İçeriğe atla

Sekizinci Şuâ: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
9. satır: 9. satır:


İmam-ı Ali’nin radıyallahu anh Âyetü’l-Kübra namını verdiği Yedinci Şuâ Risalesi’ni yazmakta çok zahmet çektiğime bir mükâfat-ı âcile ve bir alâmet-i makbuliyet ve bir medar-ı teşvik olarak bu keramet-i Celcelutiye, inayet-i İlahiye tarafından verildiğine şüphem kalmamış. Tahdis-i nimet kabîlinden bunu Sekizinci Şuâ olarak yazdım. Yoksa haşre dair mühim bir âyetin mu’cizeli olan bürhanlarını yazacaktım.
İmam-ı Ali’nin radıyallahu anh Âyetü’l-Kübra namını verdiği Yedinci Şuâ Risalesi’ni yazmakta çok zahmet çektiğime bir mükâfat-ı âcile ve bir alâmet-i makbuliyet ve bir medar-ı teşvik olarak bu keramet-i Celcelutiye, inayet-i İlahiye tarafından verildiğine şüphem kalmamış. Tahdis-i nimet kabîlinden bunu Sekizinci Şuâ olarak yazdım. Yoksa haşre dair mühim bir âyetin mu’cizeli olan bürhanlarını yazacaktım.
***


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
103. satır: 101. satır:
'''Üçüncüsü:''' Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh, bu fıkrada بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ cümlesiyle diyor ki: Bin üç yüz elli dörtte (1354) Siracünnur –yani Risale-i Nur’un nuru– ile dalaletin tecavüz eden nârı inşâallah sönecek. Yani fitne-i diniye ateşini ya tahribattan vazgeçirecek veya ileri tecavüzatını kıracak.
'''Üçüncüsü:''' Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh, bu fıkrada بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ cümlesiyle diyor ki: Bin üç yüz elli dörtte (1354) Siracünnur –yani Risale-i Nur’un nuru– ile dalaletin tecavüz eden nârı inşâallah sönecek. Yani fitne-i diniye ateşini ya tahribattan vazgeçirecek veya ileri tecavüzatını kıracak.


Eğer hicrî tarihi olsa bundan iki sene evvel, dini dünyadan tefrik fırsatından istifade ile dinin ve Kur’an’ın zararına olarak ilerleyen dehşetli tasavvuratın tecavüzatı tevakkuf etmesi, elbette karşılarında kuvvetli bir seddin bulunmasındandır. O set ise bu zamanda çok intişar eden Risale-i Nur’un keskin hüccetleri ve kuvvetli bürhanları olduğu, çok emareler ile hissediliyor. Ve bu ikinci ihtimaldeki işaret-i Aleviye dahi onu teyid ediyor. (Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Hem de “İnna A’tayna”nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünkü Süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehşetlisi bütün bütün çekildi. kabir altında azap çekiyor. Ve en büyüğü dahi alâkası bilfiil çekilmiş. Mason komitesinin mahkûmu ve âleti olup azabıyla meşguldür. Yalnız onun gölgesi hükmediyor. İleri tecavüz etmemekle beraber kısmen geriliyor. Bâki kalan iki şahıs ise ellerinden gelse tamire çalışacaklar. </ref>) Evet, cifirce خ : بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ altı yüz, ت dört yüz, ر iki yüz, şeddeli ن yüz, م kırk, د ve üç “elif” yedi, بِهِ deki ب iki, ه beş, yekûnü bin üç yüz elli dört (1354) eder.
Eğer hicrî tarihi olsa bundan iki sene evvel, dini dünyadan tefrik fırsatından istifade ile dinin ve Kur’an’ın zararına olarak ilerleyen dehşetli tasavvuratın tecavüzatı tevakkuf etmesi, elbette karşılarında kuvvetli bir seddin bulunmasındandır. O set ise bu zamanda çok intişar eden Risale-i Nur’un keskin hüccetleri ve kuvvetli bürhanları olduğu, çok emareler ile hissediliyor. Ve bu ikinci ihtimaldeki işaret-i Aleviye dahi onu teyid ediyor. '''(Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Hem de “İnna A’tayna”nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünkü Süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehşetlisi bütün bütün çekildi. kabir altında azap çekiyor. Ve en büyüğü dahi alâkası bilfiil çekilmiş. Mason komitesinin mahkûmu ve âleti olup azabıyla meşguldür. Yalnız onun gölgesi hükmediyor. İleri tecavüz etmemekle beraber kısmen geriliyor. Bâki kalan iki şahıs ise ellerinden gelse tamire çalışacaklar. </ref>)''' Evet, cifirce خ : بِهِ النَّارُ اُخ۟مِدَت۟ altı yüz, ت dört yüz, ر iki yüz, şeddeli ن yüz, م kırk, د ve üç “elif” yedi, بِهِ deki ب iki, ه beş, yekûnü bin üç yüz elli dört (1354) eder.


