Shkopi i Musait

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    20.56, 15 Ekim 2024 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 168165 numaralı sürüm ("Me Emrin e Tij të Cilit i takon Lavdërimi “Dhe s’ka gjë që të mos e lëvdojë lartësinë e Tij”. Paqja, mëshira dhe bekimet e Zotit qofshin mbi ju gjithmonë e përherë!" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)


    Me Emrin e Tij të Cilit i takon Lavdërimi

    Ashtu siç kanë nevojë besimtarët dhe mësuesit e shkollave moderne, në këtë shekull të çuditshëm, për koleksionin “Shkopi i Musait” po ashtu dijetarët dhe hafizët e Kuranit Kerim kanë nevojë të madhe për koleksionin “Dhul Fikar”.

    Sepse në trajtesën mbi mrekullitë e Kuranit, për shembull, shumë vërsete, të cilët patën qenë zbuluar para dyshimeve dhe kundërshtimeve, janë treguar se përmbajnë shkreptimat e mrekullisë dhe shumë pika të holla e të larta.

    Në emrin e të gjithë studentëve të Risale-i Nurit.

    Said Nursi


    Me Emrin e Tij të Cilit i takon Lavdërimi

    “Dhe s’ka gjë që të mos e lëvdojë lartësinë e Tij”.

    Paqja, mëshira dhe bekimet e Zotit qofshin mbi ju gjithmonë e përherë!

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Madem Risale-i Nur, makine ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur’a yapışıyorlar. Elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:

    Risale-i Nur’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemalât-ı insaniyeye ve sanatın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise Kur’an ile barışıktır. Belki Kur’an’ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.

    İkinci kısım felsefe ise dalalete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile olduğu gibi sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalaleti netice verdiğinden ve sihir gibi hârikalarıyla Kur’an’ın mu’cizekâr hakikatleriyle muaraza ettiği için Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı muvazenelerle felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektepliler, Risale-i Nur’a itirazsız çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.

    Fakat gizli münafıklar nasıl ki bir kısım hocaları bütün bütün manasız ve haksız bir tarzda, ehl-i medresenin ve hocaların hakiki malı olan Risale-i Nur aleyhinde istimal ettikleri gibi; bazı felsefecilerin enaniyet-i ilmiyelerini tahrik edip Nurlar aleyhinde istimal etmek ihtimaline binaen, bu hakikat Asâ-yı Musa ve Zülfikar mecmuaları başında yazılsa münasip olur.

    Said Nursî


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    İmam-ı Ali (radıyallahu anh) “Celcelutiye”sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur’dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini, Yirmi Sekizinci Lem’a ile Sekizinci Şuâ tam ispat etmişler. Ve İmam-ı Ali (radıyallahu anh) Risale-i Nur’un en son risalesini Celcelutiye’de وَ اس۟مُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّل۟مَةُ ان۟جَلَت۟ fıkrasıyla haber veriyor.

    Biz bir iki sene evvel Âyetü’l-Kübra’yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi altmış dörtte (miladî 1948) telifçe Risale-i Nur’un tamam olması ve bu cümle-i Aleviyenin mealini yani karanlığı dağıtacak, asâ-yı Musa (as) gibi ışık verecek, sihirleri iptal edecek bir risaleden haber vermesi ve bu mecmuanın “Meyve” kısmı bir müdafaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi “Hüccetler” kısmı da Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve takdire mecbur etmesi ve istikbaldeki zulmetleri izale edeceğine çok emareler bulunması ve asâ-yı Musa (as) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mu’cizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son mecmua dahi “Meyve” on bir mesele-i nuraniyesi ve “Hüccetullahi’l-Bâliğa” kısmı on bir hüccet-i kātıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki: İmam-ı Ali radıyallahu anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu Asâ-yı Musa ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkârane haber veriyor.

    Said Nursî

    Asâ-yı Musa’dan Birinci Kısım

    DENİZLİ HAPSİNİN BİR MEYVESİ

    Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nur’un bir müdafaanamesidir. Ve bu hapsimizde hakiki müdafaanamemiz dahi budur. Çünkü yalnız buna çalışıyoruz.

    Bu risale, Denizli Hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki cuma gününün mahsulüdür.

    Said Nursî


    Meyve Risalesi

    Asâ-yı Musa’dan İkinci Kısım

    HÜCCETULLAHİ’L-BÂLİĞA RİSALESİ

    On Bir Hüccet-i İmaniyedir

    Bu risaleyi Ankara Ehl-i Vukufu çok takdir ettikleri gibi; bu defa da beraetimize ehemmiyetli bir sebep ve küfr-ü mutlakı kıran en keskin ve yüksek ve kuvvetli bir hüccet-i kātıa ve bürhan-ı bâhirdir.

    Said Nursî


    Birinci Hüccet-i İmâniye (Âyetü'l-Kübrâ)

    İkinci Hüccet-i İmâniye (Otuz İkinci Söz'ün 1. Mevkıfı)

    Üçüncü Hüccet-i İmâniye (Yirmi Üçüncü Lem'a)

    Dördüncü Hüccet-i İmâniye (Otuzuncu Lem’a’nın İkinci Nüktesi)

    Beşinci Hüccet-i İmâniye (Otuzuncu Lem’a’nın Üçüncü Nüktesi)

    Altıncı Hüccet-i İmâniye (Onuncu Söz'ün Dokuzuncu Hakikati)

    Yedinci Hüccet-i İmâniye (Otuz Üçüncü Mektup'un On Yedinci Penceresi)

    Dokuzuncu Hüccet-i İmâniye (Dokuzuncu Şuâ'nın Mukaddime-i Haşiyesi)

    Onuncu Hüccet-i İmâniye (Yirminci Mektup)

    On Birinci Hüccet-i İmâniye (Yirmi İkinci Söz'ün Birinci Makamı)


    Mektuplar

    Dua