İçeriğe atla

Sekizinci Şuâ: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
<languages/>
<translate>
= Sekizinci Şuâ =
= Sekizinci Şuâ =


== ÜÇÜNCÜ BİR KERAMET-İ ALEVİYE ==
== ÜÇÜNCÜ BİR KERAMET-İ ALEVİYE ==
'''Bir İfade-i Meram'''
'''Bir İfade-i Meram'''


17. satır: 20. satır:


== BİRİNCİSİ ==
== BİRİNCİSİ ==
Risale-i Nur’a tasrih eden تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً fıkrasından sonra Süryanî lisanıyla esma-i hüsnadan istimdad ve suver-i Kur’aniye ile bir münâcat yapıyor. Tam otuz üç surelerle öyle garib ve manidar bir tarzda zikrediyor ki bir kısım sırları ve gaybî haberleri dahi bildirmek istediği anlaşılıyor. Ben sıkıntılı bir zamanda İmam-ı Ali’nin radıyallahu anh Âyetü’l-Kübra namını verdiği Yedinci Şuâ’yı bitirdiğim aynı vakitte –itikadımca bana acele bir mükâfat ve bir ücret olarak– geceleyin Celcelutiye’yi okudum. Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi:
Risale-i Nur’a tasrih eden تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً fıkrasından sonra Süryanî lisanıyla esma-i hüsnadan istimdad ve suver-i Kur’aniye ile bir münâcat yapıyor. Tam otuz üç surelerle öyle garib ve manidar bir tarzda zikrediyor ki bir kısım sırları ve gaybî haberleri dahi bildirmek istediği anlaşılıyor. Ben sıkıntılı bir zamanda İmam-ı Ali’nin radıyallahu anh Âyetü’l-Kübra namını verdiği Yedinci Şuâ’yı bitirdiğim aynı vakitte –itikadımca bana acele bir mükâfat ve bir ücret olarak– geceleyin Celcelutiye’yi okudum. Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi:


37. satır: 41. satır:
Hem şakk-ı kamer mu’cizesini münkirlere karşı kuvvetli deliller ile ispat eden Mi’rac Risalesi’nin zeyli bulunan '''Şakk-ı Kamer Risalesi''' namında otuz birinci mertebenin âhirinde olan o risaleye, Hazret-i İmam-ı Ali (ra) şakk-ı kameri nass-ı sarîh ile zikreden Sure-i اِق۟تَرَبَتِ السَّاعَةُ وَ ان۟شَقَّ ال۟قَمَرُ den iktibas ederek otuz birinci mertebenin akabinde zikredilen وَ بِاِق۟تَرَبَت۟ لِىَ ال۟اُمُورُ تَقَرَّبَت۟ fıkrasıyla sarahate yakın işaret eder.
Hem şakk-ı kamer mu’cizesini münkirlere karşı kuvvetli deliller ile ispat eden Mi’rac Risalesi’nin zeyli bulunan '''Şakk-ı Kamer Risalesi''' namında otuz birinci mertebenin âhirinde olan o risaleye, Hazret-i İmam-ı Ali (ra) şakk-ı kameri nass-ı sarîh ile zikreden Sure-i اِق۟تَرَبَتِ السَّاعَةُ وَ ان۟شَقَّ ال۟قَمَرُ den iktibas ederek otuz birinci mertebenin akabinde zikredilen وَ بِاِق۟تَرَبَت۟ لِىَ ال۟اُمُورُ تَقَرَّبَت۟ fıkrasıyla sarahate yakın işaret eder.


Malûmdur ki Risale-i Nur başta otuz üç adet Sözlerdir ve Sözler namıyla yâd edilir. Fakat Otuz Üçüncü Söz müstakil değil belki otuz üç adet Mektubattan ibarettir ve Mektubat namıyla zikredilir. Sonra Otuz Birinci Mektup dahi müstakil değil belki otuz bir adet Lem’alardan mürekkebdir ve Lem’alar adı ile müştehirdir. Sonra Otuz Birinci Lem’a dahi müstakil olmamış, o da inşâallah otuz bir adet Şuâlardan mürekkeb olacak. El-Âyetü’l-Kübra Yedinci ve bu risale Sekizinci Şuâlarıdır. Demek Sözler’in hâtimesi Otuz İkinci Söz’dür. Hem Risale-i Nur’un yıldızları içinde bir güneş hükmünde şakirdlerince telakki edilen '''Otuz İkinci Söz''' namındaki üç mevkıflı risale-i hârika ve câmia ve Sözler’in bir cihette hâtimesi ve cem’iyetli neticesi olan o risaleye Hazret-i İmam-ı Ali (ra) onun fevkalâde ehemmiyetini ve câmiiyetini göstermek için Kur’an’ın çok sureleriyle birden Otuz İkinci Mertebe’de
Malûmdur ki Risale-i Nur başta otuz üç adet Sözlerdir ve Sözler namıyla yâd edilir. Fakat Otuz Üçüncü Söz müstakil değil belki otuz üç adet Mektubattan ibarettir ve Mektubat namıyla zikredilir. Sonra Otuz Birinci Mektup dahi müstakil değil belki otuz bir adet Lem’alardan mürekkebdir ve Lem’alar adı ile müştehirdir. Sonra Otuz Birinci Lem’a dahi müstakil olmamış, o da inşâallah otuz bir adet Şuâlardan mürekkeb olacak. El-Âyetü’l-Kübra Yedinci ve bu risale Sekizinci Şuâlarıdır. Demek Sözler’in hâtimesi Otuz İkinci Söz’dür. Hem Risale-i Nur’un yıldızları içinde bir güneş hükmünde şakirdlerince telakki edilen '''Otuz İkinci Söz''' namındaki üç mevkıflı risale-i hârika ve câmia ve Sözler’in bir cihette hâtimesi ve cem’iyetli neticesi olan o risaleye Hazret-i İmam-ı Ali (ra) onun fevkalâde ehemmiyetini ve câmiiyetini göstermek için Kur’an’ın çok sureleriyle birden Otuz İkinci Mertebe’de وَ بِسُوَرِ ال۟قُر۟اٰنِ حِز۟بًا وَ اٰيَةً kasemiyle Otuz İkinci Mertebe’de bulunan o câmi’ risaleye işaret eder.
 
وَ بِسُوَرِ ال۟قُر۟اٰنِ حِز۟بًا وَ اٰيَةً kasemiyle Otuz İkinci Mertebe’de bulunan o câmi’ risaleye işaret eder.


Risale-i Nur’un '''Otuz Üçüncü Söz'''’ü ise bundan evvel beyan ettiğimiz gibi otuz üç adet mektuplardan ibaret ve Mektubat namında otuz üç kitap ve yüzden ziyade risalelerdir. İşte Hazret-i İmam-ı Ali (ra) otuz üçüncü mertebede ve kaseminde Otuz Üçüncü Söz’ün eczaları olan o yüz on kitap ve mektubata birden işaret etmek için yüz on semavî suhuf namında yüz on muhtasar kitaplar ve o büyük mukaddes kitaplardan istimdad manasında olan şu:
Risale-i Nur’un '''Otuz Üçüncü Söz'''’ü ise bundan evvel beyan ettiğimiz gibi otuz üç adet mektuplardan ibaret ve Mektubat namında otuz üç kitap ve yüzden ziyade risalelerdir. İşte Hazret-i İmam-ı Ali (ra) otuz üçüncü mertebede ve kaseminde Otuz Üçüncü Söz’ün eczaları olan o yüz on kitap ve mektubata birden işaret etmek için yüz on semavî suhuf namında yüz on muhtasar kitaplar ve o büyük mukaddes kitaplardan istimdad manasında olan şu:


وَاَس۟ئَلُكَ يَا مَو۟لَاىَ بِفَض۟لِكَ الَّذٖى ۝ عَلٰى كُلِّ مَا اَن۟زَل۟تَ كُت۟بًا تَفَضَّلَت۟
وَاَس۟ئَلُكَ يَا مَو۟لَاىَ بِفَض۟لِكَ الَّذٖى ۝ عَلٰى كُلِّ مَا اَن۟زَل۟تَ كُت۟بًا تَفَضَّلَت۟ kelâmıyla işaret eder.
 
kelâmıyla işaret eder.


Malûmdur ki ilm-i belâgatta ve fenn-i beyanda uzak ve gizli manalara delâlet etmek için karine tabir ettikleri emarelerden ve münasebetlerden birisi bulunsa uzak bir mana ve gizli ve işarî olan bir mefhum, karinenin kuvvetine göre sarîh ve zâhir manası gibi kabul edilir. İşte bu kaideye binaen, bu işarî manaların her birisine müteaddid karineler, emareler bulunduğu gibi sair arkadaşları da ona karineler olur. Risale-i Nur’un mecmuundan haber veren sarîh fıkralar dahi her birisine kuvvetli bir karinedir.
Malûmdur ki ilm-i belâgatta ve fenn-i beyanda uzak ve gizli manalara delâlet etmek için karine tabir ettikleri emarelerden ve münasebetlerden birisi bulunsa uzak bir mana ve gizli ve işarî olan bir mefhum, karinenin kuvvetine göre sarîh ve zâhir manası gibi kabul edilir. İşte bu kaideye binaen, bu işarî manaların her birisine müteaddid karineler, emareler bulunduğu gibi sair arkadaşları da ona karineler olur. Risale-i Nur’un mecmuundan haber veren sarîh fıkralar dahi her birisine kuvvetli bir karinedir.


