <nowiki>*</nowiki> * * | ||
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Isparta’daki askerî birlikler için inşa olunan cami-i şerifin temeline ilk harcı koyarken | '''Üstad Bediüzzaman Hazretleri Isparta’daki askerî birlikler için inşa olunan cami-i şerifin temeline ilk harcı koyarken''' | ||
== Isparta’daki Hayatından == | |||
Mahkeme Safahatı | == Muhtelif Safhalar == | ||
'''Mahkeme Safahatı''' | |||
Afyon Mahkemesi tarafından kitaplar serbest bırakılmadan, Malatya Hâdisesi münasebetiyle bazı vilayet ve kasabalarda taharriler yapıldı, mahkemeler açıldı. Ezcümle: Mersin’de, Rize’de, Diyarbakır’da Nurlar ve Nurcular aleyhine dava açıldı; neticede mahkemeler beraet verdi. Birçok vilayetlerde yapılan taharriler ve soruşturmalar ile Nurcular aleyhine umumî bir dava açılması için Isparta Müddeiumumîliği harekete geçti. Sekseni mütecaviz Nur talebesi hakkında iddianame hazırlandı ve dosya sorgu hâkimliğine tevdi edildi. | Afyon Mahkemesi tarafından kitaplar serbest bırakılmadan, Malatya Hâdisesi münasebetiyle bazı vilayet ve kasabalarda taharriler yapıldı, mahkemeler açıldı. Ezcümle: Mersin’de, Rize’de, Diyarbakır’da Nurlar ve Nurcular aleyhine dava açıldı; neticede mahkemeler beraet verdi. Birçok vilayetlerde yapılan taharriler ve soruşturmalar ile Nurcular aleyhine umumî bir dava açılması için Isparta Müddeiumumîliği harekete geçti. Sekseni mütecaviz Nur talebesi hakkında iddianame hazırlandı ve dosya sorgu hâkimliğine tevdi edildi. | ||
948. satır: | 934. satır: | ||
Afyon Mahkemesinin beraet kararından sonra, Isparta Sorgu Hâkimliği de men’-i muhakeme kararı verdi. Böylece Risale-i Nur, birçok adlî süzgeçlerden geçerek umumî ve küllî bir serbestiyet ve hüsn-ü kabule mazhar oldu. | Afyon Mahkemesinin beraet kararından sonra, Isparta Sorgu Hâkimliği de men’-i muhakeme kararı verdi. Böylece Risale-i Nur, birçok adlî süzgeçlerden geçerek umumî ve küllî bir serbestiyet ve hüsn-ü kabule mazhar oldu. | ||
Nurların Neşri | '''Nurların Neşri''' | ||
Anadolu’nun birçok yerlerinde Nurlara hizmet devam etmekle beraber bilhassa Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Urfa medrese-i Nuriyeleri yalnız bulundukları muhitte değil, çok geniş bir sahada hizmet-i imaniyede bulundular. Bu hizmetleri yalnız bir kişi değil, bir merkez değil, yalnız malûm şahıslar değil; hizmet-i Kur’aniye olduğu için pek çok vecihlerde, pek çok zatlar tarafından îfa edildi. İsmi bilinmeyen nice hâlis talebeler, sadık mü’minler, bu hizmet-i kudsiyede çalıştılar, nur-u Muhammedî’nin yayılmasına gayret ettiler. | Anadolu’nun birçok yerlerinde Nurlara hizmet devam etmekle beraber bilhassa Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Urfa medrese-i Nuriyeleri yalnız bulundukları muhitte değil, çok geniş bir sahada hizmet-i imaniyede bulundular. Bu hizmetleri yalnız bir kişi değil, bir merkez değil, yalnız malûm şahıslar değil; hizmet-i Kur’aniye olduğu için pek çok vecihlerde, pek çok zatlar tarafından îfa edildi. İsmi bilinmeyen nice hâlis talebeler, sadık mü’minler, bu hizmet-i kudsiyede çalıştılar, nur-u Muhammedî’nin yayılmasına gayret ettiler. | ||
954. satır: | 940. satır: | ||
Ankara’da üniversiteli talebeler ve muhterem hamiyet-perver zatlar, Risale-i Nur mecmualarını matbaalarda tab ile her tarafa neşrine bilhassa yeni harfle istifadeye muntazır kitlenin ellerine ulaşmasına çalıştılar. Risale-i Nur’un küllî neşriyatını gençliğin, mekteplilerin deruhte etmeleri, bu hususta büyük fedakârlık göstermeleri ise bu millet ve vatan için büyük bir saadet oldu. Çünkü hiçbir şahsî menfaat talep etmeden ve yalnız rıza-yı İlahî için hareket etmeleri; onların, bu asil milletin hakiki evlatları olduğunu gösterdi. | Ankara’da üniversiteli talebeler ve muhterem hamiyet-perver zatlar, Risale-i Nur mecmualarını matbaalarda tab ile her tarafa neşrine bilhassa yeni harfle istifadeye muntazır kitlenin ellerine ulaşmasına çalıştılar. Risale-i Nur’un küllî neşriyatını gençliğin, mekteplilerin deruhte etmeleri, bu hususta büyük fedakârlık göstermeleri ise bu millet ve vatan için büyük bir saadet oldu. Çünkü hiçbir şahsî menfaat talep etmeden ve yalnız rıza-yı İlahî için hareket etmeleri; onların, bu asil milletin hakiki evlatları olduğunu gösterdi. | ||
Üstadın Barla’ya Gidişi | == Üstadın Barla’ya Gidişi == | ||
Üstad, Barla’dan yirmi sene evvel ayrılmış ve o zamana kadar hiç gitmemişti. Barla ile kendi Nurs köyünden ziyade alâkadardı. Çünkü hayat-ı maneviyesi olan Risale-i Nur burada telif edilmeye başlamıştı. Kur’an-ı Hakîm’in hidayet nurlarını temsil eden “Sözler” ve “Mektubat” ve “Lemaat-ı Nuriye” buradan etrafa yayılmıştı. Bu itibarla Barla, Risale-i Nur dershanesinin ilk merkezi idi. | Üstad, Barla’dan yirmi sene evvel ayrılmış ve o zamana kadar hiç gitmemişti. Barla ile kendi Nurs köyünden ziyade alâkadardı. Çünkü hayat-ı maneviyesi olan Risale-i Nur burada telif edilmeye başlamıştı. Kur’an-ı Hakîm’in hidayet nurlarını temsil eden “Sözler” ve “Mektubat” ve “Lemaat-ı Nuriye” buradan etrafa yayılmıştı. Bu itibarla Barla, Risale-i Nur dershanesinin ilk merkezi idi. | ||
düzenleme