Lillahi’l-hamd Siracünnur’un El-Âyetü’l-Kübra’sı gibi çok risaleleri var. Her biri kuvvetli birer lamba hükmünde sırat-ı müstakimi gösterip İmam-ı Ali radıyallahu anhın haberini tasdik ettiriyorlar.
Lillahi’l-hamd Siracünnur’un El-Âyetü’l-Kübra’sı gibi çok risaleleri var. Her biri kuvvetli birer lamba hükmünde sırat-ı müstakimi gösterip İmam-ı Ali radıyallahu anhın haberini tasdik ettiriyorlar.
123. satır: 121. satır:
Evet سُطِّرَت۟ تَس۟طٖيرًا cümlesi tam tamına; iki ت sekiz yüz, iki س yüz yirmi, iki ر dört yüz, iki ط on sekiz, bir ى on, mecmuu bin üç yüz kırk sekizdir. Aynı tarihte Latinî huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.
Evet سُطِّرَت۟ تَس۟طٖيرًا cümlesi tam tamına; iki ت sekiz yüz, iki س yüz yirmi, iki ر dört yüz, iki ط on sekiz, bir ى on, mecmuu bin üç yüz kırk sekizdir. Aynı tarihte Latinî huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.


Sonra İmam-ı Ali (ra) Sekine ile meşgul olan Said’e (ra) bakar, konuşur. Akabinde يَا مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ der. İki üç yerde kuvvetli işaret ile Said (ra) ismini verdiği şakirdine hitaben “Kendini Sekine ile dua edip muhafazaya çalış!” Yâ-i nidaîden sonra müteaddid karineler ve emareler ile Said var. Demek يَا سَعٖيدُ مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ olur. Bu fıkra nasıl ki مُد۟رِكًا kelimesiyle “El-Kürdî” lakabına hem lafzen hem cifren bakar. Çünkü mimsiz دركًا Kürd kalbidir. (*<ref>* Yani tersinden okunuşudur. (Nâşir) </ref>) Mim ise “lâm” ve “ye”ye tam muvafıktır.
Sonra İmam-ı Ali (ra) Sekine ile meşgul olan Said’e (ra) bakar, konuşur. Akabinde يَا مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ der. İki üç yerde kuvvetli işaret ile Said (ra) ismini verdiği şakirdine hitaben “Kendini Sekine ile dua edip muhafazaya çalış!” Yâ-i nidaîden sonra müteaddid karineler ve emareler ile Said var. Demek يَا سَعٖيدُ مُد۟رِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ olur. Bu fıkra nasıl ki مُد۟رِكًا kelimesiyle “El-Kürdî” lakabına hem lafzen hem cifren bakar. Çünkü mimsiz دركًا Kürd kalbidir. Mim ise “lâm” ve “ye”ye tam muvafıktır.


Öyle de diğer bir ismi olan Bediüzzaman lakabına dahi “ez-zaman” kelimesiyle îma etmekle beraber bin üç yüz elli dört (1354) veya bin üç yüz elli beş (1355) makam-ı cifrîsiyle Said’in (ra) hakikat-i halini ve hilaf-ı âdet vaziyetini ve hıfz ve vikaye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamıyla tabir ve ifade ettiğinden sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da
Öyle de diğer bir ismi olan Bediüzzaman lakabına dahi “ez-zaman” kelimesiyle îma etmekle beraber bin üç yüz elli dört (1354) veya bin üç yüz elli beş (1355) makam-ı cifrîsiyle Said’in (ra) hakikat-i halini ve hilaf-ı âdet vaziyetini ve hıfz ve vikaye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamıyla tabir ve ifade ettiğinden sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da
338. satır: 336. satır:
'''Üçüncüsü:''' Malûmdur ki bazen gayet küçük bir emare, bazı şerait dâhilinde gayet kuvvetli bir delil hükmüne geçer, yakîn derecesinde kanaat verir. Bana böyle kanaat veren çok misallerinden yalnız sâbık beyan ettiğim bir tek misal bana kâfi geliyor. Şöyle ki:
'''Üçüncüsü:''' Malûmdur ki bazen gayet küçük bir emare, bazı şerait dâhilinde gayet kuvvetli bir delil hükmüne geçer, yakîn derecesinde kanaat verir. Bana böyle kanaat veren çok misallerinden yalnız sâbık beyan ettiğim bir tek misal bana kâfi geliyor. Şöyle ki:


Hazret-i İmam-ı Ali (ra) تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkrasıyla Risale-i Nur’u tarihiyle ve ismiyle ve mahiyetiyle ve esaslarıyla ve hizmetiyle ve vazifesiyle gösterdikten sonra, Süryanîce isimleri ta’dad ederek münâcat eder. Otuz iki veya otuz üç adet isimlerde iki defa بَع۟دَهَا kelimesini tekrar eder. Biri, yirmi yedincide وَ ذَي۟مُوخٍ بَع۟دَهَا ; diğeri, otuz birde وَ بَازُوخٍ بَع۟دَهَا der. İşte Risale-i Nur’un Sözler’i otuz üç ve bir cihette otuz iki ve Mektubat namındaki risalelerin dahi bir cihette otuz iki ve bir cihette otuz üç olup bu münâcatla mutabık olması ve yalnız risale şeklinde iki adet zeylleri bulunması ve o zeyllerin birisi Yirmi Yedinci Söz’ün ehemmiyetli zeyli ve diğeri Otuz Birinci Söz’ün kıymettar zeyli olması ve o iki zeyl risalesinin müstakil mertebe ve numaraları bulunmaması ve بَع۟دَهَا kelimesi dahi aynı yerde, aynı manada tevafuk etmesi bana iki kere iki dört eder derecesinde kanaat veriyor ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) tebeî bir mana ile ve işarî bir mefhum ile Risale-i Nur’a, hattâ zeyllerine bakmak için öyle yapmış.
Hazret-i İmam-ı Ali (ra) تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkrasıyla Risale-i Nur’u tarihiyle ve ismiyle ve mahiyetiyle ve esaslarıyla ve hizmetiyle ve vazifesiyle gösterdikten sonra, Süryanîce isimleri ta’dad ederek münâcat eder. Otuz iki veya otuz üç adet isimlerde iki defa بَع۟دَهَا kelimesini tekrar eder. Biri, yirmi yedincide وَ ذَي۟مُوخٍ بَع۟دَهَا; diğeri, otuz birde وَ بَازُوخٍ بَع۟دَهَا der. İşte Risale-i Nur’un Sözler’i otuz üç ve bir cihette otuz iki ve Mektubat namındaki risalelerin dahi bir cihette otuz iki ve bir cihette otuz üç olup bu münâcatla mutabık olması ve yalnız risale şeklinde iki adet zeylleri bulunması ve o zeyllerin birisi Yirmi Yedinci Söz’ün ehemmiyetli zeyli ve diğeri Otuz Birinci Söz’ün kıymettar zeyli olması ve o iki zeyl risalesinin müstakil mertebe ve numaraları bulunmaması ve بَع۟دَهَا kelimesi dahi aynı yerde, aynı manada tevafuk etmesi bana iki kere iki dört eder derecesinde kanaat veriyor ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) tebeî bir mana ile ve işarî bir mefhum ile Risale-i Nur’a, hattâ zeyllerine bakmak için öyle yapmış.


Daha çok karineler ve birer Söz’e işaret eden münasebetler var. Fakat gizli ve ince olduklarından zikredilmedi. (Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Meselâ, Yirmisekizinci mertebede وَبِسُورَةِ التَّهْمِيزِ kelimesiyle Yirmisekizinci Söz'ün âhiri olan Cehennem mes'elesinin çok kuvvetli bir bürhânına işâret edip baştaki Cennet mes'elesinin yalnız iki-üç suâl ve cevaba dair bahsi ise, başka yerde işâret ettiğinden münâsebet gizlenmiş.
Daha çok karineler ve birer Söz’e işaret eden münasebetler var. Fakat gizli ve ince olduklarından zikredilmedi. '''(Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Meselâ, Yirmisekizinci mertebede وَبِسُورَةِ التَّهْمِيزِ kelimesiyle Yirmisekizinci Söz'ün âhiri olan Cehennem mes'elesinin çok kuvvetli bir bürhânına işâret edip baştaki Cennet mes'elesinin yalnız iki-üç suâl ve cevaba dair bahsi ise, başka yerde işâret ettiğinden münâsebet gizlenmiş.


<br>
<br>
348. satır: 346. satır:
<br>
<br>


Hem meselâ: كٓهٰيٰعٓصٓ  yani, كَافْ ve هَا ve يَا ve عَيْن ve صَادْ Beşinci Mertebede bulunması, hem Beşinci Söze, hem Beşinci Mektûba, hem Beşinci Lem'aya ve Dördüncü Şuâ olan Âyet-i Hasbiye Risalesine, hem Üçüncü Şuâ olan Münâcât'a baktığı cihetle münâsebet genişlenmiş, gizlenmiş. Buna başkaları kıyâs edilsin.</ref>)
Hem meselâ: كٓهٰيٰعٓصٓ  yani, كَافْ ve هَا ve يَا ve عَيْن ve صَادْ Beşinci Mertebede bulunması, hem Beşinci Söze, hem Beşinci Mektûba, hem Beşinci Lem'aya ve Dördüncü Şuâ olan Âyet-i Hasbiye Risalesine, hem Üçüncü Şuâ olan Münâcât'a baktığı cihetle münâsebet genişlenmiş, gizlenmiş. Buna başkaları kıyâs edilsin.</ref>)'''


لَا يَع۟لَمُ ال۟غَي۟بَ اِلَّا اللّٰهُ ۝ وَاللّٰهُ اَع۟لَمُ بِالصَّوَابِ
لَا يَع۟لَمُ ال۟غَي۟بَ اِلَّا اللّٰهُ ۝ وَاللّٰهُ اَع۟لَمُ بِالصَّوَابِ