== İKİNCİ REMİZ ==
== İKİNCİ REMİZ ==
Kur’an’ın El-Âyetü’l-Kübra’sı olan


تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّب۟عُ وَال۟اَر۟ضُ وَ مَن۟ فٖيهِنَّوَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ
Kur’an’ın El-Âyetü’l-Kübra’sı olanتُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّب۟عُ وَال۟اَر۟ضُ وَ مَن۟ فٖيهِنَّوَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ nin hakikat-i kübrasını ve tefsir-i ekberini gösteren ve ramazan-ı şerifin ilhamî bir hediyesi bulunan '''Yedinci Şuâ Risalesi'''’ne Hazret-i İmam-ı Ali (ra) Mektubat’a işaretten sonra Lem’alar’a işaret içinde Şuâlar’a bakarak وَ بِال۟اٰيَةِ ال۟كُب۟رٰى اَمِنّٖى مِنَ ال۟فَجَت۟ deyip ilm-i belâgatça “müstetbeatü’t-terakib” ve “maârîzu’l-kelâm” denilen mana-yı zâhirînin tebaiyetiyle ve perdesinin arkasıyla müteaddid karinelerin kuvvetine göre işaret eder. Ve o acib ve yüksek ve tevhidin hüccetü’l-kübrası ve El-Âyetü’l-Kübra’nın bir alâmet-i kübrası ve bir tefsir-i a’zamı olan risaleye “Âyetü’l-Kübra” namını veriyor. Ve o namla hem menbaı olan '''Âyetü’l-Kübra'''’nın azametini hem bu Yedinci Şuâ olan vahdaniyetin ve tevhidin bürhan-ı a’zamının fevkalâde kuvvetini ilan eder, haber verir.
 
nin hakikat-i kübrasını ve tefsir-i ekberini gösteren ve ramazan-ı şerifin ilhamî bir hediyesi bulunan '''Yedinci Şuâ Risalesi'''’ne Hazret-i İmam-ı Ali (ra) Mektubat’a işaretten sonra Lem’alar’a işaret içinde Şuâlar’a bakarak وَ بِال۟اٰيَةِ ال۟كُب۟رٰى اَمِنّٖى مِنَ ال۟فَجَت۟ deyip ilm-i belâgatça “müstetbeatü’t-terakib” ve “maârîzu’l-kelâm” denilen mana-yı zâhirînin tebaiyetiyle ve perdesinin arkasıyla müteaddid karinelerin kuvvetine göre işaret eder. Ve o acib ve yüksek ve tevhidin hüccetü’l-kübrası ve El-Âyetü’l-Kübra’nın bir alâmet-i kübrası ve bir tefsir-i a’zamı olan risaleye “Âyetü’l-Kübra” namını veriyor. Ve o namla hem menbaı olan '''Âyetü’l-Kübra'''’nın azametini hem bu Yedinci Şuâ olan vahdaniyetin ve tevhidin bürhan-ı a’zamının fevkalâde kuvvetini ilan eder, haber verir.


Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) bu büyük iltifatına, bu risalenin liyakatine her kimin bir şüphesi varsa gelsin bir defa o risaleyi okusun. Eğer evet lâyıktır, demezse bana tuh desin!
Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) bu büyük iltifatına, bu risalenin liyakatine her kimin bir şüphesi varsa gelsin bir defa o risaleyi okusun. Eğer evet lâyıktır, demezse bana tuh desin!
62. satır: 59. satır:
Hem hakaik-i imaniyeyi, ilm-i kelâmdan ve medreseden öğrenmek çok zamana muhtaç bulunduğundan bu zamanda o kapı dahi kapandı. Hem çabuk hem herkes anlayacak bir tarzda en derin hakikatleri talim eden Risale-i Nur, elbette İmam-ı Ali radıyallahu anhın bu iltifatına lâyıktır.
Hem hakaik-i imaniyeyi, ilm-i kelâmdan ve medreseden öğrenmek çok zamana muhtaç bulunduğundan bu zamanda o kapı dahi kapandı. Hem çabuk hem herkes anlayacak bir tarzda en derin hakikatleri talim eden Risale-i Nur, elbette İmam-ı Ali radıyallahu anhın bu iltifatına lâyıktır.


Hem İmam-ı Ali (ra) onuncu mertebe-i ta’dadında onuncu sure olarak ve kıyamet ve Leyle-i Berata bakan
Hem İmam-ı Ali (ra) onuncu mertebe-i ta’dadında onuncu sure olarak ve kıyamet ve Leyle-i Berata bakan وَبِسُورَةِ الدُّخَانِ فٖيهَا سِرًّا قَد۟ اُح۟كِمَت۟ deyip mana-yı işarîsiyle Onuncu Söz namında ve mertebesinde olan '''Haşir Risalesi'''’ne işaretle beraber o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduğunu ve o zamanın dumanlı karanlıklarını izale eden bir Leyle-i Beratın bir kandili hükmünde bulunmasına ve haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan hem Leyle-i Beratın senevî olarak hikmetli tefrik ve taksim-i umûr noktalarıyla ve başka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor.
 
وَبِسُورَةِ الدُّخَانِ فٖيهَا سِرًّا قَد۟ اُح۟كِمَت۟ deyip mana-yı işarîsiyle Onuncu Söz namında ve mertebesinde olan '''Haşir Risalesi'''’ne işaretle beraber o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduğunu ve o zamanın dumanlı karanlıklarını izale eden bir Leyle-i Beratın bir kandili hükmünde bulunmasına ve haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan hem Leyle-i Beratın senevî olarak hikmetli tefrik ve taksim-i umûr noktalarıyla ve başka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor.


Evet Onuncu Söz, çok ehemmiyetli bir belayı def’etti. Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve Harb-i Umumî sarsıntısı vaktinde haşri inkâr eden münafıklar, fırsat bulup çok yerlerde zehirli fikirlerini izhara başladıkları bir zamanda, Onuncu Söz çıktı ve tabedildi. Bin nüshası etrafa yayıldı. Onu gören herkes kemal-i iştiyak ve merakla okudu. Zındıkların kâfirane fikirlerini tam kırdı ve onları susturdu. İmam-ı Ali radıyallahu anhın bu takdirine liyakatini ispat etti. Kimin şüphesi varsa gelsin onu dikkatle okusun, haşrin ne kadar kuvvetli bir bürhanı olduğunu görsün.
Evet Onuncu Söz, çok ehemmiyetli bir belayı def’etti. Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve Harb-i Umumî sarsıntısı vaktinde haşri inkâr eden münafıklar, fırsat bulup çok yerlerde zehirli fikirlerini izhara başladıkları bir zamanda, Onuncu Söz çıktı ve tabedildi. Bin nüshası etrafa yayıldı. Onu gören herkes kemal-i iştiyak ve merakla okudu. Zındıkların kâfirane fikirlerini tam kırdı ve onları susturdu. İmam-ı Ali radıyallahu anhın bu takdirine liyakatini ispat etti. Kimin şüphesi varsa gelsin onu dikkatle okusun, haşrin ne kadar kuvvetli bir bürhanı olduğunu görsün.


Hem Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh on dokuzuncu sure olarak Suretü’n-Nur’u
Hem Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh on dokuzuncu sure olarak Suretü’n-Nur’u بِسِرِّ حَوَامٖيمِ ال۟كِتَابِ جَمٖيعِهَا ۝ عَلَي۟كَ بِفَض۟لِ النُّورِ يَا نُورُ اُق۟سِمَت۟ fıkrasıyla zikrederek pek muhtasar olan '''On Dokuzuncu Söz'''’e ve pek mükemmel bulunan '''On Dokuzuncu Mektup'''’a işaret için nur lafzını tekrar etmekle mektupların mertebesi, yani On Dördüncü Mektup noksan kalmasına îmaen Sure-i Nur’u on beşincide yine zikretmesiyle gayet latîf ve müdakkikane haber veriyor. Ve o iki risaleleri Risale-i Nur’un büyük nurları olduklarını bildiriyor. Evet, risalet-i Muhammediye aleyhissalâtü vesselâma dair olan On Dokuzuncu Söz hem üç cihetle kerametli ve hârika olan On Dokuzuncu Mektup elhak Risale-i Nur’un en parlak birer nurudurlar.
 
بِسِرِّ حَوَامٖيمِ ال۟كِتَابِ جَمٖيعِهَا ۝ عَلَي۟كَ بِفَض۟لِ النُّورِ يَا نُورُ اُق۟سِمَت۟
 
fıkrasıyla zikrederek pek muhtasar olan '''On Dokuzuncu Söz'''’e ve pek mükemmel bulunan '''On Dokuzuncu Mektup'''’a işaret için nur lafzını tekrar etmekle mektupların mertebesi, yani On Dördüncü Mektup noksan kalmasına îmaen Sure-i Nur’u on beşincide yine zikretmesiyle gayet latîf ve müdakkikane haber veriyor. Ve o iki risaleleri Risale-i Nur’un büyük nurları olduklarını bildiriyor. Evet, risalet-i Muhammediye aleyhissalâtü vesselâma dair olan On Dokuzuncu Söz hem üç cihetle kerametli ve hârika olan On Dokuzuncu Mektup elhak Risale-i Nur’un en parlak birer nurudurlar.


