Η Ραβδος Του Μωυση
Στον περίεργο αυτό αιώνα, όπως οι πιστοί έχουν έντονη ανάγκη το «Ρισαλέ-ι Νουρ», αυτοί που ασχολούνται με τις θετικές επιστήμες και τη διδασκαλία έχουν ανάγκη την «Ράβδο του Μούσα (Μωυσή)», έτσι και αυτοί οι οποίοι έχουν αποστηθίσει το Κουράν (χάφιζ) και οι θρησκευτικοί λειτουργοί έχουν έντονη ανάγκη το «Ζουλφικάρ» (Το έργο το οποίο αποτελείται από Τα Θαύματα του Μουχάμμεντ και τα Θαύματα του Κουράν).
Ναι, για παράδειγμα στα περισσότερα εδάφια όπου αναφέρονται στην θαυματουργικότητα του Κουράν και έχουν γίνει λόγος υποψίας και αντίρρησης, σε αυτά τα ίδια ακριβώς σημεία έχουν αποδειχθεί και οι αναλαμπές της θαυματουργικότητας Του και τα όμορφα ευφυολογήματα Του.
Εκ μέρους όλων των μαθητών του Ρισαλέ-ι Νουρ
Σαḯντ Νουρσί
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Madem Risale-i Nur, makine ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur’a yapışıyorlar. Elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:
Risale-i Nur’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemalât-ı insaniyeye ve sanatın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise Kur’an ile barışıktır. Belki Kur’an’ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.
İkinci kısım felsefe ise dalalete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile olduğu gibi sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalaleti netice verdiğinden ve sihir gibi hârikalarıyla Kur’an’ın mu’cizekâr hakikatleriyle muaraza ettiği için Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı muvazenelerle felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektepliler, Risale-i Nur’a itirazsız çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.
Fakat gizli münafıklar nasıl ki bir kısım hocaları bütün bütün manasız ve haksız bir tarzda, ehl-i medresenin ve hocaların hakiki malı olan Risale-i Nur aleyhinde istimal ettikleri gibi; bazı felsefecilerin enaniyet-i ilmiyelerini tahrik edip Nurlar aleyhinde istimal etmek ihtimaline binaen, bu hakikat Asâ-yı Musa ve Zülfikar mecmuaları başında yazılsa münasip olur.
Said Nursî
İmam-ı Ali (radıyallahu anh) “Celcelutiye”sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur’dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini, Yirmi Sekizinci Lem’a ile Sekizinci Şuâ tam ispat etmişler. Ve İmam-ı Ali (radıyallahu anh) Risale-i Nur’un en son risalesini Celcelutiye’de وَ اس۟مُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّل۟مَةُ ان۟جَلَت۟ fıkrasıyla haber veriyor.
Biz bir iki sene evvel Âyetü’l-Kübra’yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi altmış dörtte (miladî 1948) telifçe Risale-i Nur’un tamam olması ve bu cümle-i Aleviyenin mealini yani karanlığı dağıtacak, asâ-yı Musa (as) gibi ışık verecek, sihirleri iptal edecek bir risaleden haber vermesi ve bu mecmuanın “Meyve” kısmı bir müdafaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi “Hüccetler” kısmı da Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve takdire mecbur etmesi ve istikbaldeki zulmetleri izale edeceğine çok emareler bulunması ve asâ-yı Musa (as) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mu’cizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son mecmua dahi “Meyve” on bir mesele-i nuraniyesi ve “Hüccetullahi’l-Bâliğa” kısmı on bir hüccet-i kātıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki: İmam-ı Ali radıyallahu anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu Asâ-yı Musa ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkârane haber veriyor.
Said Nursî
Asâ-yı Musa’dan Birinci Kısım
DENİZLİ HAPSİNİN BİR MEYVESİ
Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nur’un bir müdafaanamesidir. Ve bu hapsimizde hakiki müdafaanamemiz dahi budur. Çünkü yalnız buna çalışıyoruz.
Bu risale, Denizli Hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki cuma gününün mahsulüdür.
Said Nursî
Meyve Risalesi
Asâ-yı Musa’dan İkinci Kısım
HÜCCETULLAHİ’L-BÂLİĞA RİSALESİ
On Bir Hüccet-i İmaniyedir
Bu risaleyi Ankara Ehl-i Vukufu çok takdir ettikleri gibi; bu defa da beraetimize ehemmiyetli bir sebep ve küfr-ü mutlakı kıran en keskin ve yüksek ve kuvvetli bir hüccet-i kātıa ve bürhan-ı bâhirdir.
Said Nursî
Birinci Hüccet-i İmâniye (Âyetü'l-Kübrâ)
İkinci Hüccet-i İmâniye (Otuz İkinci Söz'ün 1. Mevkıfı)
Üçüncü Hüccet-i İmâniye (Yirmi Üçüncü Lem'a)
Dördüncü Hüccet-i İmâniye (Otuzuncu Lem’a’nın İkinci Nüktesi)
Beşinci Hüccet-i İmâniye (Otuzuncu Lem’a’nın Üçüncü Nüktesi)
Altıncı Hüccet-i İmâniye (Onuncu Söz'ün Dokuzuncu Hakikati)
Yedinci Hüccet-i İmâniye (Otuz Üçüncü Mektup'un On Yedinci Penceresi)
Sekizinci Hüccet-i İmâniye (Münâcat)
Dokuzuncu Hüccet-i İmâniye (Dokuzuncu Şuâ'nın Mukaddime-i Haşriyesi)
Onuncu Hüccet-i İmâniye (Yirminci Mektup)
On Birinci Hüccet-i İmâniye (Yirmi İkinci Söz'ün Birinci Makamı)