Ve Âişe-i Sıddıka radıyallahu anhânın beraeti münasebetiyle, âyet-i Nur’un مَثَلُ نُورِهٖ kelimesindeki zamir, üç vecihten birisi ile Muhammed aleyhissalâtü vesselâma râci olmak haysiyetiyle Sure-i Nur Zat-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâm ile ziyade alâkadar bulunduğundan, o sure ile risalet-i Muhammediye aleyhissalâtü vesselâmı ispat eden o iki risaleye iki nur lafzıyla belki üç nur kelimeleriyle yine aynen risalet-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmı ispat eden Mi’rac Risalesi’ne dahi işaret etmiş.
Ve Âişe-i Sıddıka radıyallahu anhânın beraeti münasebetiyle, âyet-i Nur’un مَثَلُ نُورِهٖ kelimesindeki zamir, üç vecihten birisi ile Muhammed aleyhissalâtü vesselâma râci olmak haysiyetiyle Sure-i Nur Zat-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâm ile ziyade alâkadar bulunduğundan, o sure ile risalet-i Muhammediye aleyhissalâtü vesselâmı ispat eden o iki risaleye iki nur lafzıyla belki üç nur kelimeleriyle yine aynen risalet-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmı ispat eden Mi’rac Risalesi’ne dahi işaret etmiş.
79. satır: 70. satır:


== ÜÇÜNCÜ REMİZ ==
== ÜÇÜNCÜ REMİZ ==
Yirmi Sekizinci Lem’a’da izah ve ispat edilen
تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً ۝ تُقَادُ سِرَاجُ السُّر۟جِ سِرًّا تَنَوَّرَت۟
بِنُورِ جَلَالٍ بَازِخٍ وَ شَرَن۟طَخٍ ۝ بِقُدُّوسِ بَر۟كُوتٍ بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟


fıkralarıyla Risale-i Nur’un üç ehemmiyetli vaziyetini haber veriyor. Bu fıkraların sarahate yakın bir surette hem cifir hem mana cihetiyle Risale-i Nur’a işaretini On Sekizinci Lem’a’da izahına binaen, burada ise orada zikredilmeyen ve İmam-ı Ali radıyallahu anhın nazar-ı dikkatini celbeden yalnız üç sırrı beyan edilecek:
Yirmi Sekizinci Lem’a’da izah ve ispat edilen تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً ۝ تُقَادُ سِرَاجُ السُّر۟جِ سِرًّا تَنَوَّرَت۟ بِنُورِ جَلَالٍ بَازِخٍ وَ شَرَن۟طَخٍ ۝ بِقُدُّوسِ بَر۟كُوتٍ بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ fıkralarıyla Risale-i Nur’un üç ehemmiyetli vaziyetini haber veriyor. Bu fıkraların sarahate yakın bir surette hem cifir hem mana cihetiyle Risale-i Nur’a işaretini On Sekizinci Lem’a’da izahına binaen, burada ise orada zikredilmeyen ve İmam-ı Ali radıyallahu anhın nazar-ı dikkatini celbeden yalnız üç sırrı beyan edilecek:


'''Birincisi:''' İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir suretinde gezdirmeye lâyık olan Risale-i Nur, maatteessüf gayet gizli, perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına işareten İmam-ı Ali radıyallahu anh, iki defa سِرًّا بَيَانَةً ve سِرًّا تَنَوَّرَت۟ kelimeleriyle سِرًّا yani yalnız gizli intişar edebilir. Müteaccibane haber veriyor.
'''Birincisi:''' İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir suretinde gezdirmeye lâyık olan Risale-i Nur, maatteessüf gayet gizli, perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına işareten İmam-ı Ali radıyallahu anh, iki defa سِرًّا بَيَانَةً ve سِرًّا تَنَوَّرَت۟ kelimeleriyle سِرًّا yani yalnız gizli intişar edebilir. Müteaccibane haber veriyor.
91. satır: 77. satır:
'''İkincisi:''' Risale-i Nur, ism-i a’zam cilvesiyle ve ism-i Rahîm ve Hakîm’in tecellisiyle zuhur ettiğinden imtiyazlı hâssası اَللّٰهُ اَك۟بَرُ den iktibasen celal ve kibriya ve بِس۟مِ اللّٰهِ الرَّح۟مٰنِ الرَّحٖيمِ den istifazaten merhamet ve şefkat وَ هُوَ ال۟عَزٖيزُ ال۟حَكٖيمُ den istifadeten hikmet ve intizamın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlardır. Sair meşreplerdeki aşk yerinde, '''Risale-i Nur’un meşrebinde müştakane şefkattir ve re’fetkârane muhabbettir.'''
'''İkincisi:''' Risale-i Nur, ism-i a’zam cilvesiyle ve ism-i Rahîm ve Hakîm’in tecellisiyle zuhur ettiğinden imtiyazlı hâssası اَللّٰهُ اَك۟بَرُ den iktibasen celal ve kibriya ve بِس۟مِ اللّٰهِ الرَّح۟مٰنِ الرَّحٖيمِ den istifazaten merhamet ve şefkat وَ هُوَ ال۟عَزٖيزُ ال۟حَكٖيمُ den istifadeten hikmet ve intizamın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlardır. Sair meşreplerdeki aşk yerinde, '''Risale-i Nur’un meşrebinde müştakane şefkattir ve re’fetkârane muhabbettir.'''


Nasıl ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) sarîh bir surette Siracünnur’un tarih-i telifini ve tekemmül zamanını ve meşhur ismini تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkrasıyla haber vermiş. Öyle de
Nasıl ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) sarîh bir surette Siracünnur’un tarih-i telifini ve tekemmül zamanını ve meşhur ismini تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkrasıyla haber vermiş. Öyle de بِنُورِ جَلَالٍ بَازِخٍ وَ شَرَن۟طَخٍ ... اِلٰى اٰخِرِ fıkrasıyla da Siracünnur’un esaslarından haber veriyor. Çünkü جَلَالٍ بَازِخٍ izzet, azamet ve celal ve kibriyadır. شَرَن۟طَخٍ Süryanîce Rauf ve بَر۟كُوتٍ Rahîm’dir.
 
بِنُورِ جَلَالٍ بَازِخٍ وَ شَرَن۟طَخٍ ... اِلٰى اٰخِرِ
 
fıkrasıyla da Siracünnur’un esaslarından haber veriyor. Çünkü جَلَالٍ بَازِخٍ izzet, azamet ve celal ve kibriyadır. شَرَن۟طَخٍ Süryanîce Rauf ve بَر۟كُوتٍ Rahîm’dir.


Demek, Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh Siracünnur’u tarif ediyor. Hayatını ve nurunu, kibriya ve azamet ve re’fet ve rahîmiyetten alıyor diye mümtaz hâsiyetini beyan eder.
Demek, Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh Siracünnur’u tarif ediyor. Hayatını ve nurunu, kibriya ve azamet ve re’fet ve rahîmiyetten alıyor diye mümtaz hâsiyetini beyan eder.
105. satır: 87. satır:
Lillahi’l-hamd Siracünnur’un El-Âyetü’l-Kübra’sı gibi çok risaleleri var. Her biri kuvvetli birer lamba hükmünde sırat-ı müstakimi gösterip İmam-ı Ali radıyallahu anhın haberini tasdik ettiriyorlar.
Lillahi’l-hamd Siracünnur’un El-Âyetü’l-Kübra’sı gibi çok risaleleri var. Her biri kuvvetli birer lamba hükmünde sırat-ı müstakimi gösterip İmam-ı Ali radıyallahu anhın haberini tasdik ettiriyorlar.


Bu üçüncü sırrın münasebetiyle aynen بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ gibi bin üç yüz elli dört (1354) tarihine makam-ı cifrîsiyle bakan ve Said’in (ra) iki maruf lakabına remzen ve ismen îma eden ve “Kendini muhafaza et!” emrini veren ve o tarihte herkesten ziyade müteaddid tehlikelere maruz bulunacağını telvih eden “Ercuze”nin âhirlerindeki
Bu üçüncü sırrın münasebetiyle aynen بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ gibi bin üç yüz elli dört (1354) tarihine makam-ı cifrîsiyle bakan ve Said’in (ra) iki maruf lakabına remzen ve ismen îma eden ve “Kendini muhafaza et!” emrini veren ve o tarihte herkesten ziyade müteaddid tehlikelere maruz bulunacağını telvih eden “Ercuze”nin âhirlerindeki فَاس۟ئَل۟ لِمَو۟لَاكَ ال۟عَظٖيمِ الشَّانِ ۝ يَا مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ بِاَن۟ يَقٖيكَ شَرَّ تِل۟كَ ال۟فِت۟نَةِ ۝ وَ شَرَّ كُلِّ كُر۟بَةٍ وَ مِح۟نَةٍ fıkrasıyla diyor: “Yâ Saide’l-Kürdî! Bin üç yüz elli dört (1354) tarihine yetişirsen Mevla-yı Azîminden, o zamanın ve o asrın fitne ve şerlerinden muhafazanı iste ve yalvar.”
 
فَاس۟ئَل۟ لِمَو۟لَاكَ ال۟عَظٖيمِ الشَّانِ ۝ يَا مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ
 
بِاَن۟ يَقٖيكَ شَرَّ تِل۟كَ ال۟فِت۟نَةِ ۝ وَ شَرَّ كُلِّ كُر۟بَةٍ وَ مِح۟نَةٍ
 
fıkrasıyla diyor: “Yâ Saide’l-Kürdî! Bin üç yüz elli dört (1354) tarihine yetişirsen Mevla-yı Azîminden, o zamanın ve o asrın fitne ve şerlerinden muhafazanı iste ve yalvar.”


Evet, On Sekizinci Lem’a’da Birinci Keramet-i Aleviye’nin izahında, Kaside-i Ercuziye’nin Risale-i Nur ve müellifine dair işarat-ı gaybiyesi beyan edilmiş. İsm-i a’zam ve sekine tabir ettiği esma-i sitte-i meşhuruyla daima meşgul olan bir şakirdiyle konuştuğu ve teselli verdiği ve çok emareler ve karinelerle o şakird, Said olduğu ispat edilmiş. Ve orada o şakirdine demiş:
Evet, On Sekizinci Lem’a’da Birinci Keramet-i Aleviye’nin izahında, Kaside-i Ercuziye’nin Risale-i Nur ve müellifine dair işarat-ı gaybiyesi beyan edilmiş. İsm-i a’zam ve sekine tabir ettiği esma-i sitte-i meşhuruyla daima meşgul olan bir şakirdiyle konuştuğu ve teselli verdiği ve çok emareler ve karinelerle o şakird, Said olduğu ispat edilmiş. Ve orada o şakirdine demiş:
123. satır: 99. satır:
Sonra İmam-ı Ali (ra) Sekine ile meşgul olan Said’e (ra) bakar, konuşur. Akabinde يَا مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ der. İki üç yerde kuvvetli işaret ile Said (ra) ismini verdiği şakirdine hitaben “Kendini Sekine ile dua edip muhafazaya çalış!” Yâ-i nidaîden sonra müteaddid karineler ve emareler ile Said var. Demek يَا سَعٖيدُ مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ olur. Bu fıkra nasıl ki مُد۟رِكًا kelimesiyle “El-Kürdî” lakabına hem lafzen hem cifren bakar. Çünkü mimsiz دركًا Kürd kalbidir. Mim ise “lâm” ve “ye”ye tam muvafıktır.
Sonra İmam-ı Ali (ra) Sekine ile meşgul olan Said’e (ra) bakar, konuşur. Akabinde يَا مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ der. İki üç yerde kuvvetli işaret ile Said (ra) ismini verdiği şakirdine hitaben “Kendini Sekine ile dua edip muhafazaya çalış!” Yâ-i nidaîden sonra müteaddid karineler ve emareler ile Said var. Demek يَا سَعٖيدُ مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ olur. Bu fıkra nasıl ki مُد۟رِكًا kelimesiyle “El-Kürdî” lakabına hem lafzen hem cifren bakar. Çünkü mimsiz دركًا Kürd kalbidir. Mim ise “lâm” ve “ye”ye tam muvafıktır.


Öyle de diğer bir ismi olan Bediüzzaman lakabına dahi “ez-zaman” kelimesiyle îma etmekle beraber bin üç yüz elli dört (1354) veya bin üç yüz elli beş (1355) makam-ı cifrîsiyle Said’in (ra) hakikat-i halini ve hilaf-ı âdet vaziyetini ve hıfz ve vikaye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamıyla tabir ve ifade ettiğinden sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da
Öyle de diğer bir ismi olan Bediüzzaman lakabına dahi “ez-zaman” kelimesiyle îma etmekle beraber bin üç yüz elli dört (1354) veya bin üç yüz elli beş (1355) makam-ı cifrîsiyle Said’in (ra) hakikat-i halini ve hilaf-ı âdet vaziyetini ve hıfz ve vikaye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamıyla tabir ve ifade ettiğinden sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ sırrına mazhar olan Risale-i Nur’u alkışlıyor.


بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ sırrına mazhar olan Risale-i Nur’u alkışlıyor.
Malûm olsun ki Celcelutiye’nin esası ve ruhu olan اَل۟قَسَمُ ال۟جَامِعُ وَالدَّع۟وَةُ الشَّرٖيفَةُ وَال۟اِس۟مُ ال۟اَع۟ظَمُ İmam-ı Ali radıyallahu anhın en mühim ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet’in en meşhur ve parlak bir hücceti olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî (ra) diyor ki: “Onlar vahiy ile Peygamber’e (asm) nâzil olduğu vakit İmam-ı Ali’ye (ra) emretti: Yaz! O da yazdı. Sonra nazmetti.” İmam-ı Gazalî (ra) diyor:
 
Malûm olsun ki Celcelutiye’nin esası ve ruhu olan
 
اَل۟قَسَمُ ال۟جَامِعُ وَالدَّع۟وَةُ الشَّرٖيفَةُ وَال۟اِس۟مُ ال۟اَع۟ظَمُ
 
İmam-ı Ali radıyallahu anhın en mühim ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet’in en meşhur ve parlak bir hücceti olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî (ra) diyor ki: “Onlar vahiy ile Peygamber’e (asm) nâzil olduğu vakit İmam-ı Ali’ye (ra) emretti: Yaz! O da yazdı. Sonra nazmetti.” İmam-ı Gazalî (ra) diyor:


اِنَّ هٰذِهِ الدَّع۟وَةَ الشَّرٖيفَةَ وَ ال۟وِف۟قَ ال۟عَظٖيمَ وَ ال۟قَسَمَ ال۟جَامِعَ وَ ال۟اِس۟مَ ال۟اَع۟ظَمَ وَ السِّرَّ ال۟مَك۟نُونَ ال۟مُعَظَّمَ بِلَا شَكٍّ كَن۟زٌ مِن۟ كُنُوزِ الدُّن۟يَا وَ ال۟اٰخِرَةِ
اِنَّ هٰذِهِ الدَّع۟وَةَ الشَّرٖيفَةَ وَ ال۟وِف۟قَ ال۟عَظٖيمَ وَ ال۟قَسَمَ ال۟جَامِعَ وَ ال۟اِس۟مَ ال۟اَع۟ظَمَ وَ السِّرَّ ال۟مَك۟نُونَ ال۟مُعَظَّمَ بِلَا شَكٍّ كَن۟زٌ مِن۟ كُنُوزِ الدُّن۟يَا وَ ال۟اٰخِرَةِ
138. satır: 108. satır:


== DÖRDÜNCÜ REMİZ ==
== DÖRDÜNCÜ REMİZ ==
İmam-ı Ali (ra) Siracünnur’dan haber verdikten sonra yine otuz üç ve bir cihetle otuz iki adet Süryanîce esmayı ta’dad ederken Risale-i Nur’un en kuvvetli en kıymettar olan Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi’ne ve Otuz İkinci Söz’e kuvvetli işaret ettiği gibi sair risalelere de remzen veya îmaen veya telvihen bakar. Evet, Hazret-i İmam-ı Ali (ra) Risale-i Nur’a bakarak Süryanî isimleri dercederek diyor:
İmam-ı Ali (ra) Siracünnur’dan haber verdikten sonra yine otuz üç ve bir cihetle otuz iki adet Süryanîce esmayı ta’dad ederken Risale-i Nur’un en kuvvetli en kıymettar olan Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi’ne ve Otuz İkinci Söz’e kuvvetli işaret ettiği gibi sair risalelere de remzen veya îmaen veya telvihen bakar. Evet, Hazret-i İmam-ı Ali (ra) Risale-i Nur’a bakarak Süryanî isimleri dercederek diyor:


154. satır: 125. satır:
بِبَل۟خٍ وَ سِم۟يَانٍ وَ بَازُوخٍ بَع۟دَهَا (<ref>'''* Hâşiye:''' Haşre dair meşhur Yirmi Dokuzuncu Söz’e, sonra Mi’rac ve zeyli şakk-ı kamere bakar. </ref>*) ۝ بِذَي۟مُوخٍ اَش۟مُوخٍ بِهِ ال۟كَو۟نُ عُمِّرَت۟
بِبَل۟خٍ وَ سِم۟يَانٍ وَ بَازُوخٍ بَع۟دَهَا (<ref>'''* Hâşiye:''' Haşre dair meşhur Yirmi Dokuzuncu Söz’e, sonra Mi’rac ve zeyli şakk-ı kamere bakar. </ref>*) ۝ بِذَي۟مُوخٍ اَش۟مُوخٍ بِهِ ال۟كَو۟نُ عُمِّرَت۟


بِشَل۟مَخَتٍ اِق۟بَل۟ دُعَائٖى
بِشَل۟مَخَتٍ اِق۟بَل۟ دُعَائٖى diye dua ile hatmeder.
 
diye dua ile hatmeder.
 
Hazret-i İmam-ı Ali (ra) başta sarahat ile haber verdiği Risale-i Nur’u, Siracünnur ve Siracüssürc namıyla birinci mertebede aşikâr onu gösterip ta’dad ederken tâ yirmi beşe geldiği vakit
 
بِتَم۟لٖيخِ اٰيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَت۟


der. Âyât-ı Kur’aniyenin i’cazlarını beyan ve Kur’an’ın kırk vecihle mu’cize olduğunu yedi adet küllî vecihlerde ispat eden Risale-i Nur’un en meşhur ve parlak risalesi olan Yirmi Beşinci Söz namındaki '''Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi’n'''e işaret eder.
Hazret-i İmam-ı Ali (ra) başta sarahat ile haber verdiği Risale-i Nur’u, Siracünnur ve Siracüssürc namıyla birinci mertebede aşikâr onu gösterip ta’dad ederken tâ yirmi beşe geldiği vakit بِتَم۟لٖيخِ اٰيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَت۟ der. Âyât-ı Kur’aniyenin i’cazlarını beyan ve Kur’an’ın kırk vecihle mu’cize olduğunu yedi adet küllî vecihlerde ispat eden Risale-i Nur’un en meşhur ve parlak risalesi olan Yirmi Beşinci Söz namındaki '''Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi’n'''e işaret eder.


Çünkü başta Siracünnur’un birinci mertebede sayılması hem
Çünkü başta Siracünnur’un birinci mertebede sayılması hem بِتَم۟لٖيخِ اٰيَاتٍ fıkrasında اٰيَاتٍ kelimesinin bulunması hem yirmi beşinci mertebede zikretmesi, kuvvetli bir karinedir ki pek çok âyetleri zikredip i’cazları ve sırları beyan eden Yirmi Beşinci Söz’e mana-yı mecazî ile bakar. Ve surelerin ta’dadında dahi yine yirmi beşinci mertebede ibareyi değiştirip baştan başlar gibi بِحَقِّ تَبَارَكَ diyerek Risale-i Nur’un en mübarek ve bereketli olan Yirmi Beşinci Söz’ün ehemmiyetini gösteriyor.
 
بِتَم۟لٖيخِ اٰيَاتٍ fıkrasında اٰيَاتٍ kelimesinin bulunması hem yirmi beşinci mertebede zikretmesi, kuvvetli bir karinedir ki pek çok âyetleri zikredip i’cazları ve sırları beyan eden Yirmi Beşinci Söz’e mana-yı mecazî ile bakar. Ve surelerin ta’dadında dahi yine yirmi beşinci mertebede ibareyi değiştirip baştan başlar gibi بِحَقِّ تَبَارَكَ diyerek Risale-i Nur’un en mübarek ve bereketli olan Yirmi Beşinci Söz’ün ehemmiyetini gösteriyor.


Sonra yirmi altı ve yedide اَبَاذٖيخَ بَي۟ذُوخٍ وَ ذَي۟مُوخٍ بَع۟دَهَا der. Sonra otuz ve otuz birincide بِبَل۟خٍ وَ سِم۟يَانٍ وَ بَازُوخٍ بَع۟دَهَا deyip yine ibareyi değiştirip بَع۟دَهَا kelimesini zikreder. Gayet zâhir ve kuvvetli bir karine ile içtihada dair Yirmi Yedinci Söz’ün '''sahabeler hakkında'''ki çok mühim ve kıymettar zeylini ve mi’raca dair Otuz Birinci Söz’ün '''şakk-ı kamere dair''' ve ona çok ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini بَع۟دَهَا kelimesiyle gösterir gibi kuvvetli işaret eder.
Sonra yirmi altı ve yedide اَبَاذٖيخَ بَي۟ذُوخٍ وَ ذَي۟مُوخٍ بَع۟دَهَا der. Sonra otuz ve otuz birincide بِبَل۟خٍ وَ سِم۟يَانٍ وَ بَازُوخٍ بَع۟دَهَا deyip yine ibareyi değiştirip بَع۟دَهَا kelimesini zikreder. Gayet zâhir ve kuvvetli bir karine ile içtihada dair Yirmi Yedinci Söz’ün '''sahabeler hakkında'''ki çok mühim ve kıymettar zeylini ve mi’raca dair Otuz Birinci Söz’ün '''şakk-ı kamere dair''' ve ona çok ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini بَع۟دَهَا kelimesiyle gösterir gibi kuvvetli işaret eder.
174. satır: 137. satır:
İşte madem ilm-i belâgat ve fenn-i beyanda bir tek karine ile mecazî bir mana murad olunabilir ve bir tek münasebetle, bir mefhuma işaret bulunsa o mefhum bir mana-yı işarî olarak kabul edilir. Elbette zâhir ve çok karinelerden ve emarelerden kat’-ı nazar, yalnız bu iki yerde tam zeyllerin bulunduğu aynı makamda ve zeyl manasında olan بَع۟دَهَا kelimesini tekrar suretinde ifadeyi değiştirerek söylemesi, tam bir karinedir ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) mana-yı hakikisinden başka bir mana-yı mecazî ve işarîyi dahi ifade etmek istiyor.
İşte madem ilm-i belâgat ve fenn-i beyanda bir tek karine ile mecazî bir mana murad olunabilir ve bir tek münasebetle, bir mefhuma işaret bulunsa o mefhum bir mana-yı işarî olarak kabul edilir. Elbette zâhir ve çok karinelerden ve emarelerden kat’-ı nazar, yalnız bu iki yerde tam zeyllerin bulunduğu aynı makamda ve zeyl manasında olan بَع۟دَهَا kelimesini tekrar suretinde ifadeyi değiştirerek söylemesi, tam bir karinedir ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) mana-yı hakikisinden başka bir mana-yı mecazî ve işarîyi dahi ifade etmek istiyor.


Sonra yirmi dokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda
Sonra yirmi dokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda خَمَارُوخٍ يَش۟رُوخٍ بِشَر۟خٍ تَشَمَّخَت۟ der. Yirmi beşte geçen ve sırları bilmek manasında olan تَشَمَّخَت۟ kelimesini tekrar ile sâbıkan beyan ettiğimiz hârikalı '''Yirmi Dokuzuncu Söz'''’e kuvvetli bir karine ile işaret eder.


خَمَارُوخٍ يَش۟رُوخٍ بِشَر۟خٍ تَشَمَّخَت۟
Sonra otuz ikinci mertebede surelerin ta’dadında ehemmiyetle işaret ettiği risale-i câmia olan '''Otuz İkinci Söz'''’e yine nazar-ı dikkati kuvvetli celbetmek için ذَي۟مُوخٍ اَش۟مُوخٍ بِهِ ال۟كَو۟نُ عُمِّرَت۟ ve bir nüshada بِهِ ال۟كَو۟نُ عُطِّرَت۟ yani ism-i Adl ve ism-i Hakem’in tecellisiyle ve adalet ve mizanıyla ve intizam ve hikmetiyle dünya tamir edilir, tahripten kurtulur. İkinci nüsha ile o iki ismin rayiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla, dünya güzel kokular alır. Attar dükkânı gibi rayiha-i tayyibe verir.
 
der. Yirmi beşte geçen ve sırları bilmek manasında olan تَشَمَّخَت۟ kelimesini tekrar ile sâbıkan beyan ettiğimiz hârikalı '''Yirmi Dokuzuncu Söz'''’e kuvvetli bir karine ile işaret eder.
 
Sonra otuz ikinci mertebede surelerin ta’dadında ehemmiyetle işaret ettiği risale-i câmia olan '''Otuz İkinci Söz'''’e yine nazar-ı dikkati kuvvetli celbetmek için ذَي۟مُوخٍ اَش۟مُوخٍ بِهِ ال۟كَو۟نُ عُمِّرَت۟ ve bir nüshada
 
بِهِ ال۟كَو۟نُ عُطِّرَت۟ yani ism-i Adl ve ism-i Hakem’in tecellisiyle ve adalet ve mizanıyla ve intizam ve hikmetiyle dünya tamir edilir, tahripten kurtulur. İkinci nüsha ile o iki ismin rayiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla, dünya güzel kokular alır. Attar dükkânı gibi rayiha-i tayyibe verir.


İşte ism-i Adl ve ism-i Hakem’in parlak bir âyineleri ve bir tefsirleri hükmünde olan Otuz İkinci Söz’e parmak basıyor ve mana-yı mecazî suretinde ifade eder. ذَي۟مُوخٍ kelimesinin tekrarıyla Sözler otuz üç iken bir mertebesi mektuplardan ibaret olduğuna ve Otuz İkinci Söz son mertebesi bulunduğuna îma eder.
İşte ism-i Adl ve ism-i Hakem’in parlak bir âyineleri ve bir tefsirleri hükmünde olan Otuz İkinci Söz’e parmak basıyor ve mana-yı mecazî suretinde ifade eder. ذَي۟مُوخٍ kelimesinin tekrarıyla Sözler otuz üç iken bir mertebesi mektuplardan ibaret olduğuna ve Otuz İkinci Söz son mertebesi bulunduğuna îma eder.
189. satır: 146. satır:


== BEŞİNCİ REMİZ ==
== BEŞİNCİ REMİZ ==
Madem Celcelutiye vahiy ile Peygamber aleyhissalâtü vesselâma nâzil olmuş. Ve Allâmü’l-guyub’un ilmiyle ifade-i mana eder. Hem madem Celcelutiye اَقِد۟ كَو۟كَبٖى ve تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkralarında mana-yı mecazî ile o kasidenin hakikatini ispat eden Risale-i Nur’a sarîhan ve onun on üç ehemmiyetli risalelerine işareten haber vermekle beraber, فَيَا حَامِلَ ال۟اِس۟مِ الَّذٖى جَلَّ قَد۟رُهُ de dahi o kasidenin bir esası olan اَل۟اِس۟مُ ال۟مُعَظَّمُ ile çok iştigal ve istimdad eden Risale-i Nur müellifine ve bunun on üç ehemmiyetli vakıat-ı hayatına îmaen, remzen, işareten mana-yı mecazî ile haber veriyor. Hem madem mana-yı mecazî ile ve mefhum-u işarînin murad olmasına bir zayıf karine ve bir gizli emare ve bir tek münasebet kâfi geliyor. Hem madem Risale-i Nur ve risalelerine ve müellifi ve ahvaline olan işaretler birbirine karine olur. Belki meselenin vahdeti itibarıyla umum işaretler, karineleriyle beraber her birisine kuvvetli bir karine ve kavî bir emare hükmündedir.
Madem Celcelutiye vahiy ile Peygamber aleyhissalâtü vesselâma nâzil olmuş. Ve Allâmü’l-guyub’un ilmiyle ifade-i mana eder. Hem madem Celcelutiye اَقِد۟ كَو۟كَبٖى ve تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkralarında mana-yı mecazî ile o kasidenin hakikatini ispat eden Risale-i Nur’a sarîhan ve onun on üç ehemmiyetli risalelerine işareten haber vermekle beraber, فَيَا حَامِلَ ال۟اِس۟مِ الَّذٖى جَلَّ قَد۟رُهُ de dahi o kasidenin bir esası olan اَل۟اِس۟مُ ال۟مُعَظَّمُ ile çok iştigal ve istimdad eden Risale-i Nur müellifine ve bunun on üç ehemmiyetli vakıat-ı hayatına îmaen, remzen, işareten mana-yı mecazî ile haber veriyor. Hem madem mana-yı mecazî ile ve mefhum-u işarînin murad olmasına bir zayıf karine ve bir gizli emare ve bir tek münasebet kâfi geliyor. Hem madem Risale-i Nur ve risalelerine ve müellifi ve ahvaline olan işaretler birbirine karine olur. Belki meselenin vahdeti itibarıyla umum işaretler, karineleriyle beraber her birisine kuvvetli bir karine ve kavî bir emare hükmündedir.


Elbette diyebiliriz ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) nasıl ki başta
Elbette diyebiliriz ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) nasıl ki başta بَدَئ۟تُ بِبِس۟مِ اللّٰهِ رُوحٖى بِهِ اه۟تَدَت۟۝اِلٰى كَش۟فِ اَس۟رَارٍ بِبَاطِنِهِ ان۟طَوَت۟ yani “Hazine-i esrar olan Bismillahirrahmanirrahîm ile başladım. Ruhum, onun ile o hazineyi keşfetti.” diyerek sair işaratın karinesiyle bir mana-yı işarî ve bir medlûl-ü mecazî suretinde Risale-i Nur’un Bismillah’ı hükmünde ve fatihası ve besmelesi ve “Bismillah”taki büyük sırrın hakikatini beyan eden ve kısa ve gayet kuvvetli Birinci Söz namında olan '''Bismillah Risalesi'''’ne îma, belki remiz, belki işaret ediyor.


بَدَئ۟تُ بِبِس۟مِ اللّٰهِ رُوحٖى بِهِ اه۟تَدَت۟۝اِلٰى كَش۟فِ اَس۟رَارٍ بِبَاطِنِهِ ان۟طَوَت۟
Aynen öyle de sair işaratın karine ve münasebetiyle ve huruf-u Kur’aniyenin esrarından bahseden ve Rumuzat-ı Semaniye namında bulunan sekiz küçük risalelerin mahiyetlerini andırır bir tarzda, ibareyi değiştirerek hurufların esrarıyla istimdad etmeye başlaması karine-i latîfesiyle muazzam dua ve münâcat ve câmi’ kasem-i istimdadînin âhirlerinde ve Sözler’e ve Mektuplar’a işaretten sonra بِوَاحِ ال۟وَحَا بِال۟فَت۟حِ وَالنَّص۟رِ اَس۟رَعَت۟ fıkrasıyla Yirmi Dokuzuncu Mektup’un bir kısım esrar-ı huruf-u Kur’aniyeyi beyan eden '''Rumuzat-ı Semaniye''' namında sekiz küçük risalelerin en mühimleri ve feth-i Mekke ve feth-i Şam ve feth-i Kudüs ve feth-i İstanbul gibi çok fütuhat-ı İslâmiyeden gaybî haber veren Sure-i اِذَا جَٓاءَ نَص۟رُ اللّٰهِ وَ ال۟فَت۟حُ nun esrarını beyan ile fütuhat-ı İslâmiyenin pehlivanı olan Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) nazar-ı dikkatini celbeden '''Fetih ve Nasr Risalesi'''’ne hem Sure-i Feth’in en mühim ve en âhir âyetin beş vecih ile i’cazını beyan ve ispat ile kahraman-ı İslâm Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) nazar-ı dikkatini celbeden gayet kıymetli olan '''Âyet-i Fetih Risalesi''' namındaki küçük bir risaleye îma belki işaret eder, itikadındayım. Böyle itikada iştirak edilmezse de itiraz edilmemeli.
 
yani “Hazine-i esrar olan Bismillahirrahmanirrahîm ile başladım. Ruhum, onun ile o hazineyi keşfetti.” diyerek sair işaratın karinesiyle bir mana-yı işarî ve bir medlûl-ü mecazî suretinde Risale-i Nur’un Bismillah’ı hükmünde ve fatihası ve besmelesi ve “Bismillah”taki büyük sırrın hakikatini beyan eden ve kısa ve gayet kuvvetli Birinci Söz namında olan '''Bismillah Risalesi'''’ne îma, belki remiz, belki işaret ediyor.
 
Aynen öyle de sair işaratın karine ve münasebetiyle ve huruf-u Kur’aniyenin esrarından bahseden ve Rumuzat-ı Semaniye namında bulunan sekiz küçük risalelerin mahiyetlerini andırır bir tarzda, ibareyi değiştirerek hurufların esrarıyla istimdad etmeye başlaması karine-i latîfesiyle muazzam dua ve münâcat ve câmi’ kasem-i istimdadînin âhirlerinde ve Sözler’e ve Mektuplar’a işaretten sonra
 
بِوَاحِ ال۟وَحَا بِال۟فَت۟حِ وَالنَّص۟رِ اَس۟رَعَت۟
 
fıkrasıyla Yirmi Dokuzuncu Mektup’un bir kısım esrar-ı huruf-u Kur’aniyeyi beyan eden '''Rumuzat-ı Semaniye''' namında sekiz küçük risalelerin en mühimleri ve feth-i Mekke ve feth-i Şam ve feth-i Kudüs ve feth-i İstanbul gibi çok fütuhat-ı İslâmiyeden gaybî haber veren Sure-i
 
اِذَا جَٓاءَ نَص۟رُ اللّٰهِ وَ ال۟فَت۟حُ nun esrarını beyan ile fütuhat-ı İslâmiyenin pehlivanı olan Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) nazar-ı dikkatini celbeden '''Fetih ve Nasr Risalesi'''’ne hem Sure-i Feth’in en mühim ve en âhir âyetin beş vecih ile i’cazını beyan ve ispat ile kahraman-ı İslâm Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) nazar-ı dikkatini celbeden gayet kıymetli olan '''Âyet-i Fetih Risalesi''' namındaki küçük bir risaleye îma belki işaret eder, itikadındayım. Böyle itikada iştirak edilmezse de itiraz edilmemeli.


== ALTINCI REMİZ ==
== ALTINCI REMİZ ==
Madem Hazret-i İmam-ı Ali (ra) üstad-ı kudsîsinden aldığı derse binaen, Kur’an’a taalluk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve “Benden sorunuz!” diye müteaddid ve doğru haberleri verip bir şah-ı velayet olduğunu öyle kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalalet münafıkları, dehşetli bir surette Kur’an’a hücumu hengâmında Risale-i Nur o seyl-i dalalete karşı mukavemet edip Kur’an’ın tılsımlarını keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem
اَقِد۟ كَو۟كَبٖى بِال۟اِس۟مِ نُورًا وَ بَه۟جَةً ۝ مَدَى الدَّه۟رِ وَ ال۟اَيَّامِ يَا نُورُ جَل۟جَلَت۟
fıkrasıyla Yirmi Sekizinci Lem’a’da ispat edildiği gibi sarahate yakın bir surette Risale-i Nur’a işaret etmekle beraber Sure-i Nur’daki Âyetü’n-Nur’un Risale-i Nur’a işaretine işaret eder. Ve madem
اَقِد۟ كَو۟كَبٖى بِال۟اِس۟مِ نُورًا


mana ve cifirce tam tamına Risale-i Nur’a tevafuk ediyor. Elbette diyebiliriz ki bu fıkranın akabinde:
Madem Hazret-i İmam-ı Ali (ra) üstad-ı kudsîsinden aldığı derse binaen, Kur’an’a taalluk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve “Benden sorunuz!” diye müteaddid ve doğru haberleri verip bir şah-ı velayet olduğunu öyle kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalalet münafıkları, dehşetli bir surette Kur’an’a hücumu hengâmında Risale-i Nur o seyl-i dalalete karşı mukavemet edip Kur’an’ın tılsımlarını keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem اَقِد۟ كَو۟كَبٖى بِال۟اِس۟مِ نُورًا وَ بَه۟جَةً ۝ مَدَى الدَّه۟رِ وَ ال۟اَيَّامِ يَا نُورُ جَل۟جَلَت۟ fıkrasıyla Yirmi Sekizinci Lem’a’da ispat edildiği gibi sarahate yakın bir surette Risale-i Nur’a işaret etmekle beraber Sure-i Nur’daki Âyetü’n-Nur’un Risale-i Nur’a işaretine işaret eder. Ve madem اَقِد۟ كَو۟كَبٖى بِال۟اِس۟مِ نُورًا mana ve cifirce tam tamına Risale-i Nur’a tevafuk ediyor. Elbette diyebiliriz ki bu fıkranın akabinde:


بِاٰجٍ اَهُوجٍ جَل۟مَهُوجٍ جَلَالَةٍ ۝ جَلٖيلٍ جَل۟جَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَه۟رَجَت۟
بِاٰجٍ اَهُوجٍ جَل۟مَهُوجٍ جَلَالَةٍ ۝ جَلٖيلٍ جَل۟جَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَه۟رَجَت۟
231. satır: 172. satır:


== YEDİNCİ REMİZ ==
== YEDİNCİ REMİZ ==
Hazret-i İmam-ı Ali (ra) nasıl ki
Hazret-i İmam-ı Ali (ra) nasıl ki


237. satır: 179. satır:
وَ بِاَس۟مَائِكَ ال۟حُس۟نٰى اَجِر۟نٖى مِنَ الشَّتَت۟ ۝ حُرُوفٌ لِبَه۟رَامٍ عَلَت۟ وَ تَشَامَخَت۟
وَ بِاَس۟مَائِكَ ال۟حُس۟نٰى اَجِر۟نٖى مِنَ الشَّتَت۟ ۝ حُرُوفٌ لِبَه۟رَامٍ عَلَت۟ وَ تَشَامَخَت۟


وَ اس۟مُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّل۟مَتُ ان۟جَلَت۟
وَ اس۟مُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّل۟مَتُ ان۟جَلَت۟ diye birinci fıkrasıyla Yedinci Şuâ’ya işaret etmiş. Öyle de aynı fıkra ile âlî bir tefekkürname ve tevhide dair yüksek bir marifetname namında olan '''Yirmi Dokuzuncu Arabî Lem’a'''’ya dahi işaret eder.
 
diye birinci fıkrasıyla Yedinci Şuâ’ya işaret etmiş. Öyle de aynı fıkra ile âlî bir tefekkürname ve tevhide dair yüksek bir marifetname namında olan '''Yirmi Dokuzuncu Arabî Lem’a'''’ya dahi işaret eder.


İkinci fıkrasıyla ism-i a’zam ve Sekine denilen esma-i sitte-i meşhurenin hakikatlerini gayet âlî bir tarzda beyan ve ispat eden ve Yirmi Dokuzuncu Lem’a’yı takip eyleyen Otuzuncu Lem’a namında '''Altı Nükte-i Esma Risalesi'''’ne بِاَس۟مَائِكَ ال۟حُس۟نٰى اَجِر۟نٖى مِنَ الشَّتَت۟ cümlesiyle işaret ettiğinden sonra akabinde Risale-i Esma’yı takip eden Otuz Birinci Lem’a’nın '''Birinci Şuâ'''’ı olarak, otuz üç âyet-i Kur’aniyenin Risale-i Nur’a işaratını kaydedip hesab-ı cifrî münasebetiyle, baştan başa ilm-i huruf risalesi gibi görünen ve bir mu’cize-i Kur’aniye hükmünde bulunan risaleye حُرُوفٌ لِبَه۟رَامٍ عَلَت۟ وَ تَشَامَخَت۟ kelimesiyle işaret edip der-akab وَ اس۟مُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّل۟مَتُ ان۟جَلَت۟ kelâmıyla dahi risale-i hurufiyeyi takip eden ve El-Âyetü’l-Kübra’dan ve başka Resail-i Nuriye’den terekküp eden ve Asâ-yı Musa namını alan ve asâ-yı Musa gibi dalaletin ve şirkin sihirlerini iptal eden Risale-i Nur’un şimdilik en son ve âhir risalesine Asâ-yı Musa namını vererek işaretle beraber, manevî karanlıkları dağıtacağını müjde ediyor.
İkinci fıkrasıyla ism-i a’zam ve Sekine denilen esma-i sitte-i meşhurenin hakikatlerini gayet âlî bir tarzda beyan ve ispat eden ve Yirmi Dokuzuncu Lem’a’yı takip eyleyen Otuzuncu Lem’a namında '''Altı Nükte-i Esma Risalesi'''’ne بِاَس۟مَائِكَ ال۟حُس۟نٰى اَجِر۟نٖى مِنَ الشَّتَت۟ cümlesiyle işaret ettiğinden sonra akabinde Risale-i Esma’yı takip eden Otuz Birinci Lem’a’nın '''Birinci Şuâ'''’ı olarak, otuz üç âyet-i Kur’aniyenin Risale-i Nur’a işaratını kaydedip hesab-ı cifrî münasebetiyle, baştan başa ilm-i huruf risalesi gibi görünen ve bir mu’cize-i Kur’aniye hükmünde bulunan risaleye حُرُوفٌ لِبَه۟رَامٍ عَلَت۟ وَ تَشَامَخَت۟ kelimesiyle işaret edip der-akab وَ اس۟مُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّل۟مَتُ ان۟جَلَت۟ kelâmıyla dahi risale-i hurufiyeyi takip eden ve El-Âyetü’l-Kübra’dan ve başka Resail-i Nuriye’den terekküp eden ve Asâ-yı Musa namını alan ve asâ-yı Musa gibi dalaletin ve şirkin sihirlerini iptal eden Risale-i Nur’un şimdilik en son ve âhir risalesine Asâ-yı Musa namını vererek işaretle beraber, manevî karanlıkları dağıtacağını müjde ediyor.
259. satır: 199. satır:
Ve madem Hazret-i İmam-ı Ali (ra) Siracünnur’dan zâhir bir surette haber verdikten sonra ikinci derecede perdeli bir tarzda Sözlerden, sonra Mektuplardan, sonra Lem’alardan, risalelerdeki gibi aynı tertip, aynı makam, aynı numara tahtında, kuvvetli karinelerin sevkiyle kelâm delâlet ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) işaret ettiğini ispat eylemiş.
Ve madem Hazret-i İmam-ı Ali (ra) Siracünnur’dan zâhir bir surette haber verdikten sonra ikinci derecede perdeli bir tarzda Sözlerden, sonra Mektuplardan, sonra Lem’alardan, risalelerdeki gibi aynı tertip, aynı makam, aynı numara tahtında, kuvvetli karinelerin sevkiyle kelâm delâlet ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (ra) işaret ettiğini ispat eylemiş.


Ve madem başta
Ve madem başta بَدَئ۟تُ بِبِس۟مِ اللّٰهِ رُوحٖى بِهِ اه۟تَدَت۟ ۝ اِلٰى كَش۟فِ اَس۟رَارٍ بِبَاطِنِهِ ان۟طَوَت۟ risalelerin başı ve Birinci Söz olan Bismillah Risalesi’ne baktığı gibi kasem-i câmi-i muazzamın âhirinde, risalelerin kısm-ı âhirleri olan son Lem’alara ve Şuâlara, hususan bir âyetü’l-kübra-yı tevhid olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i hârika-i Arabiye ve Risale-i Esma-i Sitte ve Risale-i İşarat-ı Huruf-u Kur’aniye ve bilhassa şimdilik en âhir Şuâ ve asâ-yı Musa gibi dalaletlerin bütün manevî sihirlerini iptal edebilen bir mahiyette bulunan ve bir manada Âyetü’l-Kübra namını alan risale-i hârikaya bakıyor gibi bir tarz-ı ifade görünüyor.
 
بَدَئ۟تُ بِبِس۟مِ اللّٰهِ رُوحٖى بِهِ اه۟تَدَت۟ ۝ اِلٰى كَش۟فِ اَس۟رَارٍ بِبَاطِنِهِ ان۟طَوَت۟
 
risalelerin başı ve Birinci Söz olan Bismillah Risalesi’ne baktığı gibi kasem-i câmi-i muazzamın âhirinde, risalelerin kısm-ı âhirleri olan son Lem’alara ve Şuâlara, hususan bir âyetü’l-kübra-yı tevhid olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i hârika-i Arabiye ve Risale-i Esma-i Sitte ve Risale-i İşarat-ı Huruf-u Kur’aniye ve bilhassa şimdilik en âhir Şuâ ve asâ-yı Musa gibi dalaletlerin bütün manevî sihirlerini iptal edebilen bir mahiyette bulunan ve bir manada Âyetü’l-Kübra namını alan risale-i hârikaya bakıyor gibi bir tarz-ı ifade görünüyor.


Ve madem bir tek meselede bulunan emareler ve karineler, meselenin vahdeti haysiyetiyle, emareler birbirine kuvvet verir, zayıf bir münasebetle bir tereşşuh dahi menbaına ilhak edilir.
Ve madem bir tek meselede bulunan emareler ve karineler, meselenin vahdeti haysiyetiyle, emareler birbirine kuvvet verir, zayıf bir münasebetle bir tereşşuh dahi menbaına ilhak edilir.
294. satır: 230. satır:


== SEKİZİNCİ REMİZ ==
== SEKİZİNCİ REMİZ ==
Bu remzin beyanından evvel en mühim iki suale cevap yazılacak.
Bu remzin beyanından evvel en mühim iki suale cevap yazılacak.


310. satır: 247. satır:
'''Elcevap:''' Bu, bana ait bir keramet değildir. Belki Kur’an’ın i’caz-ı manevîsinden tereşşuh ederek has bir tefsirinden keramet suretinde bizlere ve ehl-i imana bir ikram-ı Rabbanî ve in’am-ı İlahîdir. Elbette mu’cize-i Kur’aniye ve onun lem’aları izhar edilir. Ve nimet ise şükür niyetiyle ilan etmek, bir tahdis-i nimettir.
'''Elcevap:''' Bu, bana ait bir keramet değildir. Belki Kur’an’ın i’caz-ı manevîsinden tereşşuh ederek has bir tefsirinden keramet suretinde bizlere ve ehl-i imana bir ikram-ı Rabbanî ve in’am-ı İlahîdir. Elbette mu’cize-i Kur’aniye ve onun lem’aları izhar edilir. Ve nimet ise şükür niyetiyle ilan etmek, bir tahdis-i nimettir.


وَ اَمَّا بِنِع۟مَةِ رَبِّكَ فَحَدِّث۟
وَ اَمَّا بِنِع۟مَةِ رَبِّكَ فَحَدِّث۟ âyeti izharına emreder. Benim için medar-ı fahir ve gurur olacak bir liyakatim ve istihkakım olmadığını kasemle itiraf ediyorum. Ben çekirdek gibi çürüdüm ve kurudum. Bütün kıymet ve hayat ve şeref o çekirdekten çıkan şecere-i Risale-i Nur ve mu’cize-i maneviye-i Kur’aniyeye geçmiş biliyorum. Ve öyle itikad ettiğimden i’caz-ı Kur’anî hesabına izhar ederim. Bütün kıymet bir mu’cize-i Kur’aniye olan Risale-i Nur’dadır. Hattâ eskiden beri taşıdığım Bediüzzaman ismi onun imiş, yine ona iade edildi. Risale-i Nur ise Kur’an’ın malıdır ve manasıdır.
 
âyeti izharına emreder. Benim için medar-ı fahir ve gurur olacak bir liyakatim ve istihkakım olmadığını kasemle itiraf ediyorum. Ben çekirdek gibi çürüdüm ve kurudum. Bütün kıymet ve hayat ve şeref o çekirdekten çıkan şecere-i Risale-i Nur ve mu’cize-i maneviye-i Kur’aniyeye geçmiş biliyorum. Ve öyle itikad ettiğimden i’caz-ı Kur’anî hesabına izhar ederim. Bütün kıymet bir mu’cize-i Kur’aniye olan Risale-i Nur’dadır. Hattâ eskiden beri taşıdığım Bediüzzaman ismi onun imiş, yine ona iade edildi. Risale-i Nur ise Kur’an’ın malıdır ve manasıdır.


Bu remizde hususi kanaatimi teyid eden ve kendime mahsus çok emare ve karineler var. Fakat başkalara ispat edemediğimden yazamıyorum. Yalnız iki üçüne işaret etmeye münasebet gelmiş:
Bu remizde hususi kanaatimi teyid eden ve kendime mahsus çok emare ve karineler var. Fakat başkalara ispat edemediğimden yazamıyorum. Yalnız iki üçüne işaret etmeye münasebet gelmiş:
318. satır: 253. satır:
'''Birincisi:''' Ben Celcelutiye’yi okuduğum vakit, sair münâcatlara muhalif olarak kendim bizzat hissiyatımla münâcat ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının lisanıyla taklitkârane olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risale-i Nur ile münasebetini gördüm ve anladım ki o halet, bu münasebetten ileri gelmiş.
'''Birincisi:''' Ben Celcelutiye’yi okuduğum vakit, sair münâcatlara muhalif olarak kendim bizzat hissiyatımla münâcat ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının lisanıyla taklitkârane olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risale-i Nur ile münasebetini gördüm ve anladım ki o halet, bu münasebetten ileri gelmiş.


'''İkincisi:''' Hazret-i İmam-ı Ali (ra) başta
'''İkincisi:''' Hazret-i İmam-ı Ali (ra) başta رُوحٖى بِهِ اه۟تَدَت۟ اِلٰى كَش۟فِ اَس۟رَارٍ بِبَاطِنِهِ ان۟طَوَت۟ ve ortalarında وَاَم۟نِح۟نٖى يَا ذَا ال۟جَلَالِ كَرَامَةً ۝ بِاَس۟رَارِ عِل۟مٍ يَا حَلٖيمُ بِكَ ان۟جَلَت۟ ve âhirde مَقَالُ عَلِىٍّ وَ اب۟نِ عَمِّ مُحَمَّدٍ ۝ وَ سِرُّ عُلُومٍ لِل۟خَلَائِقِ جُمِّعَت۟ bir hazine-i ulûm olarak gösteriyor. Halbuki zâhirinde yalnız bir münâcattır. Hattâ İmam-ı Ali’nin (ra) hakikat-feşan sair kasideleri ve ilmî başka münâcatları gibi esrar-ı ilmiye ile tam münasebeti görünmüyor. Benim hususi kanaatim şudur ki:
 
رُوحٖى بِهِ اه۟تَدَت۟ اِلٰى كَش۟فِ اَس۟رَارٍ بِبَاطِنِهِ ان۟طَوَت۟
 
ve ortalarında
 
وَاَم۟نِح۟نٖى يَا ذَا ال۟جَلَالِ كَرَامَةً ۝ بِاَس۟رَارِ عِل۟مٍ يَا حَلٖيمُ بِكَ ان۟جَلَت۟
 
ve âhirde
 
مَقَالُ عَلِىٍّ وَ اب۟نِ عَمِّ مُحَمَّدٍ ۝ وَ سِرُّ عُلُومٍ لِل۟خَلَائِقِ جُمِّعَت۟
 
bir hazine-i ulûm olarak gösteriyor. Halbuki zâhirinde yalnız bir münâcattır. Hattâ İmam-ı Ali’nin (ra) hakikat-feşan sair kasideleri ve ilmî başka münâcatları gibi esrar-ı ilmiye ile tam münasebeti görünmüyor. Benim hususi kanaatim şudur ki:


Celcelutiye, madem Risale-i Nur’u içine almış ve sinesine basıp manevî veled gibi kabul etmiş, elbette وَ سِرُّ عُلُومٍ لِل۟خَلَائِقِ جُمِّعَت۟ fıkrası ile kendi hazinesinin bir kısım pırlantalarını âhir zamanda neşreden Risale-i Nur’u şahit gösterip Celcelutiye’yi bir hazine-i ulûm ve bir define-i ilmiyedir diye bihakkın medh ü sena edebilir.
Celcelutiye, madem Risale-i Nur’u içine almış ve sinesine basıp manevî veled gibi kabul etmiş, elbette وَ سِرُّ عُلُومٍ لِل۟خَلَائِقِ جُمِّعَت۟ fıkrası ile kendi hazinesinin bir kısım pırlantalarını âhir zamanda neşreden Risale-i Nur’u şahit gösterip Celcelutiye’yi bir hazine-i ulûm ve bir define-i ilmiyedir diye bihakkın medh ü sena edebilir.
352. satır: 275. satır:
اَس۟تَغ۟فِرُ اللّٰهَ مِن۟ خَطَائٖى وَخَطٖيئَاتٖى وَ مِن۟ سَه۟وٖى وَغَلَطَاتٖى وَال۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلٰى نِع۟مَةِ ال۟اٖيمَانِ وَ ال۟قُر۟اٰنِ بِعَدَدِ حَاصِلِ ضَر۟بِ حُرُوفِ رَسَائِلِ النُّورِ ال۟مَق۟رُوئَةِ وَ ال۟مَك۟تُوبَةِ وَ ال۟مُتَمَثِّلَةِ فِى ال۟هَوَاءِ فٖى عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ حَيَاتٖى فِى الدُّن۟يَا وَ ال۟بَر۟زَخِ وَ ال۟اٰخِرَةِ
اَس۟تَغ۟فِرُ اللّٰهَ مِن۟ خَطَائٖى وَخَطٖيئَاتٖى وَ مِن۟ سَه۟وٖى وَغَلَطَاتٖى وَال۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلٰى نِع۟مَةِ ال۟اٖيمَانِ وَ ال۟قُر۟اٰنِ بِعَدَدِ حَاصِلِ ضَر۟بِ حُرُوفِ رَسَائِلِ النُّورِ ال۟مَق۟رُوئَةِ وَ ال۟مَك۟تُوبَةِ وَ ال۟مُتَمَثِّلَةِ فِى ال۟هَوَاءِ فٖى عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ حَيَاتٖى فِى الدُّن۟يَا وَ ال۟بَر۟زَخِ وَ ال۟اٰخِرَةِ


اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّم۟ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ اَص۟حَابِهٖ بِعَدَدِهَا وَار۟حَم۟نَا
اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّم۟ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ اَص۟حَابِهٖ بِعَدَدِهَا وَار۟حَم۟نَا وَ ار۟حَم۟ طَلَبَةَ رَسَائِلِ النُّورِ بِعَدَدِهَا اٰمٖينَ وَ ال۟حَم۟دُ لِلّٰهِ رَبِّ ال۟عَالَمٖينَ
 
وَ ار۟حَم۟ طَلَبَةَ رَسَائِلِ النُّورِ بِعَدَدِهَا اٰمٖينَ وَ ال۟حَم۟دُ لِلّٰهِ رَبِّ ال۟عَالَمٖينَ


سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ
سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ
362. satır: 283. satır:
<center> [[Birinci Şuâ]] ⇐ | [[Şualar]] | ⇒ [[Yirmidokuzuncu Lem'adan İkinci Bâb]] </center>
<center> [[Birinci Şuâ]] ⇐ | [[Şualar]] | ⇒ [[Yirmidokuzuncu Lem'adan İkinci Bâb]] </center>
------
------
</translate>